Hastanede muayene olurken sağlık çalışanının iki dakika sessizce ekrana bakması size belki sıradan gelir. Peki ya görme engelli olsaydınız?
Seslerden başka hiçbir ipucunuz yokken o sessizlik sizde nasıl bir his yaratırdı?
Hastanede muayene olurken sağlık çalışanının iki dakika sessizce ekrana bakması size belki sıradan gelir. Peki ya görme engelli olsaydınız?
Seslerden başka hiçbir ipucunuz yokken o sessizlik sizde nasıl bir his yaratırdı?
Bence burada felsefesinden çok duyguları ön planda Nietzsche'nin. Yani gerçekten kadınlar hakkında böyle düşünüyor olabilir ama bu olumsuz düşüncesinin sebebi reddedilmenin getirdiği hayal kırıklığı ve öfke bana göre. Çünkü 1882 yılında sevdiği kadına -Lou Andreas-Salomé- evlilik teklifi ediyor ve reddediliyor, pes etmeyip daha sonraki yıllarda birkaç kez daha teklif ediyor ama her seferinde salomé tarafından reddediliyor. E psikolojik durumu da ortada filozofun, o yüzden ben bunun onun gerçek düşünceleri olmaktan ziyade öfke ile söylenmiş şeyler olduğunu düşünüyorum. Zaten kitapta 1886 yılında yazılmış, çok sevdiği kadın tarafından reddedildikten sonra. Ayrıca ironik bir şekilde lou Andreas salomé; yazar, psikanalist, oldukça parlak zekalı bir kadın."Hiç kadın zihninde derinlik ya da kalbinde adalet olduğunu söyleyen, bunu doğrulayan bi kadın gördünüz mü?"bu sözlerin zihin derinliği kısmını bilemem ama Adalet kısmına gelince Nietzsche'nin neden kadınların adaletsiz olduğunu düşündüğünü ben şöyle izah edebilirim; kadın onu defalarca kez reddettikten sonra (reddederken hiç kimseyle evlenmeye niyeti olmadığını söylüyor) başka bir adamla evleniyor.(Sebebi adamın eğer onunla evlenmezse intihar edeceğini söylemesiymiş!) Yani bence düşüncelerinin gerçeklik payı yok, bazen kadınların birbirlerini hor gördükleri doğrudur ya da rekabet ettikleri ama aynısını erkeklerde yapıyor çünkü bu doğamızın bir parçası:)
Son olarak kaynaklara bir YouTube videosu bırakacağım onu izlersen Nietzsche hakkında daha fazla bilgi edinebilirsin. Bence çok değerli bir felsefe kanalı.[1]
Alan Turing'in 1950 yılında Mind dergisinde yayımlanan "Computing Machinery and Intelligence" başlıklı makalesi, yapay zeka tarihi için bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu eserde Turing, daha sonraları "Turing Testi" olarak adlandırılacak olan fikri ortaya atarak makinelerin düşünme yeteneğini sorgulamış ve bilgisayar biliminin temel taşlarını döşemiştir. Bu test, insan bir "sorgucu"nun, hangisinin hangisi olduğunu bilmeden bir makine ve başka bir insanla yazılı olarak veya doğal dilde konuşmasını içerir. Sorgucu, makineyi insandan güvenilir bir şekilde ayıramazsa, makinenin insan benzeri bir zeka sergilediği kabul edilir.
Turing'in makalesi, tartışmayı zihin ve bilincin doğasına ilişkin soyut felsefi tartışmalardan pratik ve operasyonel bir perspektife temelden kaydırmaktadır. Bunu yaparak, insan düşünce sürecinin kendisini taklit etmek yerine, makinelerin insan zekasına davranışsal eşdeğerlik sergileme becerisine odaklanan zeka için net, ölçülebilir bir standart belirler. Bu pratik yaklaşım, sadece yapay zeka araştırmacılarına somut bir hedef sunmakla kalmamıştır, aynı zamanda psikoloji, bilişsel bilim ve bilgisayar bilimlerinden daha geniş bir disiplinlerarası katılımı davet ederek akıllı sistemlerin geliştirilmesinin önünü açmıştır. Turing'in çalışması bu nedenle sadece makinelerin yeteneklerine bir meydan okuma olarak değil, aynı zamanda zekanın doğasına ilişkin felsefi bir sorgulama olarak da hizmet etmekte ve onlarca yıllık tartışma, araştırma ve yeniliği teşvik etmektedir.
