Canlılığı 2 koşulun her zaman bir arada bulunmasıyla tanımlarız: organizasyon ve bu organizasyonu sürdürmeye yarayan bir iç aktivite. Organizasyondan kasıt, vücut bütünlüğüdür. Aktivite ise, iki temel alt birimden oluşan süreçler topluluğudur: genetik materyal ve metabolizma. Eğer bir varlığın hem kendine ait bir organizasyonu (vücut bütünlüğü) varsa, hem de bu organizasyonu aktif olarak korumak için enerji üretip tüketebiliyorsa (entropiye karşı gelebiliyorsa), ona "canlı" deriz.
Virüsler, genellikle RNA'ya sahiptirler. Yani aktivite olarak tanımladığımız olgunun en azından bir kısmına sahiptirler. Ancak kendilerine ait bir metabolizmaları bulunmaz. Bunun için canlı bir organizmaya (genellikle bakterilere) muhtaçtırlar. Bu nedenle, kendilerine özgü bir aktiviteleri olduğu söylenemez.
Ancak bir bakteriye tutunduğu anda, yapısında bazı kimyasal değişimler meydana gelir ve aktivite kazanmaya başlar. Fakat eş zamanlı olarak, organizasyonunu yitirir. Çünkü bakteriye tutunduğu anda, genetik materyalini ona aktarır ve artık vücudu "işlevsiz" hale gelir.
Kısacası virüsler, bakteri dışarısındayken sadece organizasyona sahiptir (kendine has bir aktivitesi bulunmaz); bakteriye tutunduktan sonra ise sadece aktiviteye sahiptir (kendine has bir organizasyonu bulunmaz). Bundan dolayı virüsler canlılığa çok yakındırlar fakat cansız kabul edilirler. Çünkü organizasyon ve iç aktivite koşullarını aynı anda sağlayamazlar.[1]
Kaynaklar
- Ç. M. Bakırcı. Bir T4 Virüsünün &Quot;Hayatı&Quot;: Virüsler Neden Canlı Değildir?. (23 Kasım 2014). Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı