Çok güzel soru! Bence değiştirir, evet. Aslında inançları genelde sadece onları düzenleme gayesinde olan dini öğretiler perspektifinden değerlendiriyoruz. Halbuki bir yaratıcının var olma durumu, dini öğretilerin söylediklerinin çok ötesinde, çok daha büyük bir olay. Çünkü eğer Tanrı'nın var olduğundan emin olabilseydik, içinde gözlerimizi açtığımız Evren'e yönelik olarak en temel kuşkularımızdan birini kökünden silip atmış olurduk. Bu, işi çok değiştiriyor. Çünkü bir anda o Tanrı'nın bir "kişiliği" olup olmadığı, bunun sınırları, insan-benzeri bir bilinç ve algıya sahip olup olmadığı, rasyonel olmak zorunda olup olmadığı gibi birçok detay önem kazanırdı.
Düşünsenize, Tanrı'nın "düşünme" dediğimiz faaliyeti gerçekleştirip gerçekleştiremediği bile muazzam bir soru! Yani "Tanrı'yı kim yarattı?" gibi aşırı önemli olan ama klişeleştirilmiş gibi bir hava yaratılan bir soruyu kenara bırakın. Daha fazlasını sorun: Yoktan bir şeyleri var etme gücüne sahip olan bir varlığın, bir sinir sistemi var mı? Sinir sistemine ihtiyacı var mı? Hiçbir alt birime (sisteme, organa, vs.) ihtiyacı yoksa, Tanrı dediğimiz şeyin bir organizasyonu var mı? Organizasyona ihtiyacı var mı? Yoksa, onun bir "şey" olduğunu nereden biliyoruz, neye dayandırıyoruz? Eğer bir "şey" değilse, bu "hiçlik" ile aynı anlama gelmiyor mu? Değilse, bu "şey"in arzuları var mı? Yoksa, bir şeyleri yaratma işini neden seçti? Varsa, arzularının sınırları neler? Çok sayıda evren yaratıp, bunlarda farklı denemeler yapıyor mu? Deneme yapmaya ihtiyacı var mı? Herhangi bir şeye ihtiyacı var mı? Bu ihtiyacın kökeni ne? Mesela, "Evren yaratmak" haricinde neler yapıyor? Bu diğer şeylerin doğası nedir? Tercihlerini neye göre yapıyor? Geçmiş deneyimlerinin bu kararlarda rolü var mı? Sahi, Tanrı'nın bir hafızası var mı? Nerede depolanıyor? Tanrı, zamana tabi mi? Değilse, şu anda deneyimlediğimiz zaman algısı çoktan geçip bitmiş ve sonuçlanmış demek değil midir? Bunun özgür irade üzerindeki etkileri nedir? Zaman işlemiyorsa, bir şeyi yapmaya karar vermesiyle yapması arasında bir fark olabilir mi? Nedenler olmaksızın sonuçlar yaratabiliyorsa, sonuçları nedenden önce var edebiliyorsa, mantık kurallarına tabi değildir diyebilir miyiz? Bunun tutarlılık üzerindeki etkileri ne olur? Yani Tanrı'nın varlığını bilmek, bilimsel (veya felsefi) bir perspektifte bir "son" değil, çok yeni bir "başlangıç" olurdu (bu arada, teoloji yerine din felsefesine odaklanmak bu sorulara kafa yormak açısından faydalı bir uğraş olabilir).
Sanıyorum bilime savaş açan birçok kişinin anlamadığı ana nokta bu: Bilim, tanrıdan korkuyor sanıyorlar. Bilim (yani bilim insanları cemiyeti) tanrıdan niye korksun? Hata yapmaktan, bilimin ortaya çıkarabileceği soru işaretlerini zincirleme bir şekilde geliştirilen inançlar silsilesini a priori "gerçek" olarak kabul etme hatasına düşerek, keşfedilebilir olan gerçekleri gölgelemekten korkuyorlar. Yoksa Tanrı'nın var olması da muhteşem bir olasılık, yok olması da! Bilimin çalışma prensipleri açısından bu ikisinin pek bir farkı yok. Ancak bulgularımızın anlamlarıyla ilgili olarak bakış açımızı değiştireceğini düşünüyorum (tahminimce herkes buna katılmayacaktır).
