11 Eylül Saldırıları ve Komplo Teorileri: Kulelerin Yıkılmasında Uçaklar Yeterli miydi?
New York, Manhattan’da 4 Nisan 1973'te kullanıma açılan Dünya Ticaret Merkezi’nin kulelerine 11 Eylül 2001 tarihinde yapılan saldırıların ardından 2003 senesinde Irak'a karşı açılan savaşla birlikte “ABD (Amerika Birleşik Devletleri) hükümeti, Orta Doğu'ya saldırı düzenleyebilmek için kendi kulelerini yıkarak bir bahane üretti.” iddiaları yayıldı. Bu düşünce beraberinde bir sürü komplo teorisinin ortaya çıkmasına sebep oldu ve bu komploların üretilmesinde sadece Orta Doğulular değil, ama aynı zamanda Amerikan halkından da “911 Truthers” olarak bilinen birçok kişi yer aldı. Üstelik İkiz Kulelerin kasten patlayıcılarla düşürüldüğünü iddia edenler de çalışmalarını Architects & Engineers For 9/11 Truth (Tr.: "11 Eylül Gerçeği İçin Mimarlar & Mühendisler") adlı sitede yayınladılar.
Ortaya atılan bu iddialara şüpheyle bakan mühendisler de oldu ve Popular Mechanics dergisinde yayınlanan bir yazıda, bu iddiaları bilimsel yöntemleri kullanarak çürütme işine koyuldular. Bunun sonucunda, tüm iddialara cevap verecek şekilde revize edilmiş Debunking 9/11 Myths (2011) adlı kapsamlı bir kitap çıkarttılar. NIST (Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü) tarafından da yapılan yüzlerce bilgisayar simülasyonu ve laboratuvar testinin sonucunda konuya ilişkin raporlarını yayınladılar. Sıkça yapılan bir hataya başvurmamak adına da 11 Eylül Saldırılarını iki ayrı iddia olarak değerlendirmek istiyoruz:
- 1. İddia: Saldırıyı ABD hükümetinin kendisi planlamıştır.
- 2. İddia: Kuleleri yıkmak için kontrollü patlayıcılar kullanılmıştır, çünkü uçaklar o kuleleri yıkmak için yetersizdir.
Şu kısmın anlaşılması kritiktir: Eğer kulelerin yıkılışında kontrollü patlayıcılar gerçekten kullanıldıysa, bu doğrudan ABD hükümetinin saldırıyla bir ilgisi olduğuna dair güçlü bir kanıt teşkil edecektir. Ancak komplo teorileri bilimsel veya kanıta dayalı olmadığı için, sonu da yoktur. Dolayısıyla ABD hükümeti de basitçe kendi komplo teorisini yaratabilirdi: Ya teröristler ABD hükümetini zora sokmak için yıkımı kontrollü patlayıcılar kullanarak da destekledilerse? Yok eğer bu felakette kontrollü patlayıcılar kullanılmadıysa ABD hükümetinin saldırıyla bir ilgisi olup olmadığı söylenemez, sadece yaşanılan olayda patlayıcıların olmadığını gösterir. Yine, komplo teorilerinin sonu yoktur: Ya ABD hükümeti kontrollü patlayıcı kullanmanın kendilerini ele vereceğini öngörüp de bu “planlı saldırıda” kontrollü patlayıcı kullanmamayı seçtiyse? Dolayısıyla patlayıcıların kullanımı bile nihai bir yargıya varmamız için yeterli olmayabilir. Bu durumda kime, neye inanacağız? Tabii ki bilimsel analizlere!
Buradaki analizimizin amacı, herhangi bir tarafı haklı çıkarmak veya herhangi bir politik sempatizanlık sergilemekten ziyade, eldeki verilere bilimsel şüphecilik perspektifinden bakıldığında hangi olasılığın daha ağır bastığını anlamaya çalışmaktır. Zira ABD’nin genel dış politikasının saldırgan ve yıkıcı doğası, kendisine yönelik bu tarz bir saldırının sağlıklı bir şekilde incelenebilmesini gölgelemekte, intikamcı veya aceleci genelleme safsatasına düşen analizlerin önünü açmaktadır. Hele ki hükümetlerin gerçekten de “gizlice” aldıkları bir dolu karar olması, ülke içi siyaset ve dış politika gibi konuların karmaşıklığı, kapsamı ve ketum doğası düşünülecek olduğunda, bu analizi yapacak birçok kişinin uzmanlık ve bilgi alanını aşacaktır. Bu yüzden bu kısımda siyasi/politik bir analize yer vermek yerine, o kısımları araştırmayı ve üzerine düşünmeyi sizlere bırakıyoruz. Buna rağmen bu konuyla ilgili sosyal medya ve komplo teorisi çevrelerince yayılan bol miktarda iddia olduğu düşünülecek olursa, analiz edilmeyi hak eden bazı önemli noktalara burada değinmek elzemdir.
Bu konuyla ilgili birbirinden farklı araştırmaların, mühendislik animasyonlarının ve matematiksel hesaplamaların yapıldığına dair farklı kaynaklar bulabilirsiniz. Bu sebeple teknik detaylar ve ince hesaplamalarla aklınızı karıştırmak yerine, bunların daha popüler bir dille izah edildiği bir yaklaşım sergilemeyi amaçlamaktayız. Ancak burada vereceğimiz analizin yeri gelen her noktasında matematiksel incelemelerinin de yapıldığı ve burada vereceğimiz sonuçlarla örtüştüğünü hatırlatmak isteriz.
Tavsiyemiz yaşanılan olaylarla ilgili kayıtları izlemeniz, bu yapıların içlerini gösteren eski fotoğraflara bakmanız ve beraberinde bu yapıların çizim planlarının yapısal/strüktürel yönünü daha rahat kavrayabilmek için göz atmanızdır. Örneğin İkiz Kulelerin “tüp içinde tüp” olarak tabir edilen yapı türleri olduğunu bilmeden (veya bu terimin anlamını bilmeden), bu binalarla ilgili herhangi bir yıkım analizi yapmak eksik olacaktır. Bu terim, ofisler için dış ile merkezî alanın ortalarının fazlasıyla boş olması anlamına gelmektedir. Bu da ilk bakışta katı bir blok gibi gözüken binaların neden ve nasıl yıkıldıklarını anlamanızı kolaylaştırabilir.
