Türkiye’nin bilim tarihinde iz bırakan isimlerden biri olan Prof. Dr. Engin Arık, hem bir fizikçi olarak hem de bir kadın olarak zorlu yollardan geçerek adını altın harflerle yazdırmış bir bilim insanıdır. 14 Ekim 1948’de İstanbul’da doğan Engin Arık, kariyerine adım attığı ilk günden itibaren bilime olan tutkusunu ve ülkesine duyduğu sorumluluğu her zaman ön planda tutmuştur. Onun hikayesi, azmin, zekanın ve kararlılığın birleştiği bir yolculuktur; ancak ne yazık ki bu yolculuk trajik bir şekilde sona ermiş ve Türkiye, büyük bir potansiyeli kaybetmiştir. Engin Arık’ın kariyerinin nasıl başladığını, nasıl bittiğini ve o meşhur toryum hikayesinin aslını anlamak, onun mirasını ve ülkemiz için değerini daha iyi kavramamızı sağlayacaktır.
Engin Arık’ın bilimle tanışması, henüz gençlik yıllarında İstanbul’da başladı. 1965 yılında, o dönemde Atatürk Kız Lisesi olarak bilinen ve şimdiki adıyla Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. Lise yıllarında gösterdiği başarı, onun bilimsel bir kariyerin kapılarını aralamasına vesile oldu. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Fizik ve Matematik Bölümü’nden mezun olarak akademik hayatına ilk adımını attı. Aynı üniversitenin Kuramsal Fizik Kürsüsü’nde öğrenci asistanı olarak çalışmaya başladı ve burada bilime olan ilgisi daha da derinleşti. Engin Arık, teorik fizikle yetinmeyip deneysel çalışmaları da keşfetmek istiyordu; bu nedenle gözünü yurtdışına dikti.