Şu anda Evren'i "kara bir kutu" olarak değerlendiriyoruz. Belki bir yaratıcısı var, belki yok. Kimine göre muhtemelen var, kimine göre yok. Bu durumu izah etmek için "sınav" gibi birçok olası cevap üretmişiz, din sistemleri inşa etmişiz. Bu sistemler belki gerçek, belki değil. Yani var oluşa yönelik şu anda çok sayıda bilinmeyen var. Bu nedenle boş hipoteze sığınıyoruz: Bunca bilinmezlik hakkında pozitif bir yargıya varmaktansa, negatif bir tutum sergiliyoruz: "Tanrı'nın var olduğunu sınamak için, var olduğunu değil, yok olduğunu varsayalım." diyoruz. Ama hemen ekliyoruz: "Sonrasında da bu varsayımımızı çürütmeye çalışalım." Eğer bir noktada çürütebilirsek, zaten gerçeğe ulaşmış olacağız. Çürütemediğimiz sürece de çalışmayı sürdüreceğiz.
Şimdi bunu da insanlar "Bilim tanrıyı bulmaya çalışıyor." veya "Bilim tanrıyı çürütmeye çalışıyor." gibi klişelerle yorumluyorlar. Ortalama bir bilim insanının, bilimini icra ederken tanrıyı pek düşündüğünü sanmıyorum. Çünkü tanrı konusu o kadar büyük bir meta-problem ki, yani o kadar fazla sayıda alt problemi bünyesinde barındırıyor ki, hiçbir tekil bilimsel araştırma programının bu meta-problemi tek başına cevaplandırmaya çalışması mümkün değil. Bilimin genelinin ("bilim cemiyetinin") de ufak bir kısmı bununla ekstra zaman harcıyor (meşhur bilim filozofları ve felsefeyle uğraşan bilim insanları mesela). Onun haricinde bilim camiası, "Evren" dediğimiz bu "kara kutuya" yönelik bulabildiğimiz kadar çok cevabı bulup, bunları birleştirerek bir şeyler çıkarmaya çalışıyor. O çıkarımların teolojik ayakları da var, teolojik olmayan ayakları da var. Bunlar sürekli tartışılıyor, konuşuluyor ve herkesi tatmin edecek bir sonuca varılmış değil. Bu fikirler durmaksızın birbiriyle kıyaslanıyor, yeni veriler ışığında güncelleniyor, cemiyeti ikna edebildiği ölçüde kendine yer buluyor ve böylece gıdım gıdım ilerliyoruz.
Tanrı'nın varlığını veya yokluğunu ilan etmek konusunda insanlığın çok aceleci olduğunu düşünüyorum. Eğer bir Tanrı varsa, dini öğretilerin betimleyebileceğinin çok ama çok ötesinde olan böylesine muazzam bir gücün, sırf kendisine beslenen inancı ölçüt alarak sonsuz mükafat veya sonsuz ceza kadar basit bir ikilemi yarattıklarına dayatacağına kesinlikle inanmıyorum. Dolayısıyla "X yaparsak hayatı boşa yaşarız", "Y yaparsak öteki tarafta cezalandırılırız", "Z olursa sonsuz mükafata layık oluruz" gibi anlamsız ve Pavlov'un Köpeği seviyesinde olan, Kainat gibi devasa bir yapıyı mümkün kılabilecek büyüklükte potansiyele sahip bir iradeyi (bence) aşağılayan korku ve arzuları bir kenara bırakmamız gerekiyor gibime geliyor. Var olduğundan emin olduklarımızı (?) dürüstçe ve özveriyle incelemeye ve anlamaya çalışalım, bu süreçte iyi bir insan olalım, diğerlerinin yaşamını daha kötü değil, daha iyi bir yer haline getirmeye çabalayalım, bence bu her birimizin en büyük başarısı olur. Diğer tüm gerçeklerin yaptığı gibi, bu gerçek de, velev ki gerçekse, kendini bütün ihtişamıyla er ya da geç gözler önüne serecektir. Çünkü gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.