İLK OLARAK YAŞLANMA TEORİSİ NEDİR ?
Esasen iki ana tip yaşlanma teorisi vardır. Bunlar programlı teoriler ve hasar teorileri. Programlı teoriler, yaşlılığın ne zaman başlayacağını belirleyen ve devamlı ilerleyen bir tür genetik saat olduğunu savunur. Hasar teorisi ise yaşlanmanın hücre ve genetik materyallerdeki hasardan kaynaklandığını savunur. Objektif olarak bu teorilere bakmak gerekirse bu tür ikilemler bilimde hep yaşanır ve yaşanacaktır. İnsanda yaşlanmada hem programlı hücre yaşantısının hemde hücresel hasarın bir sonucudur.
Çoğu teoriler yaşlanmanın hücredeki veya organdaki DNA’ya olan hasarların birikimi sonucu olarak ortaya çıktığından bahsetmektedir.
DNA hücre yapısı ve işlevinin biçimlendirici temelini oluşturduğundan dolayı, DNA molekülünün veya genlerin hasara uğraması onun bütünlüğünün kaybına ve erken hücre ölümüne yol açabilir.
EVRİM VE YAŞLANMA TEORİSİ
Evrim ve Yaşam Süresi
Enerji metabolizmasının ve antioksidan savunma sisteminin türlerde farklı şekillerde evrimleşmesi, türlerin ortalama «Maksimum Yaşam Sürelerinin» de farklı olmasına yol açmış gibi gözükmektedir.
Türlerin maksimum yaşam süresi geniş bir populasyonda en uzun yaşayan bireylerin ulaştıkları yaş tarafından belirlenir. Bu yaş insanlarda 110-115 yıl, farelerde 38-40 ay ve fillerde aşağı yukarı 70 yıldır .
«Ortalama, Yaşam Süresi» veya «Ortalama Yaşam Beklentisi» ise çevre koşullarından çok fazla etkilenmektedir. Örneğin,insanlar için Antik Roma'da 22 yıl iken bugün Batı Toplumlarında 71ila 74 yıl arasında .
Yaşlanma evrimsel yaran nedeniyle programlanmış özel genlerin sonucu değildir. Ancak biyolojik işlemlerin yan etkilerine karşı gelişmiş savunma sistemlerinin varlığından ve bunları belirleyen türe özgü genlerden bahsedilebilir . Memeli hayvanlar arasında yaşam süresi ile metabolizma hızı arasında ters bir orantı vardır.
Türleri birbirleri ile metabolizmaları açısından karşılaştırmak için iki tip kavram kullanılmaktadır. Bir tanesi «Özgün Metabolik Hız (SMR)», bir günde gram doku başına harcanan kalori ile tanımlanır. «Yaşam Süresi Enerji Potansiyeli (LEP)» ise SMR X maksimum yaşam süresi tarafından belirlenir. İnsanda SMR düşükken (40 c/g/gün), LEP açısından memeliler içinde en yüksek olan gruba girmektedir.
Bazı memeli, kuş ve sürüngenlerde kaydedilmiş maksimum yaşam süreleri
Tür İsmi/Maksimum Yaşam Süresi (Yıl)
Primatlar
Resus Maymunu 29
Şempanze 44
İnsan 115
Etoburlar
Kedi 28
Köpek 20
Boz Ayı 36
Otoburlar
Koyun 20
Hint Fili 70
At 46
Kemirgenler
Fare 3
Sıçan 5
Kuşlar
Güvercin 30
Martı 41
Baykuş 68
Sürüngenler
Anakonda 29
Çin Timsahı 52
Gallapodos Kaplumbağası 100 +
Öte yandan bir çok antioksidan savunma elamanının türe özgü konsantrasyonu ile yaşam süresi arasnıda doğru orantı kurulabilmektedir. Örneğin, diğer memelilere göre belirgin şekilde uzun yaşam süresi olan insanda özgün metabolizma hızına oranlı SOD aktivitesi memelilerin içinde en yüksektir
Bazı memeli hayvanların karaciğerinde özgün metabolik hıza (SMR) oranlı SOD aktivitesi maksimum yaşam süresinin bir fonksiyonu olarak gösterilmiştir ürik asit ve askorbat için de aynı oran kurulabilmektedir. Buna karşılık katalaz, glutatyon ve glutatyon peroksidazm SMR'ye oranlı karaciğer doku konsantrasyonları yaşam süresi ile anlamlı bir negatif korelasyon göstermektedir. Bu ters ve beklenmedik ilişki henüz açıklanabilmiş değildir. Öte yandan serbest oksijen radikallerinin önemli bir kaynağı olan total karaciğer sitokrom p-450 memeli türlerinin yaşam süresi ile ters orantıya sahiptir. Memeli yaşam süresi arttıkça oksidatif hasara karşı dokular dirençli hale gelmekte ve DNA'nın oksidatif hasar hızı azalmaktadır .