Saldırılarla İlgili Özet Bilgiler
- Tarih: 11 Eylül 2001
- Saldırı Şekli: Dünya Ticaret Merkezi'nin 1. Binası (Kuzey Kule, World Trade Center 1) ve 2. Binasına (Güney Kule, World Trade Center 2) iki farklı uçak çarptı. Pentagon binasına uçak çarptı ve bir diğer uçak da kaçırıldı.
- Saldırıya Üstlenen: El-Kaide terör örgütü. Liderleri Osama bin Ladin 1998 senesinde Amerikalıların öldürülmesi konusunda fetva imzaladı. İlk uçağın çarpması ilk başlarda bir “kaza” olduğunu düşündürtmüştü ancak ikinci uçağın görülmesi bir “saldırı” olduğunu kesinleştirmişti.
- Kaçakçılarla İlgili: Toplamda 19 terörist (Suudi Arabistan: 15, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri): 2, Mısır: 1, Lübnan: 1). ABD hükümeti sonradan Irak’ın saldırılarla bir ilgisi olmadığını belirtti.
- Can Kaybı ve Kurtulanlar: 2996 ölü, 6000'e yakın yaralı. 1. Bina ve 2. Binada kalanların yaklaşık %87’si yapıları terk edebildi. Saldırı zamanı günün erken saatleri olduğundan binalarda 17,000’in üzerinde insan bulunuyordu. 90’a yakın farklı ülkenin vatandaşları hayatlarını kaybetti. Kısacası bu olay sadece ABD’yi değil, tüm dünyayı etkiledi.
- Kulelerin Çöküş Süreleri: 1. Bina çarpışmadan 102 dakika sonra, 2. Bina da çarpışmadan 56 dakika sonra çökmeye başladı. 1. Bina 13 saniye boyunca, 2. Bina ise 10 saniye boyunca düştü.
- Ek Hasar: 7. Bina da çöktü.
Uçaklarla İlgili Özet Bilgiler
Uçak: Uçuş 11 (American Airlines, Boeing 767-223ER)
- Çarpışma Noktası: 1. Binanın 93-99. katları arasından, tam merkezinden çarptı.
- Saat: 08.46
- Yolcular: 76 yolcu, 11 görevli, 5 kaçakçı
Uçak: Uçuş 175 (United Airlines, Boeing 767-222)
- Çarpışma Noktası: 2. Binanın 77-85. katları arasından, kuzeydoğu tarafı hasar görecek şekilde yan çarptı.
- Saat: 09.03
- Yolcular: 51 yolcu, 9 görevli, 5 kaçakçı
Uçak: Uçuş 77 (American Airlines, Boeing 757-223)
- Çarpışma Noktası: Pentagon binası (Arlington County, Virginia)
- Saat: 09.37
- Yolcular: 53 yolcu, 6 görevli, 5 kaçakçı
Uçak: Uçuş 93 (United Airlines, Boeing 757-222)
- Çarpışma Noktası: Pennsylvania (Stonycreek Township) yakınlarında yere çakıldı.
- Saat: 10.03
- Yolcular: 33 yolcu, 7 görevli, 4 kaçakçı
Bu tarz tartışmalı konulara bütünüyle objektif bir bakış açısıyla yaklaşsanız bile komplo teorisyenleri sıklıkla "Bir de buna ne diyorsunuz?" şeklinde soru üstüne soru sorarak sizi köşeye sıkıştırma teknikleri kullanabilirler. İnternette paylaşılan komplo teorilerini, dönemin ABD Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton’un terör örgütleriyle ilgili özeleştiri niteliği taşıyan (örneğin, 23 Nisan 2009'da House Approprations Committee'ye yaptığı konuşması), oysa bağlam dışına çıkarılan sözlerini ve bunda CIA’nin (ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı) iddia edilen rolünü ve Loose Change (2005) gibi amatör belgeselleri ciddiye alabilirler. Bunları burada detaylıca incelemeyeceğiz, ancak belki de tüm bu olup bitenlere en dürüst cevap dil bilimci Noam Chomsky'den gelmektedir:
İnsanlar internette bir saatlerini geçirerek birdenbire fizik bildiklerini sanıyorlar.
Gelin bu iddiaların birkaçına birlikte bakalım ve fizik bilgimizi sınayalım:
Saldırılarla İlgili Bazı İddialar
1.İddia: Uçağın yakıtı yandığı zaman 400-800°C arasında oluyor. Çeliğin erimesi için 1500°C olması gerekirken bu yapılar nasıl yıkılabilir ki?
Derecelerle ilgili verilen değerler doğrudur. Fakat yapılan çıkarım eksiktir. Kulelerin çökmesi için çeliğin bütünüyle erimesine gerek yoktur. Yapıyı taşımak için sergilediği strüktürel gücün yeterince zayıflatılması fazlasıyla yeterli olacaktır. Şöyle düşünün: Salonda ağırlık kaldırırken bir arkadaşınız şaka amacıyla kol altınızı gıdıklıyor. Taşıdığınız ağırlıkların düşmesi için illa kolunuzun koparılmasına gerek yoktur, sadece daha fazla dayanamamanız ağırlıkları düşürmenize yetecektir. Çelik, 1500°C’de erir, ancak 600°C’ye yaklaşınca gücünün %50'sini ve 1000°C’ye ulaşınca da %90'ını kaybeder. Bu da yıkımı kaçınılmaz yapmaktadır.