Araştırmacılar, nakledilecek organdaki kan damarlarını kaplamak için özel bir polimer kullanarak bir nakil sonrasında organ reddini azaltmanın bir yolunu buldular.
UBC tıp profesörü Dr. Jayachandran Kizhakkedathu ve Kan Araştırmaları ve Yaşam Bilimleri Enstitüsü'ndeki ekibi tarafından geliştirilen polimer, SFU ve Northwestern Üniversitesi'ndeki ekip tarafından test edildiğinde, farelerde nakil reddini önemli ölçüde azalttı. Dr. Kizhakkedathu şöyle diyor:
Enerji, evrenin doğumundan günümüze kadar her fiziksel ve kimyasal tepkimede gözlemlediğimiz, bu tepkimeleri mümkün kılan olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki bu enerji, mikrokosmosdaki bir atomun titreşiminden makrokosmosdaki bir yıldızın patlamasına kadar uç skalalarda varlığını gösterir; fakat enerjinin belki de en iyi bir şekilde gözlemlendiği yer, canlı vücududur.
Canlı, homeostazını (vücut dengesini) koruyabilmek, bir diğer tabir ile canlılığını sürdürebilmek adına çeşitli biyokimyasal reaksiyonlar gerçekleştirerek hayatta kalmaya çalışır. Bu reaksiyonların tümüne metabolizma denir ve vücut içerisinde gerçekleşen tüm yapım ve yıkım olaylarını kapsar. Homeostazı koruyabilmek adına gerçekleştirdiği metabolik aktivitenin büyük bir bölümünde enerjiye ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı, şimdiye kadar tespit edilmiş temelde 4 farklı yöntem ile karşılar:
Otizm (veya Otizm Spektrum Bozukluğu), yaşamın erken dönemlerinde başlayan; sosyal etkileşimlerde ve tekrarlayıcı davranışlarda belirli derece bozulma gösteren, son derece sınırlı ilgi alanlarına ve/veya duyusal davranışların belirli bir kombinasyonuna sahip bireylerde görülen, oldukça kalıtsal ve heterojen bir nörogelişimsel bozukluktur. Bu heterojenliği yansıtan otizm terimi hem daha genel bir sunumu hem de "Yaygın Gelişimsel Bozukluklar" genel tanı kategorisi içinde bir alt grup olarak değerlendirilmesini takiben spesifik bir tanıyı tanımlamak için çeşitli şekillerde kullanılmıştır.
Otizmin temel özellikleri, ilk tanımından bu yana önemli ölçüde değişmemiştir. Bununla birlikte, günümüzde otizmin çok hafif ila şiddetli arasında değişebilen bir "spektrumda" gözlendiği kabul edilmektedir. Spektrum Bozukluğu, her biri bir süreklilik içinde ortaya çıkan semptomları ve spektrum boyunca paylaşılan ancak belirgin şekilde farklı biçim ve derecelerde tezahür eden belirli özellikleri olan bir grup bozukluğu ifade eder. Bir spektrum bozukluğu olan herhangi birinin, onunla ilişkili özelliklerin tümünü olmasa da bazılarını göstermesi muhtemeldir ve bunları çok farklı derecelerde gösterebilir.
İnsanlarla şempanzelerin ortak atası günümüzden 13 milyon yıl kadar önce bu iki türe doğru gidecek soy hatlarına doğru genetik olarak ayrışmaya başlamış olabilir. Bu, yaygın olarak düşünülen ayrışma zamanının 2 katından daha eskiye işaret ediyor.
Araştırmacılara göre bu keşif, insan evriminin sürecine yeni bir ışık tutuyor. Araştırmacılar aynı zamanda erkek şempanzelerin insan erkeklerine göre yavrularına çok çok daha fazla mutasyon aktardığını da keşfetti. Bu da türler arasındaki evrimsel farkı anlamamıza yardımcı olabilir. Şempanzeler günümüzde yaşayan insanların en yakın akrabasıdır. Dolayısıyla şempanzeler üzerinde çalışmak, insan evrimini anlamamızı sağlayacaktır.
Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.