Günümüz insanı memeliler içinde en uzun maksimum yaşam süresi ile seçkin bir yere sahiptir. İnsanın yaşam süresinin uzunluğunun evrimi, beyin büyüklüğü ile oranlı, uzamış olgunlaşma ve öğrenme sürecine, dolayısı ile yeni yetişenlerin yetişkinlere uzun süren bağımlılık dönemine bağlanmıştır. İnsanı diğer memeli türlerinden ayrı kılan bu yaşam süresi evrimine en azından 250 gende değişikliğin katıldığı hesaplanmıştır .
Ayrıca bir türün yaşam süreci içinde antioksidan savunmanın düzeyindeki değişiklikler de incelenmiştir. Benzi ve arkadaşlarının erkek Wistar sıçanlarda bütün yaşam süresini kapsayan (35 ay) beyin antioksidan enzim sistemi çalışması bu konuda değerli bir çalışmadır. Bu çalışmaya göre beyin total SOD aktivitesi 5 aydan 25. aya kadar artmış, daha sonra azalmıştır. Glutatyon peroksidaz aktivitesi ise yine 5 aydan 25. aya kadar artmakta ve daha sonra sabit kalmaktadır.
Bütün bu çalışmalar yaşam süresi ve yaşlanma sürecinde SOD aktivitesinin anahtar bir rol oynadığını düşündürmektedir.
AYRICA EVİM AĞACINDA BU KONU İLE İLGİLİ BİR YAZI VAR :
https://evrimagaci.org/yaslanma-ve-evrim-neden-ve-nasil-yaslaniyoruz-468
AYRICA YAŞLANMA TEORİLERİNE DE DEĞİNNMEK İSTERİM :
YAŞLANMA TEORİLERİ
• Oldukça fazla sayıda yaşlanma teorisi
vardır. Bunlar hakkında yapılan pek çok
araştırma olsa da tüm yaşlanma
nedenlerinin bu çalışmalarla açıklandığını
söyleyebilmek kolay değildir.
• Çünkü yaşlanma sadece biyolojik,
psikolojik, sosyal, genetik ve çevre
faktörleriyle açıklanılamayacak kadar
karmaşık ve çok boyutlu bir süreçtir.
BİYOLOJİK TEORİLER
• Halen, yaşlanmanın biyolojik temeli net
bilinmemektedir.
• Bütün bilim insanları yaşlanma oranlarında
türler arasında belirgin farklılık olduğunu
kabul etmektedir ve bu farklılık büyük
oranda genetik bazlıdır.
• Örneğin en küçük ve ömrü en kısa memeli
farenin ömrü üç yıldır.
Telomer Teorisi
• Telomerlerin (kromozomların uçlarındaki
yapılar) her bir hücre bölünmesi sonrası
kısaldığı deneysel olarak gösterilmiştir.
• Kısalan telomerler ileri hücre çoğalmasını
önleyen bir mekanizmayı aktifleştirir.
• Bu teori özellikle kemik iliği ve damar
duvarı gibi hayat boyu hücre bölünmesinin
olduğu dokularda sınırlayıcı olabilir.
Reproduktif-Hücre Döngüsü
• Yaşlanmanın hücre döngüsü sinyalleşmesi
aracılığıyla antagonistik bir tarzda hayatın
erken aşamasında neslin devamını
sağlama amaçlı üreme ve gelişimi
ilerletmesi için üreme hormonlarınca
düzenlediği fikridir.
• Daha sonra bu amaç ortadan kalkınca
düzenleme yavaşlar ve yaşlılığa yol açar.
Yaşlanmanın DNA Hasar Teorisi
• Bilinen kanser sebepleri (radyasyon,
kimyasal ve virüsler) toplam kanserlerin
%30’undan ve toplam yaklaşık DNA
hasarlarının da %30’undan sorumludur.
• DNA hasarı hücrelerin bölünmeyi
durdurmasına yol açar veya programlı
hücre ölümünü uyarır. Bu da sık sık kök
hücre havuzlarını etkiler yenilenmeyi
doğurur.
Yaşlanmanın DNA Hasar Teorisi
• DNA hasarının hem kansere hem de
yaşlanmaya yol açan en yaygın yol olduğu
düşünülmektedir.