Peki ya yapılardaki ısı yalıtımına ne oldu? Yalıtım malzemesi, çarpışmanın etkisiyle yerlerinden sökülmüştü ve yapı beklenenden daha da fazla sıcaklığa maruz kalmıştı. Yapının daha fazla sıcaklığa maruz kalmasıyla birlikte içeride bulunan eşyaların da alev alması yangının daha uzun bir süre devam etmesine yol açarak ortam sıcaklığının ölçümlere göre 1000°C’ye kadar ulaşmasını sağlamıştı. Kulelerin bu sıcaklıkta sırasıyla 102 dakika ve 56 dakika kadar yandığını düşünecek olursanız, bu sıcaklığın neden yıkım için yeterli olduğunu görebilirsiniz. Hatta uçağın bu sıcaklıkta eriyen alüminyum kaplaması nedeniyle binalardan dışarıya “lava benzer” şekilde akıntılar görülmüştü.
2. İddia: Kulelerin sadece uçak darbeleriyle yıkılmaları imkânsızdır, bu tarz düşüşleri genellikle kontrollü patlayıcıların kullanımında görüyoruz.
Yandan darbe alan bir yapının, kendi üstüne çökmesi yerine, bir tarafa doğru eğilerek düşmesini bekleyebilirsiniz. Bu sağduyulu bir beklentidir, ancak her zaman doğru değildir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Kontrollü yıkım yapıldığı iddiasının en yaygın argümanları, düşüş süresinin kontrollü bir yıkımla benzer olması ve çöküş sırasında daha alt katlarda camların patladığını gösteren görüntülerdir. Halbuki komplo teorisyenlerinin sıklıkla iddia ettiğinin aksine, kontrollü yıkımlarda “çöküş süresi” her zaman birebir aynı değildir: Yapı tipine, yıkım çeşidine, kullanılan patlayıcıların niteliklerine göre birbiriyle hiçbir şekilde örtüşmeyen süreler elde etmek mümkündür. İnternette ve televizyonlarda gördüğünüz kıyaslamalar, sayısız yıkım görüntüsü arasından komplo teorisyenlerinin iddialarını doğrulamak amacıyla cımbızla seçtikleri, argümanlarını destekliyor gibi gözüken kayıtlardır. Bunların bilimsel anlamda geçerliliği yoktur.
Alt katlardaki patlamalar ise, çöken kolonlardan ötürü üst katların alt katlarda oluşturduğu basıncın direkt bir sonucudur. Bina, kat planının önce merkez bölgesinden, daha sonra ise dış bölgelerinden çöktüğü için, dışarıdan bakıldığında henüz çökmüyor gibi gözüken katlar, içten içe yıkılmaktadır. Dolayısıyla yıkılma hattının birkaç kat altında bile patlayan camlar görmek normaldir.
İşin tuhaf bir yanı da şudur: Kontrollü bir patlamada yapılar alttan çökmeye başlar, çünkü öncelikle temele yakın kısımlar patlatılır, sonrasında üst katlardaki patlayıcılar doğru dizgeyle patlatılarak yıkım “kontrollü” olarak takip edilir. Zaten bu tarz yıkıma “kontrollü” denmesinin nedeni budur. Ancak İkiz Kulelerde yıkım aşağıdan yukarı doğru değil, yukarıdan aşağıya doğru başlamıştır. Eğer siz de birkaç yapının patlayıcılarla aşağıya indirilmesine dair birkaç görüntü izlerseniz, İkiz Kulelerdeki çöküş şeklinin farklı olduğunu görebilirsiniz.
Ayrıca sıradan bir iş gününde 50,000-100,000 insanın (çalışanlar ve turistlerle birlikte) olduğu bu kulelerde profesyonel bir imha ekibinin hiç kimseye yakalanmadan patlayıcıları “belirli” noktalara nasıl yerleştirdiklerini de düşünmenizi isteriz. Bu problemin “üstesinden gelmek” için komplo teorisyenlerince birçok argüman ileri sürülmüş, 11 Eylül öncesindeki haftalarda sıklıkla yaşanan elektrik kesintileri bahane gösterilmiş, New York’un söz konusu bölgesine ABD Başkanı’nın kardeşinin elektrik şirketi tarafından enerji sağlanması sayesinde her şeyin planlı olduğu iddia edilmiştir. Bunlar, bağımsız olarak yapılan incelemelerle uyuşmamaktadır ve binlerce kişinin çalıştığı devasa bir binayı indirmek için gerekecek hassasiyet düzeyinde bomba yerleştirilmesini açıklayacak güçte argümanlar değildir. Bu tarz patlayıcılar günlerce, hatta haftalarca gizlenebilir yapıda unsurlar değildir.
Bazı görgü tanıkları, kulelerin düşmesi öncesinde ve sırasında patlama sesleri duyduklarını söylemişlerdir. Patlama olarak algılanan şey gerçekte yapısal/strüktürel gücünü kaybedip daha fazla dayanamayan katların çökerek alt katlardaki havayı dışarıya beton tozuyla birlikte hızlıca atmasıdır. İşin içinde yerçekimi de rol oynadığından aşağıya doğru büyük bir kuvvet uygulanmaktadır. Dışarıya atılan hava öylesine hızlıydı ki komşu yapılara saatte 800 kilometre hızla parçalar çarptı.
Kulelerin simetrik bir şekilde çökebilmesi için çekirdek kolonların çıkarılması veya parçalanması gerektiği de söylenir, ancak gerçekten de İkiz Kulelerdeki çekirdek kolonlar çöken en son şey olmuştur. Eğer kule kontrollü bir şekilde yıkılsaydı, fizikte “serbest düşüş” denen davranışı görmeyi beklerdik, ancak elde edilen tüm fotoğraf ve video kayıtlarında ana yapıdan düşen enkaz parçalarının çöküşten bile daha hızlı bir şekilde düştüğü görülmektedir. Dolayısıyla binalar kontrollü bir şekilde patlatılmamışlardır. Unutmayın ki bu saldırı, hem 21. yüzyılda yaşanmış olması hem de New York şehri gibi kalabalık bir kentte yaşanmış olmasından ötürü tarihte en çok fotoğrafı ve video kaydı çekilen olaylardan biridir. Bu sebeple binaların çöküşünü her açıdan inceleyebilmeniz mümkündür.
