KEŞKE…
Bildiğim kadarıyla doğada doğal bir pazarlık var fakat “içten pazarlık” yok. Evrimin kendisi bu güne kalanların tarihi olduğu için, geriye dönük bugünün tarihi üzerinden yorum yapma tuzağı kuruyor bize. Fakat işin aslı, evrim ağırlıklı olarak ayıklananların tarihini de içeriyor. Uyum sağlayamayanların… Ve tamamen neden sonuç ilişkisine bağlı olarak…Fare varsa yılan vardır. Yılan varsa Kartal vardır. Ve ya tersi. Fareler onar onar, yılanlar üçer üçer, kartallar birer birer erişkinliğe erişir. Bu şekilde süreğen olmayan bütün sistemler çöker ve bizler bunu kalıntılardan fosillerden görebiliyoruz.
Savaşta hayatta kalanın anlatımı üzerine film yapılır. Fakat bizler filmi izlerken, hayatta kalanın ne kadar badire atlatıp, binlerce insan içinde nasıl hayatta kaldığına şaşmayız. Biliriz ki hayatta kalıp anılarını anlatmasaydı söz konusu film olmazdı. Ölenlerin başrol olduğu bir film “sanatsal içerik kaygısı ve soru sorma, sorgulama derdi olanlar hariç” nadirdir.
Doğanın işleyişi de farklı değildir. Hem koyunların da , börtü böceğin de otların da ve hatta mikroorganizmalarında, insan algısı ile, pek de masum olduğu söylenemez. Çürüme dediğimiz şeyi mikroskop altında incelesek caniliğin boyutunu görürüz. Hepsi tamamen genetik kod meslelesi. Hayatta kal, soyunu sürdür.
Otçul, etçil sadece günümüze gelen türler üzerinden yaptığımız bir değerlendirme. Bel ki de başlangıçta böyle değildi… Herkesin ot yediği bir yerde, ot yiyen etli butluların cennetinde , siz olsanız, avlayanınız da yoksa otçul mu olurdunuz, etçil mi? Hele ki genetik bir dayatma altındaysanız. Hayatta kal ve çoğalabildiğin kadar çoğal diyen…