• Radyasyon ve kimyasal nedenlerden dolayı olan
DNA hasarı tahminlerinin önemli ölçüde
gerçekten daha az olduğu da olası değildir.
• Viral enfeksiyonun özellikle sigara ve güneş
ışığına maruz kalmayan hücrelerde %70 DNA
hasarının en muhtemel sebebi olduğu
gözükmektedir.
Otoimmün Teori
• Yaşlanmanın vücudun dokularına saldıran
otoantikorlardaki artıştan ortaya çıktığı
fikridir.
• Yaşlanma ile birçok hastalık, mesela
atrofik gastrit ve Hashimoto tiroiditi,
muhtemelen bu şekilde olan otoimmün
rahatsızlıklardır.
Otoimmün Teori
• Otoimmün yaşlanma teorisine göre, bağışıklık
sistemindeki gerilemeye bağlı olarak vücudun dış
etkilere karşı kendini savunamamasından değil,
bağışıklık sisteminin vücudun kendi hücrelerini
tanıyamaz hale gelmesi ve vücut hücrelerini yok etmeye
başlamasının sonucudur.
• Vücudun kendi kendisini tanıması ve ona karşı gösterdiği
reaksiyon normalden sapmış ve tam olarak ters yöne
dönmüştür. Normalde bedenin dışından gelen yabancı
maddeler antijen olarak kabul edilip onlarla savaşa giren
bağışıklık sisteminin savunma yapan hücreleri kendi
bedenine yönelik bir saldırıya geçmeye başlamıştır.
GENETİK TEORİLER
• Çoğu teoriler yaşlanmanın hücredeki veya
organdaki DNA’ya olan hasarların birikimi
sonucu olarak ortaya çıktığından
bahsetmektedir.
• DNA hücre yapısı ve işlevinin
biçimlendirici temelini oluşturduğundan
dolayı, DNA molekülünün veya genlerin
hasara uğraması onun bütünlüğünün
kaybına ve erken hücre ölümüne yol
açabilir.
Biriken-Atık Teorisi
• Yaşlanmanın hücrelerde muhtemelen
metabolizmayı müdahale eden atık
ürünlerin oluşumu sonucu ortaya çıktığını
işaret eden teoridir.
Yıpranma Teorisi (Wear-and-Tear
Theory)
• Bu teori ilk olarak Alman biyolog August
Weismann tarafından 1882 yılında öne
sürülmüştür.
• Aşınma ve yıpranma teorisi temel olarak canlıları
makinelere benzetir. Makinelerin
kullanılmalarına bağlı olarak aşınmaları ve
yıpranmaları gibi beden de bir süre sonra uzun
yıllar çalışmaya bağlı olarak aşınma ve
yıpranmaya başlar. Bu aşınma ve yıpranma,
vücudun kendini tamir edemeyeceği boyuta
ulaştığında ise yaşlanma süreci başlamış olur.
Yıpranma Teorisi (Wear-and-Tear
Theory)
• Metabolizma hücrelerdeki lipitleri
küflendirip proteinleri pasa dönüştürerek
zehirli bir etkide bulunur.
• Bu faaliyet organizma iyice bozulana
kadar devam eder. Böylelikle metabolizma
toksinler üretir ve bunlar hücrelerde
süresiz olarak tutunabilirlerse hücrelerdeki
proteinleri bozarlar.
Yıpranma Teorisi (Wear-and-Tear
Theory)
• Bu şekilde devamlı tekrar eden hasarlar
sonunda hücreler tahrip olur.
• Bununla beraber, toksinler asidik yapıda
olduklarından, yaşam ile beslenme sisteminde
yapılacak iyileştirmeler ile alkali yaşam
yöntemleri uygulandığında bedenin asit miktarı
notralize edilip bu zararlı maddeler vücut
tarafından atılır.
• Yaşlanma ile beraber vücuttaki asidik
maddelerin fazlalaşmasına paralel olarak sağlık
sorunları ortaya çıkar.
Somatik Mutasyon Teorisi
• Yaşlanmanın vücudun hücrelerindeki
genetik materyal bütünlüğünün hasarından
sonuçlandığını savunan teoridir.
Hata Birikimi Teorisi
• Yaşlanmanın rastgele ortaya çıkan DNA
tamir mekanizmasının aksaması sonucu
genetik şifreye olan hasardan
sonuçlandığını savunan görüştür.
• Bazı teoriler ise yaşlanmanın
programlanmış olduğunu ileri sürmektedir.
