Hayvanlar aleminde insan harici türler genelde içgüdüleriyle hareket ederler ve içgüdülerin nerdeyse tamamı doğumdan hemen sonra aktif olur. Ancak insanda bir istisna söz konusu. İnsan bebekleri oldukça aciz varlıklar ve bu yüzden ebeveynleri tarafından eğitilmeye mecburlar. Erken ergenlik dönemine kadar çocuklar hayattaki tek doğru kişiyi veya kişileri ebeveynleri zannederler ve ebeveynlerinin davranışlarını kopyalamaya meyilli olurlar. Bu, zaman ilerledikçe yerini öğretmene ve daha sonra kendi fikirlerine bıraksa da çocukluk döneminde şekillenen zihnin yeniden aynı tazelikle şekillenmesi çok zor olduğu için kişi çocukluğundaki kafa yapısıyla yaşamaya devam eder. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur, misali.
Buradan iki sonuca varabiliriz. Yazarlık bir içgüdü olmadığı için doğuştan gelmez ve şu anda hayatınızda neyi, kimi örnek alıyorsanız bu durumun farkında olmalı, ona göre yolunuzu çizmelisiniz.
Eğer sanatsal faaliyetlerde başarılı olmak istiyorsanız sanatı kabul edilmiş, saygı gören kişileri bol bol analiz etmelisiniz. Bir Çehov gibi durum öyküsü yazmak istiyorsanız bol bol Çehov, S. Faik, A. Hamdi vs. okumalısınız. Beyin yeterince tekrardan sonra tekrar edilen şeyi benimser, buna psikolojide “Fake it, till you make it.” denir. Yani öyle olana kadar, öyleymiş gibi davran! İlginizi çeken edebi türleri sıralayın, bunlara göre kendi çizginizi belirleyip bir yerden başlayın. Kısa hikâyelerden başlamanızı tavsiye ederim. Camda gördüğünüz bir serçeyi betimlemek, annenizin o günkü ruh hâlini anlatmak… Konusu sizi ilgilendirir. Yazmakta acele etmeyin. Birçok üstat yazar röportajında “Yazmakta hiç acele etmedim, iyice düşündüm.” tarzı cevaplar verir. Demek ki burdaki kilit nokta yazının önce sizin kafanızda olgunlaşıncaya dek mayalanması!
Şunu da okursanız tam olacak.
“Benim de ufak bir yazarlık geçmişim var. Birkaç sene evvel şiirler yazardım. Ufak bir aşk hikâyesi :). Demek ki ruh hâlleri ve bulunulan durum da insanı yazmaya, iç dökmeye sürükleyebiliyormuş. Şiir yazmayı bıraktıktan sonra popüler bilim ve felsefeye yönelip kendimce denemeler yazmaya başladım. Büyük de bir arşiv yaptım. Hatta 150 sayfalık, bilim tarihi konulu bir kitap yazmaya çalıştım, bundan tam bir sene önce. Ancak flash diskim bilmediğim bir sebepten ötürü sıfırlanınca kitap da yalan oldu. Ancak olaya iyi yönünden baktığımda o kitabı yazarken edindiğim araştırma kültürü beni Evrim Ağacı’nda da yazabilme seviyesine getirdi. Demem o ki merak sizi istediğiniz noktaya götürür. Ancak merakınızı iyi şeylere de yöneltebilirsiniz, boş şeylere de. O da sizin iradenize bağlı. Başarılar dilerim.”