Haklı olarak bütün bunların yanında "Peki ama neden sadece en üst taraftaki katlar çökmekle kalmayıp en alt katlara kadar indi, alttaki kolonlar herhangi bir direnç gösteremediler mi?" diye sorabilirsiniz. Bu durum için 2. Bina olarak da bilinen Güney Kulesi’ni örnek alalım: Uçak, 77-85. katların arasına çarptı, dolayısıyla en az 8 kat hasar gördü. Kulenin kendisi 110 kattan oluştuğuna göre, 85'inci katın üzerinde 25 kat daha bulunmaktadır. Eğer kayıtlara dikkat ederseniz, kulenin üst tarafı güneydoğu yönüne doğru eğik durmaya başlıyor. Kısa bir süre sonra daha fazla dayanamayıp çöküyor. Üstteki 25 kat, hasar gören 8 katla birlikte alttaki katlara hiç olmadığı kadar yükleniyor ve her düşen katla birlikte, katlar kolonlarıyla birlikte çöktükleri için daha alttaki katlara daha da fazla ve dengelenmemiş bir kuvvet bindirmeye başlıyor (Hatta buna mühendislikte “kuvvet” değil, “stres” deniyor). Bu olay öylesine hızlı gerçekleşiyor ki (Sonuçta 2. Binanın neden 1. Binadan daha hızlı bir şekilde düştüğünü de açıklıyor) kontrollü bir şekilde patlatılmış yanılgısını yaratıyor. Zaten birçok komplo teorisyeninin bel bağladığı en temel nokta da bu algı yanılgısıdır.
Sonuç olarak, bu olayda görülen, çok yüksek ve ağır bir yapıdır. Böylesi bir olayda, sağduyumuzun bize söyledikleri yanıltıcı olabilir. Çünkü günlük yaşantıda bina yıkımları ile yaygın olarak karşılaşmıyoruz, hele ki bu kadar büyük binaların yıkımları ile... Fakat yapılan incelemeler ve hesaplamalar, dikkate değer bir şüpheye yer bırakmamaktadır.
3. İddia: Çekilen bazı fotoğraflarda kesik halde bulunan kirişler görülüyor. Böyle bir şeyi başarabilmek için nano-termitlerin kullanıldığı çok açık.
Sekiz ay boyunca olay yerinden toplanan enkazda nano-termitlere dair hiçbir iz görülmemiştir, yani bu iddia asılsızdır. Üstelik nano-termitler, isimleri gereği “havalı” oldukları için sihirli bir patlayıcıymış gibi sunulmaktadır, halbuki nano-termitlerin çelik kolonları kesebilecek şekilde etkili olabilmesini isteseydiniz, bir avuç kadarı değil, tüm yapı için 100,000 kilogram kadarına ihtiyaç duyardınız ve bunları doğru noktalara yerleştirmeniz gerekirdi. Bu, söz konusu değildir.
Yıkım sonrası çekilen bazı fotoğraflarda kesilmiş gibi görünen kirişler bulunmaktadır. Bunun nedeni, o kirişlerin gerçekten de kesilmiş olmasıdır! Ancak yıkım öncesi değil, yıkımdan sonra, kolonların olay yerini temizleyen ekipler tarafından! Binadan artakalan malzemelerin gerek tekrar kullanımı, gerek müze ve sergi amaçlı gerekse de tamamen temizlik amacıyla daha küçük parçalara bölünmesi gerekiyordu. Yıkımdan hemen sonraki fotoğraflarda bu kesik kolonlar görülmemektedir, ancak temizliğin başlamasından sonraki fotoğraflarda bunlar görülmektedir.
4. İddia: Kimsenin fark edemeyeceği bir şekilde yapıların altına birer nükleer bomba yerleştirildi, bu sebeple kuleler hızlı ve düz bir şekilde yerle bir oldular.
Bu, aklın sınırlarını en fazla zorlayan argümanlardan birisidir. Bir nükleer bomba kullanılarak kulelerin temellerinin “pulvarize” edildiği söylenmektedir. Böylesi bir patlamanın, uluslararası hiçbir uydu ve cihaz tarafından tespit edilemeyecek şekilde ve şehrin geri kalanına hiçbir zarar vermeyecek, yıllar boyunca radyoaktif sızıntıya neden olmayacak şekilde başarılması henüz cevaplanamamış, zor sorulardır. Kulelerin çarpışma anlarından itibaren çökmeye başladıkları kayıtlardan rahatlıkla görülebilir. Kuleler, tabandan çökmemiştir, dolayısıyla bu iddia başından geçersizdir.
Nükleer bombaların toplam enerjisinin %5'i ölümcül olan iyonize radyasyon olduğu için, böyle bir bombanın patladığı bir bölgede, çok yüksek iyonize radyasyon oranlarının bulunması beklenirdi. Japonya’nın Nagazaki şehrinde 1945’te patlatılan antik sayılabilecek atom bombası büyüklüğündeki bir atom bombası, arkasında ortalamada kilometre başına 1.8 Sievert iyonize radyasyon izi bırakacaktır. İkiz Kulelerin olduğu yerde yapılan incelemelerde böyle bir radyoaktiviteye rastlanmamıştır.
5. İddia: 7. Bina, kendisine herhangi bir uçak çarpmadığı halde birden çökmüştür, bu da patlayıcıların kullanıldığına ve bir şeylerin gizlenmeye çalışıldığına dair bir kanıttır.
