Zamanı (ve diğer tüm fizik kurallarını bilinen halleri ile) mutlak (ezelden beri var yani zamansız olarak mutlak olarak var kabul etme hali) kabul eden ve algılayanlar için zaman mutlak bir mantık kuralı veya kuralları yaratır ve daha da ötesi temelde evrenin fiziğinin oluşturduğu diğer tüm mantık kuralları da onlar için mutlak yani evren bile yokken var olan kurallardır. Peki bu ne demek Platon gibi filozofların insan zihnine verdiği 'evren ötesi' anlam demek. Ancak ironiktir mantık kurallarını evrensel kabul etmeyi bırakın neredeyse insan zihnine şuursuz doğa karşısında hiç bir anlam vermeyenler mantık olarak ifade ettikleri kuralları 'evren' ötesi ve hatta 'evrenler üstü' olarak görürler ve Platon gibi düşünce insanlarının kabullerini materyalist bir zeminde şiddetle red edebilirler. Burada büyük bir felsefi tutarsızlık olduğunu da anlıyoruz. Hem mantık denilen şeye evren ötesi anlam verip bu arada insan zihninin getirdiği olgulara veya ürettiklerine hiç bir değer atfetmeyip evreni ve doğayı insandan bağımsız ele almaya ve anlamaya çalışarak örneğin iyi ve kötü gibi kavramlar veya durumlar arasında hiç bir fark olmadığını kabul edip hem de insan zihnine ve mantık kurallarına evrensellikten öte 'evrenler üstü' bir değer biçmek çok büyük bir tutarsızlıktır. Peki o halde tutarlılık kuralları mutlak değilse bu ne demek. Bu 'korkunç' bir şekilde hiç bir mantık kuralının mutlak olmaması ve sonradan var olması demek ki bu ürkütücü olasılık da evrenin bir 'oyun diyari' (simülasyon benzeri) gibi olması demek. Çünkü herşey bu evren içinde anlamlı ve tutarlı üstelik çok da fazla anlamlı ve tutarlı demek. Carl Saganın hayat 'kozmik bir eşek şakası' dediği durum bu. Herşey kendi içinde çok tutarlı ve anlamlı iken hayatın başı ve sonu bütün denklemi bozuyor. Peki bu denklemlerde asıl 'mucize' nerede diye sorarsanız asıl mucize bizim bütün bunları kavrayabilecek bir zihne ve bilince sahip olmamızda. Belki de bu nedenle tersten gidip bütün denklemleri bozan şey olarak bilinçi görmemiz ve bilincin var olmasındaki bu mucizeyi sorgulamamız gerek. Çünkü bilinç var olmasa kendi dünyamıza hapsolacak ve hiç bir şeyi sorgulamadan şuursuz bir hayatı öylece yaşayıp gidecektik. Oysa önümüzde duran bilincin getirdiği sonsuzluk ve 'herşeyin mümkünlüğüne' erişiyoruz. Gördüğümüz kadarıyla evren son derece tutarlı bir yer ve bilinc için de son derece tutarlı bir tablo sunuyor. Oysa evrenden tutarlılık beklemek için hiç bir nedenimiz yok. Çünkü materyalizmde ifade edildiği gibi evrenin bir zihni yoksa ondan hiç bir biçimde bize tutarlı bir tablo sunmasını bekleyemeyiz. Ama o bize bu tutarlı tabloyu sunuyor ki o halde bunun anlamı evren sanıldığı kadar şuursuz bir yer olmayabilir. Tutarlılık beklentimizi zaten deneyimlediğimiz fizik kuralları oluşturuyorsa o halde bu beklentimizi oluşmasına sebep olan şey de yine evren demektir ki bu da son derece ilginç bir durum. Tutarlılık kurallarını mutlak kabul edenler için ise bu beklenti yine evrenler ötesi mutlak beklenti olabilir. Ancak tutarlılık kurallarının evrenin deneyimlenmesi ile oluştuğu fark eden ve kavrayan kişiler için böyle bir beklenti tamamen sonradan ortaya çıkan ve mutlak da olmayan bir beklentidir. Herşeyin mümkünlüğünden kendilerini mahrum bırakan ve aslında tutarsız bir felsefe üzerinde zihnini aslında sonradan oluşan ezeli zannetikleri mantık kurallarına mahkum edenler bilinçlerindeki mucizenin farkında değiller. Konuşmak, sorgulamak, kavram üretmek, farkındalık, düşünmek hiçlik ve varoluşun arasındaki sınırı gerçek manada belirleyen şeyler. Bilinçsizlik, farkında olmamak hiçlikle eşit bir durumdur. Bunun en güzel örneği bir bebeği düşünün vardınız ama kendiniz için yoktunuz. O döneme ait hiç bir şeye dair bilginiz ve farkındalığınız yok. Diğer tüm canlılar için de yeterince bilinç seviyesi gelişmediği için durum buna benzerdir. Varlık ve varoluş sadece bilinçli varlıklar için bir anlam ifade eder.