Öncelikle evrim konusunda geleceğe yönelik varsayım ya da tahminler yapmadan evvel geçmişimizi iyi anlamamız gerekir. Yani geçmişten yola çıkarak Homo cinsinin zaman içinde evrimini anlayarak gelecekte nasıl bir evrimleşmenin olacağına dair ipuçları bulabiliriz. Bu noktada genotiplerindeki ve fenotiplerindeki belirgin farklılıklar, kısaca, evrimsel süreçte çok kritik yere sahiptir. Canlının hem hayatta kalma hem de neslin devamlılığı için kilit bir rol oynadığını belirtmekte fayda var. İnsanın evrimi her canlı için de olduğu gibi doğal çevreye olan adaptasyon ya da uyumla paralel şekilde gerçekleşir.
Geçmişe baktığımızda hastalıklar, doğadaki dış tehditler, beslenme alışkanlıkları başta olmak üzere birçok etmen atalarımızın oldukça kısa ömürlü olmasına neden olduğunu göstermektedir. Şu an teknolojiyle birlikte birçok hastalığa karşı tedavi yöntemleri geliştirmiş durumdayız. Ya da evrimsel süreçte vücudumuz bu hassasiyeti yakalamış durumda. Örneğin Laktoz toleransını yaklaşık 10 bin yıl önce kadar kazanmış olup diyetimizde süt içme imkanı oluşturmuştur. Bazı insanlar halen bu toleransa sahip değildir elbet. Bazı hastalıklar ya da rahatsızlıklar zamanla yeni doğacak bireylerde görülmeyebilir ya da tam bağışıklık kazanmış şekilde dünyaya gelebilirler.
Fiziksel olarak ele alırsak atalarımızın bize göre daha çok vücut kılların sahip olduğumuzu biliyoruz. Belki vücut kıllarının saç da dahil olmak üzere tamamını kaybedebiliriz. Boyumuz dahi atalarımıza kıyasla uzamıştır. Omurilik sırt ağrılarının önemli bir nedenidir. Homo erectus ile ayağa kalkmaya başlamasıyla zamanla kıvrılan ve S şeklini alan omurilik, günümüzde ofis hayatından kaynaklı sürekli oturmamız sebebiyle çok daha farklı sağlık sorunlarına neden olabilir ya da günümüz koşullarına göre adapte olabilir. Yaşadığımız çevre, iklim, diyet her şey bu noktada çok önemlidir. Hatta uzay maceramız milyonlarca yıl sonra medeniyetimizi, eğer hayatta kalabilirsek, bir üst seviyeye çıkarabilir. Bu noktada bile maruz kaldığımız ortam ile kanımızdaki kırmızı kan hücrelerinde dahi değişiklik görülecektir. Vücudumuzun uğrayacağı kütle çekim gücü dolayısıyla kas yapımız, kemik yapımız ve doğal olarak boyumuz çok daha farklı yapıda olabilecektir. Örneğin; kütle çekim gücünün dünya göreceli olarak az olması boyumuzun daha uzamasına neden olabilir. Fosiller incelenirse atalarımızın daha farklı kafatası yapılarının oluğunu görebiliriz. Bu noktada uzak gelecekte değişim beklenebilir.
Öte yandan hiçbir değişikliğin olmayabileceğini ya da çok daha az belirgin değişikliklerin olabileceğine dair görüşler de vardır. Ancak milyonlarca yıl sonra, elbette ki, mutlaka belirgin değişiklikler ve farklılıklar olacaktır çünkü içinde yaşadığımız koşullar, doğa ve geniş çapta evren her lahza değişmektedir. Bunları tabi ki deneyimlememiz mümkün değildir. Ancak yine de hayal gücümüzü biraz zorlayıp nelerin farklı olacağını tahmin etmek bile gerçekten güzel bir duygudur. Son olarak, cevabı Bertrand Russell'ın sözüyle bitireyim: "Bilim, bilgiye sınırlar koyabilir, ancak hayal gücüne sınır koymamalıdır."
Kaynaklar
- L. Jones. What Will Humans Look Like In A Million Years?. (13 Ağustos 2021). Alındığı Tarih: 13 Ağustos 2021. Alındığı Yer: BBC Earth | Arşiv Bağlantısı