Bir çatışmanın ortasında olduğunuzu hayal edin. Askerlik arkadaşınız size doğru yürüyor. Ön tarafını görüyorsunuz, gayet iyi görünüyor, ancak birden diz çökerek yere yığılıyor. Bir bakıyorsunuz ki arkasında onlarca mermi izi var. Arkasını görene kadar hiçbir şeyi anlayamadınız. İşte 7. Binanın çöküşü de benzer bir şekilde gerçekleşmiştir. Ön tarafı neredeyse kusursuz görünürken (ki komplo teorisyenleri bilerek hep o tarafına ait fotoğraflar paylaşıyorlar), güney tarafı kulelerden aldığı darbelerle yaralanmış ve çökmesine neden olmuştur. Kuzey tarafındaki izleyiciler neler olup bittiğini anlamadan gözleri önünde kusursuz gibi görünen bir yapının yerle bir olmasını izleyip şaşkına dönmüşlerdir. 47 katlı olan 7. Binada, 1. Binadan fırlayan parçalardan aldığı darbelerle en az 10 kat boyunca alevlerin yükselmesiyle 20. kata kadar bir açıklık oluşmuştu. Binadaki tüm insanların tahliye edilmesiyle birlikte itfaiyeciler de geri çekildiklerinden dolayı yangın devam etti ve yapı daha fazla ayakta duramadı.
- Dış Sitelerde Paylaş
6. İddia: Pentagon'a olan saldırıda oluşan hasarın bir uçakla olması imkânsız, o tarz bir hasar için kasıtlı olarak bir füze atılmıştır, görüntülerde de füze olduğu bir gerçektir.
Uçuş 77 uçağı yerine Pentagon'a (ABD Savunma Bakanlığı’nın genel merkezidir) çarpan şeyin bir füze olduğu iddia edilse de olay yerine gelen ekip uçak parçalarını bulmuştu, fotoğraflarda da bunlar açıkça görülmektedir. Komplo teorisyenleri tarafından yayınlanan birçok fotoğraf, ortalığın temizlenmesinden sonra çekilen veya kasti olarak hatalı açılardan yakalanmış karelerdir. Asıl olayı kaydeden videoda, füze kadar ince bir şeyin kamera önünden geçtiği görülmektedir. Ancak bu video, sadece 6 kareden oluşmaktadır ve aşırı düşük çözünürlüktedir! Örneğin bilgisayardan izlediğiniz filmlerin her birinin her bir saniyesinde 29-30 kare, daha üst kalitedeki filmlerin her bir saniyesinde ise 60 kare bulunmaktadır. Birkaç saniye sürmesine rağmen sadece 6 kareden oluşan bir videodaki cisimleri tam olarak algılamak son derece güçtür. Buna rağmen, araştırmacılar bu kareleri iyice büyütüp mümkün olduğunca netleştirerek uçağın genel şeklini çıkartmayı başarmışlardır.
Dahası, çarpışmadan evvel saldırıda kullanılan uçak, yine komplo teorisyenlerinin ısrarla aksini iddia etmesine rağmen, gerçekten de yolun üzerindeki ışık direklerini devirmişti. Oysa bir füze bunu yapamazdı.
Üzerinde durulması gereken bir diğer husus da hızla gelen bir uçağın çarptığı binada çizgi filmlerde olduğu gibi, kanatlarının ince, gövdesinin kalın olduğu karikatüristik bir iz bırakacağını düşünenlerin olmasıdır. Bu kişiler, açılan deliklerin boyutlarını uçağın boyutlarıyla kıyasladıklarında bir tutarsızlık sezmişlerdir. Oysa oluşan hasarın bir uçağa göre küçük olması mühendisleri şaşırtmamakla birlikte ASCE (Amerikan İnşaat Mühendisleri Topluluğu) raporunda da yapılan incelemeler doğrulanmaktadır. Ne yazık ki çizgi film dünyasında yaşamıyoruz.
7. İddia: Uçuş 93 ya sağ salim iniş yaptı ya ABD hükümetine ait bir askerî jet tarafından vurularak düşürüldü ya da hiç var olmadı.
Uçuş 93’e dair bütün ses kayıtları ve toplanan kanıtlar, düştüğü bölgede açılan müzede görülebilir. Örneğin bizler, bu müzeyi ziyaret edip uçağın düştüğü yeri ve artakalanları kendi gözlerimizle gördük, kayıtları bizzat dinledik, parçalara bizzat dokunma fırsatımız oldu! Eğer bu alana gidecek olursanız göreceğiniz en ilginç şey, uçağın düştüğü yerde bir grup ağacı biçmiş olmasıdır ve bu ağaçlar halen (doğal olarak) komşularından daha kısadır. Karakutu kayıtlarını dinleyecek olursanız, yolcuların onları kaçıranlara karşı koymaya çalıştıkları ve çıkan arbede sırasında uçağın hedefine varmadan düşürüldüğü anlaşılmaktadır.
Uçağın sağ salim inmediğini ve bir jet tarafından vurulmadığını toplanan parçalardan biliyoruz. Çarpışma noktasında derin olmayan bir kraterin görülmesi ve uçak enkazının yüzeyde bulunmaması bazı teorisyenlere Uçuş 93 diye bir uçağın olmadığını düşündürtmüştür, ancak asıl olan şey ters ve dik bir açıyla hızla yere çarpan uçağın yerin dibine doğru gitmesi ve arkasındaki toprağın üzerine çökmesidir. Zaten çakılma açısı ve biçilen ağaçlardan da görüleceği üzere uçak 90 derecelik bir açıyla yere çakılmamıştır. Öyle olsaydı bile, çakıldığı bölgenin jeolojik özelliklerine bağlı olarak illa asteroit çarpması benzeri bir oyuk açması beklenmezdi.
Dahası, yolcuların yakınlarının var olması ve bu kişilerin hikayelerinin tamamen tutarlı olması, böylesine trajik bir olayın ne yazık ki yaşandığını ispatlamaktadır.
8. İddia: NORAD, rotasından sapan uçakları gidip durdurabilirdi ancak bunu yapmadığı için uçakların çarpışmalarına izin vermiştir.