Dahili saatin organizmada hayatı
sonlandırmak için bir zaman algıladığını ve
bunun ölüme yol açtığını ileri sürer.
• Bu yaşlanma-saat teorisine göre, bu saatin
sinir veya endokrin sistemde devreye
girmesi için inşa edildiğini savunur.
Çapraz-Bağlanma(Kollajen)
Teorisi
• Kollajen vücut proteinlerinin %25’ini oluşturan
önemli bir moleküler maddedir.
• Deride, kan damarlarında, organların yapısında
bulunur.
• Bu teoriye göre kollajen vücutta normalde
birbirlerinden ayrı halde bulunan temel
moleküller arasında güçlü bağlar oluşturarak bu
maddelerin ve dolayısıyla hücrelerin işlevlerini
bozucu yönde etkide bulunur.
• Zamanla bu moleküller birikerek yaşlanmaya
neden olurlar.
Çapraz-Bağlanma(Kollajen)
Teorisi
• Yapılan son araştırmalara göre diyabet, göz
lensi bulanıklığı (katarakt), damar tıkanıklığı,
böbrek problemleri, karaciğer tahribatı vb. birçok
hastalık çapraz bağlantılara ve glikoza
bağlanmaktadır. Bütün bunlar vücuttaki asit
fazlası ve oksijen azlığından kaynaklanan
bulgulardır.
• Yaşlanma sürecinde; çapraz bağlantılı
proteinleri ve bunların vücuttan atılmalarını
sağlayan makrofajlar (bağışıklık sistemi
hücreleri) önem kazanır. Yaşlandıkça bağışıklık
sistemi hücreleri etkilerini kaybederler.
Serbest Radikal Teorisi
• 1956 yılında Denham Harman tarafından ortaya
atılan bu teoriye göre normal yaşlanma, aerobik
metabolizma sırasında oluşan serbest
radikallerin dokularda birikmesi sonucu
olmaktadır.
• Serbest radikaller, kimyasal yapılarındaki dış
yörüngelerinde tekli elektron bulundurmaları
nedeniyle kimyasal açıdan oldukça aktif
maddelerdir. Vücudun metabolik faaliyetleri
sonucunda artık madde olarak, besinler yoluyla
ve solunumla vücuda girerek hücrelerde
bulunabilirler.
Serbest Radikal Teorisi
• Serbest radikal oluşumuna sigara, herbisit ve
pestisitler, çözücüler, petrokimya ürünleri, ilaçlar,
güneş ışınları, X-ışınları, hava kirliliği, yanlış
beslenmeye bağlı olarak yiyeceklerde bulunan
bazı bileşikler neden olur.
• Hatta egzersizler de oksijen kullanımındaki
artışla beraber serbest radikal oluşumuna
katkıda bulunulur.
• Bu maddeler hücreye girdiklerinde yüksek
kimyasal aktiflikleri sayesinde, hücre
proteinlerine ya da genetik materyale kolayca
bağlanabilirler.
Serbest Radikal Teorisi
• Bunun sonucunda da bu yapılarda bozulmalar meydana
getirirler. Serbest radikaller teorisine göre yaşlanma,
hücre proteinlerinde ve genetik yapılarda meydana gelen
bu bozulmaların sonucudur.
• Serbest radikallerin oluşumuna neden olan tüm faktörler
ile kirletici ve radyoaktif kalıntıların önemli oranda
kanserojen etkileri vardır.
• Bunlar sağlıklı hücreleri tahrip ederler. Ölü hücreler,
diğer hücrelerin tahribatına sebep olan asidik atıklara
dönüşürler. İnsanın bu zararlı atıklardan korunma
yöntemlerini bilmesi, bunları yaşamında kullanması uzun
ve sağlıklı bir yaşam için önemlidir.
Yaşlanmanın Dayanıklılık Teorisi
ve Uzun Ömürlülük
• Sistemlerin sekteye uğraması hakkındaki
genel teoridir.
• Teori birçok türde yeni oluşmuş
sistemlerde başlangıçtaki arızaları hesaba
katarak mortalite oranlarının yaşla neden
arttığını açıklar.
Mitohormez
• Diğer ihtiyaç duyulan besinleri uygun
miktar almayı sürdürürken kalori
kısıtlamasının labratuar hayvanlarında
ömrü uzatabileceği 1930’lardan beri
bilinmektedir.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Medikalakademi.com.tr. (31 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı
- Yazar Yok. .Ftrdergisi.. (31 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı
- Yazar Yok. .Galenos.com. (31 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı