Bana sorarsanız, "yaptıkları yapacaklarının teminatıdır" ifadesinde bir haklılık payı var ama bu durum sadece ABD için değil, dünya siyasetinde başat rol oynayan bütün güçler için geçerli. Emperyalizmin temelinde, kaynakları ve teknolojiyi kendi lehine kullanma çabası yatar.[1] Ancak "korkmalı mıyız?" derken, korkunun tek başına çözüm olmadığını da unutmamak gerek. Ben, hem insan haklarına hem de uluslararası iş birliğine değer veren bir perspektiften bakıyorum. Yani her ne kadar kapitalizm insan odaklı olmayıp sadece kâr odaklı görünse bile bunu kamusal mekanizmalarla dengelemek ve daha etik bir çerçeveye oturtmak mümkündür.
Tabii "kapitalist sistemin değişmeyeceğini, bugüne dek nerelerde ne haltlar karıştırdıysa gelecekte de aynısını yapacağını" söyleyenler de mevcut. Tarihten örneklere de bakabiliriz. İki Dünya Savaşı, soykırımlar, nükleer silah yarışı… Evet, insanlığın çıkardığı dersler sınırlı kalmış gibi görünebilir. Ama öte yandan, sosyal demokrasi ile birlikte evrensel insan hakları bildirgesi, sosyal devlet anlayışı, sendikal hakların gelişimi gibi ilerlemeler de oldu. Yani umut ile temkin arasındaki dengeyi kurmak lazım. Dünü inkâr edemeyiz ama yarına dair umudu da diri tutmak zorundayız.
İnsanlar "Benim bir oyum, bir sözüm neyi değiştirir?" diye düşünülebilir. Ancak şunu unutmamak gerekiyor, teknoloji kadar toplum da hızla dönüşüyor. Sosyal medyanın gücünü küçümsemeyelim; bilinçli bireylerin oluşturduğu kolektif baskı, şirketlerin etik standartlar belirlemesinde ve devletlerin düzenleyici politikalar geliştirmesinde etkili olabilir. Aynı zamanda meslek odalarından STK'lara kadar pek çok oluşumda aktif rol alarak "Ben de varım!" deme fırsatını değerlendirebilirsiniz.
Bilim insanlarına ve uzmanlara da büyük görev düşüyor. İnsanlığın yararını önceleyen araştırmalar, şeffaflık ve sorumlu Ar-Ge yaklaşımları, en az buluşların kendisi kadar önemli. Yoksa, "aman kimseye anlatmayalım, kârı biz alalım" zihniyetiyle ilerleyen projeler yine tekellere, güç odaklarına yarayacak. Laboratuvara kapanıp sadece veriyle uğraşmak kolay, fakat işin ahlaki yönü de masaya konulmalı. Örneğin gen düzenleme işinde çalışan araştırmacılar, "Bunun insanlığa katkısı nedir, yoksa belli odakların rant peşinde koşmasına hizmet mi ediyorum?" diye sorgulamıyorsa orada bir sorun var. Hem bilim insanlarının hem de biz vatandaşların gündelik hayatımızda gördüğümüz eşitsizlikleri, haksızlıkları, olası riskleri sürekli tartışma konusu yapmamız; kamuoyunu harekete geçirecek, siyaseti etkileyecek ve o bahsettiğin korkuların en azından biraz önüne geçecektir.
Tarihte defalarca olduğu gibi, parası ya da askeri gücü olanın elinde tehlikeli bir silaha dönüşebilir her gelişme. Dolayısıyla denge sağlanmazsa, yarın bir bakmışsın aynı filmi tekrar izliyoruz. Ancak unutmayalım: Bilinçli toplum ve denetleyici kurumlar güçlü olduğunda, şirketler ve devletler bu kadar rahat at koşturamaz. Görev hepimize düşüyor; sandık başında, sokakta, laboratuvarlarda, üniversitelerde, kısacası hayatın her alanında.
Kaynaklar
- V. I. Lenin. Lenin: Imperialism, The Highest Stage Of Capitalism. Alındığı Tarih: 24 Ocak 2025. Alındığı Yer: Marxists | Arşiv Bağlantısı