11 Eylül 2001’den evvel Ekim 1999 tarihinde NORAD (Kuzey Amerika Hava Saha Komutanlığı) sadece bir kere Kuzey Amerika'da herkesin kabin dekompresyonu yüzünden baygın olduğu bir uçağın yolunu kesmeye çalıştı, fakat uçak düştü. Çünkü gönderilen F-16 uçağının kaza yerine varması tam 1 saat 22 dakika sürmüştü! Kısacası yolundan sapan bir uçağı hem tespit etmek hem de durdurmak için ona yetişmek kolay bir görev değildir. Üstelik uçakları kaçıranların hava trafik kontrol merkezi yerlerini tespit edemesinler diye alıcılarını kapatmaları onları durdurmayı daha da zorlaştırmıştır. Ayrıca NORAD’ın radarlarında bu uçakların sinyalleri 4500’e yakın diğer sinyalin arasında yer alıyordu ve onları bulmaya çalışmak samanda iğne aramak gibiydi. İhmal edilen bir diğer bilgi de NORAD’ın 11 Eylül saldırısına kadar sadece ADIZ (Hava Savunma Kimlik Belirleme Bölgesi) olarak bilinen açık alanlar ile denizlerde görev yapmasıydı ve böylesine bir saldırıya hazırlıklı değillerdi, çünkü ABD’deki en son yolcu uçağı kaçırma olayı 1979 senesinde yer almıştı. ABD’nin hata yapabileceğini ve zaafları olduğunu kabul etmek komplo teorisyenleri ve onların takipçileri tarafından neden bu kadar zor, anlamak güç... Sanki ABD’yi haksız çıkarmaktan ziyade, onu yüceltmeye çabalıyor gibiler.
9. İddia: Saat 11:07 iken CNN, 7. Binanın saat 10:45'te çöktüğünü söylemişti ancak 7. Binanın kendisi hâlâ ayaktaydı.
CNN haber ağı bu bilgiyi Reuters haber ajansından almıştı ancak bu bilgi hatalıydı ve bu durum anlaşıldığında haber geri çekildi. Muhabirlerin hata yapması gayet anlaşılır bir durumdur. Hatta aynı gün Forbes dergisi bakanlıkta bir bombalı aracın patladığını (ama herhangi bir patlama olmadı) ve CBS haberi de 8 tane uçağın ele geçirildiğini söylemişti (belirttiğimiz gibi sadece 4 uçaktı). Böylesine kaotik zamanlarda ne kadar çok sayıda yalan haberin halk arasına yayıldığını tahmin edebilirsiniz. Bu, günümüzde var olan ama o zamanlarda bulunmayan haber teyit sitelerinin ve girişimlerinin değerini anlamak için harika bir fırsat!
10. İddia: Dünya Ticaret Merkezi'nin müteahhidi olan Larry Silverstein, kendisi ile yapılan bir röportajda, "Geri çekin" (İng.: “Pull it”) dediği için 7. Binanın bilerek patlatıldığını itiraf etti.
Sözün kendisi bağlam dışında kullanıldı ve "Aşağı çekin" (İng.: "Pull it down") şeklinde algılandı. Larry, yaptığı röportajda kayıp sayısının çok olduğunu ve bina her an çökebilir diye olay yerinde bulunan itfaiye ekiplerinin zarar görmemeleri için geri çekilmelerini söylediğini belirtmişti. Üstelik herkesin izleyeceği bir röportajda böyle bir itirafın yapılması beklenemez.
11. İddia: Madrid'in Windsor Tower gökdeleninde bir yangın çıktı ve 24 saat boyunca yanmasına rağmen bina çökmedi. İkiz Kuleler, bu yapıdan daha güçlü olmalarına rağmen çöktü, demek ki patlayıcıların kullanıldığı açıktır.
İspanya’nın Madrid kentinde 1979 senesinde inşa edilmiş olan ve 106 metreyi bulan 32 katlı (3 katı yer altında) Windsor Tower döneminin en yüksek gökdelenlerinden biriydi. Ana taşıyıcıları beton kolonlardı ve çevresinde çelik kolonlar bulunuyordu. 2005'te 24 saat boyunca yanmış, bu süreçte 100'e yakın itfaiye görevlisi yangına müdahalede bulunmuştu. Yüksek sıcaklığa maruz kalındığı için çevre emniyeti sağlandı, çünkü yapının çökebileceğine dair endişe duyulmuştu. "Çökmediği" iddia edilen bu yapı, alevlerin sönmesinden birkaç saat sonra 17'inci katın üzerindeki çelik kolonların tümü daha fazla dayanamadığı için betondan yapılı teknik katın üzerine çöktü. Bütün bunları fotoğraflardan açıkça görebilirsiniz.
Üstelik Windsor Tower'a bir uçağın “çarpmadığı” gerçeğini de unutmayın. Bir uçağın çarpmasından doğan yapısal hasar ile belirli bir noktadan başlayan yangının aynı hasarı vermesi mümkün değildir. Binalar ve olaylar tamamen farklıdır.
12. İddia: 1945 tarihinde Empire State Binasına bir uçak çarptığı halde hemen onarıldı ve binada hiç çökme yaşanmadı. Bu da açıkça gösteriyor ki uçaklar bir yapının çökmesi için yetersizdir.
28 Temmuz 1945 tarihinde, 1 yolcu ile 2 pilot barındıran bir B-25 savaş uçağı, 102 katlı Empire State Binasının 79’uncu katına çarpmıştır. Çarpışmanın nedeni yoğun sistir. Bina sonradan tamir edilebilmiştir ve çökmemiştir.
Ancak bu kıyasta da hatalar boldur: Bir B-25 uçağı ile bir Boeing 767, aynı uçaklar değillerdir. Aldıkları yüke bağlı olarak (yakıt, yolcu, kargo vs.) bir B-25 savaş uçağının ağırlığı 12 ila 19 bin kilogram arasında değişirken bir Boeing 767-200'ün ağırlığı 80 ila 180 bin kilogram arasında değişiyor. Bir B-25 uçağının maksimum hızı (türüne göre değişebilir) saatte 440 ila 505 kilometre arası iken, İkiz Kulelere çarpan Uçuş 11'in hızı saatte 755 kilometre ve Uçuş 175'in hızı saatte 950 kilometreydi. Bir B-25 uçağının yakıt tankı 3690 litre dolabilirken İkiz Kulelere çarpan uçakların hedeflerine vardıklarında yakıt tanklarında 38,000 litre yakıt bulunuyordu.
Aradaki diğer farklar ise uçakların boyutları, çarpış noktaları ve Empire State Binası ile kulelerin yapı strüktürlerinin farklılığıdır. Ayrıca en önemli fark B-25’in çarpması bir kaza iken 11 Eylül'deki çarpışmalar planlı bir saldırıydı. Bu planlama bile çarpışmanın etkisini tamamen değiştirmektedir.
Ek bir bilgi de verelim: Belki de bu kazayla ilgili en ilginç şeylerden biri, yaralanan asansör operatörü Betty Lou Oliver’ın asansöre bindirildikten sonra kabloların kopup 75 kat aşağı düşmesi, ancak hayatta kalmasıdır. Bu olay, kendisini Guinness Dünya Rekorlar kitabına yazdırtmıştır. Belki de Oliver bu kazanın planlayıcısıydı ve asansör düşüşünü planlayarak izlerini gizlemişti ve her şeyin arkasında ABD hükümeti ve İsr...? Yok yok... Değildir.
13. İddia: Uçaklar alüminyumdan yapılmıştı ve alüminyum yapılardaki çeliği bıçak gibi kesemez. Görüntülerdeki ikinci uçak aslında yoktu.
İlk uçağa dair görüntüler neredeyse yok denecek kadar azdır, çünkü böylesine bir saldırı Amerikan halkı tarafından beklenmiyordu. İkinci uçağa dair görüntülerde ise uçağın yapının bir tarafından girip burnunun diğer tarafından çıktığı görülmektedir. Bu da bazı komplo teorisyenlerini uçağın aslında olmadığı ve bilgisayar çizimleriyle uçak görüntüsünün eklendiği düşüncesine itmiştir ve İngilizcede “No-Plane Theory” olarak bilinir.
Tabii ki bu iddia birçok görgü tanığının ve olay yerinde bulunan gazetecilerin yalan söylediklerini iddia etmekle aynı şeydir. Üstelik yüzlerce açıdan çekilmiş kayıtları da görmezlikten gelmektedir. Çelik oldukça güçlü bir yapı malzemesidir, ancak yeterince hız uygulanırsa, ikinci uçağın yaptığı gibi bir darbe alabilir. Bunlar bütünüyle fiziği ilgilendiren konulardır, hatta yeterince basınç uygularsanız suyla bile çeliği kesebilirsiniz: İnternette “Hyrdaulic Versacutter Waterjet System” diye aratıp kendiniz de görebilirsiniz.
MythBusters ekibi tarafından çekilen Supersonic Ping Pong/Ice Cannon (2014) bölümünde, saatte yaklaşık 1770 kilometre hızla fırlatılan bir ping pong topu, masa tenisi raketinin içinden geçerek rakette bir delik açıyor! Daha basit bir örnek vermek gerekirse: İnternetten insanların kolay yırtılabilir ve bükülebilir olan kart destesindeki oyun kartlarını hızlıca fırlatıp yüzeyi sert olan hıyar gibi sebzeleri kesebildiğine dair videolar izleyebilirsiniz. Bu sebeple hızla giden bir uçak İkiz Kulelerin cephesine çarptığında, paramparça olmak yerine, binanın içerisine dalabilir, bu o kadar da şaşırtıcı gelmemeli.
Diğer Komplo İddiaları
Elbette komploların sayısı bitmek bilmiyor, ancak bunlar da sıklıkla ortalıkta gezinen ve olayın mühendislik kısmı haricinde siyasi yönüyle ilgilenen iddialardır.
1. İddia: Bu saldırılardan önce basılan İlluminati kartlarının birinde İkiz Kulelere olan saldırı gösteriliyor, bu daha önceden planlanmış bir saldırı olduğu anlamına geliyor.
Steve Jackson tarafından koleksiyon amaçlı İlluminati oyun kartları farklı seneler içerisinde çıkartılmıştır. İlk baskısı 1982 senesinde olmuştur ve yaklaşık olarak 110 adet kart içermektedir. İddiada bahsedilen kart ise Illuminati: New World Order (1995) destesinde yer alan “Terrorist Nuke” (Tr.: Terörist Atom Bombası) kartıdır. Hâlbuki bu kartta gösterilen, 11 Eylül saldırısı değil, 26 Şubat 1993’te İkiz Kulelere yapılan bombalı saldırıdır. Bu sebeple 1993 saldırısından 2 sene sonra çıkartılan bu kartın, 2001’deki saldırıyı öngördüğünü düşünmek hatalıdır. Bir diğer yazımızda İlluminati örgütüyle ilgili genel bilgiler paylaştık.
2. İddia: The Simpsons televizyon serisinde 9/11 ile ilgili poster saldırıyı önceden haber vermişti.
Bahsi geçen bölüm The City of New York vs. Homer Simpson’dır (1997) ve Homer’ın kızı Lisa’nın, elinde bir dergi tuttuğu görülmektedir. Derginin üzerinde New York başlığı, 9$ fiyatı ve hemen yanında İkiz Kuleleri gösteren iki dik yapı yer almaktadır. Bu bölüm 1993’teki saldırıdan sonra çıkartılmıştır. Belki yapımcılar daha önceden olmuş saldırıya dikkat çekmektedir ya da New York’un simgelerinden biri olduğu için eklemişlerdir. Tıpkı Paris deyince aklımıza direkt Eyfel Kulesi’nin gelmesi gibi…
3. İddia: Onca şey yanıp kül olmuşken teröristlerin pasaportları niye hiç etkilenmedi?
Böylesine bir felakette hiçbir şeyin sağ kalmayacağı düşüncesinde olabiliriz, ancak etkilenmemiş ya da az hasar görmüş birçok eşya kaza yerinde bulunabilir. Örneğin bazı insanlar evlerini hortum yıktıktan ya da arabalarıyla kaza yapıp araç patladıktan sonra hasar görmemiş İncil’lerine sarılıp bunun bir mesaj olduğu inancında olabiliyorlar. Bu sebeple pasaport gibi küçük defterlerin yanıp kül olmamasına şaşırmamalı.
Bir başka örnekte, 1 Şubat 2003 tarihinde yaşanan ve 7 astronotun hayatını kaybettiği Columbia Uzay Mekiği faciasında bilim insanları mekikte yer alan deneylerin de yok olduklarını düşünmüşlerdi. Ancak enkazda sağ kalan bazı deneylerle birlikte Dünya’nın atmosferine geri giriş sırasında yoğun sıcaklıktan dolayı ölmüş olmaları beklenen Caenorhabditis elegans türü nematodlar (yuvarlak solucanlar) canlı olarak bulunmuştu.
4. İddia: Aaron Russo, röportajında 11 Eylül saldırılarına dair önceden David Rockefeller’dan bilgi aldığını söylemişti.
Film yapımcısı ve siyasi aktivist olan Aaron Russo, ünlü komplo teorisyeni ve InfoWars program sunucusu Alex Jones ile gerçekleştirdiği bir röportajda, 11 Eylül olaylarından tam 11 ay öncesinde Nicholas Rockefeller ile yaptığı telefon konuşmasında bir olayın yaşanacağını ve Afganistan ile Irak’ın işgal edileceğini öğrendiğini belirtmişti.
Bu iddiayla ilgili birkaç sorun bulunuyor: Birincisi, 11 ay boyunca neden bu iddiaları başkalarıyla paylaşmadı da 11 Eylül saldırılarından tam 6 yıl sonra bir röportajda dile getirdi? İkincisi, neden ABD sistemini eleştiren ve insanları uyarmak adına belgeseller çeken bir kişiyle onun düşünceleriyle zıt olan böylesine özel bilgiler paylaşılsın? Son olarak da böyle bir telefon görüşmesinin yapılıp yapılmadığı da bilinmiyor, sadece anekdotal iddialar olarak kalıyor. Unutmayın: Anekdotal iddialar (“şöyle bir şey oldu”, “böyle bir şey gördüm” gibi), iddia güvenilirliğinin en altında yer alırlar!
5. İddia: Saldırıların olduğu gün Yahudiler işe gitmedi.
Yahudi olan kişilerin saldırılardan önce işe gitmemelerine dair ve hatta Mossad’ın (İsrail’in gizli servisi) bir saldırı olacağını önceden bildirdiğine dair söylentiler yayıldı. Neredeyse birçok komplo iddiasında olduğu gibi, dünyada hala Yahudi karşıtlığın yaygın olması nedeniyle, kötüye giden işler birçok zaman Yahudilerin üzerine atılmaktadır.
11 Eylül’de hayatını kaybedenlerin en az %10’u Yahudi’ydi. Bu, o bölgede yaşayan ve saldırı öncesi Dünya Ticaret Merkezi’nde yaşayan Yahudi oranıyla uyuşmaktadır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 17
- 13
- 6
- 5
- 5
- 4
- 4
- 3
- 3
- 1
- 1
- 1
- Popular Mechanics. Debunking The 9/11 Myths: Special Report - The World Trade Center. (10 Eylül 2019). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Popular Mechanics | Arşiv Bağlantısı
- C. Mohr. 9/11 And The Science Of Controlled Demolitions. (7 Eylül 2011). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Skeptic | Arşiv Bağlantısı
- P. Mole. 9/11 Conspiracy Theories: The 9/11 Truth Movement In Perspective. (1 Ocak 2006). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Skeptic | Arşiv Bağlantısı
- J. Ray. How Skeptics Confronted 9/11 Denialism. (4 Haziran 2008). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Skeptic | Arşiv Bağlantısı
- D. Thomas. The 9/11 Truth Movement: The Top Conspiracy Theory, A Decade Later. (1 Temmuz 2011). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Skeptical Inquirer | Arşiv Bağlantısı
- B. Dunning. The Pentagon And The Missile. (19 Mart 2013). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Skeptoid | Arşiv Bağlantısı
- Rational Wiki. Illuminati. (5 Mart 2019). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Rational Wiki | Arşiv Bağlantısı
- 9/11 Myths. Empire State B-25. (14 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: 9/11 Myths | Arşiv Bağlantısı
- 9/11 Myths. Madrid Windsor Tower. (14 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: 9/11 Myths | Arşiv Bağlantısı
- M. Kramer. How Worms Survived Nasa's Columbia Shuttle Disaster. (30 Ocak 2013). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Space | Arşiv Bağlantısı
- D. Mikkelson. Top Ten 9/11 Rumors And Conspiracy Theories. (11 Eylül 2014). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Snopes | Arşiv Bağlantısı
- J. Davis. To What Extent Is Al-Qaeda A Creation Of The Cia?. (5 Ağustos 2016). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Quora | Arşiv Bağlantısı
- FBI. 9/11 Attacks And Investigation Images. (14 Kasım 2017). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: FBI | Arşiv Bağlantısı
- NIST. Final Reports From The Nist World Trade Center Disaster Investigation. (1 Ocak 2005). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: NIST | Arşiv Bağlantısı
- M. Lipka. Muslims And Islam: Key Findings In The U.s. And Around The World. (9 Ağustos 2017). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Pew Research Center | Arşiv Bağlantısı
- Rational Wiki. Aaron Russo. (1 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Rational Wiki | Arşiv Bağlantısı
- M. Shermer. Top 10 Myths Of Terrorism. (14 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2019. Alındığı Yer: Skeptic | Arşiv Bağlantısı
- S. W. Hook, et al. (2016). Amerikan Dış Politikası. ISBN: 9751034090. Yayınevi: İnkılap Kitabevi.
- Y. M. Choueiri. (2012). Ortadoğu Tarihi Dini, Siyasi, Kültürel Ve Ekonomik Perspektiften. ISBN: 9751032485. Yayınevi: İnkılap Kitabevi.
- D. Dunbar, et al. (2006). Debunking 9/11 Myths: Why Conspiracy Theories Can't Stand Up To The Facts. ISBN: 978-1588166357. Yayınevi: Hearst.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 18:51:22 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8044
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.