"Tanrının var olduğu sonucuna nereden ulaşıyoruz?" cümlesi, her kelimesinde değişkenlik taşıyan bir cümle. "Tanrı" değişken. "Var olduğu" değişken. "Sonuç" değişken. "Nereden" değişken. "Ulaşıyoruz" değişken.
"Tanrı", her inanışa, dine göre farklı niteliklerde bir varlık. Hangisinden bahsediyoruz?
"Var olması" tamamen kavramsal. Tanrının var olduğuna dair bir kanıt yok. Ama ilginç olan, tanrının varlığını kabul eden, Dünya'nın çoğunluğuna denk gelen insanlar için böyle bir kanıta gerek yok. Çünkü bu bir inanç. Kanıt gerektirmeyen güven hissi.
"Sonuç" diye bir şey yok zaten. Dinlere mi sonuç dersiniz, evrenin varlığına mı sonuç dersiniz, savaşlara ölümlere mi sonuç dersiniz, tarikatlara mı sonuç dersiniz, doğaya denizlere ormanlara çiçeklere böceklere mi sonuç dersiniz orası size kalmış. Tanrının varlığının sonucu son derecede flu bir durum.
"Nereden?" meselesi çok daha sorunlu. İnananlara göre kitaplar, yeterli. Kitap, o var diyor. Ona inananlar kitapta böyle diyor diyor. O da beni kitaptan okuyun diyor. Bu üçgen, içkin. Kendi içinde yeterli. Ama dine inanmayan kitle doğaya, evrene bakıp "bunu biz yapmadık, belediye de yapmadı, Amerika da yapmadı, ya uzaylılar yaptı ya da tanrı yaptı" diyorlar. Uzaylıların bu mavi gezegene gelip insanları var etmesi biraz tedirgin edici olduğu için Tanrı daha mantılı görünüyor. Kimine göre de evrene, doğaya, dünyaya bakmak "nereden" sorusu için yeterli cevap teşkil ediyor. Ama bir kesim için ise "nereden" sorusuna verilen ikna edici bir cevap yok.
"Ulaşıyoruz" hepten garip bir durum. Kim ulaşmış tanrıya? İnananlar mı? Tanrı zaten ulaşılmaz, yukarıda, ulu, güçlü vs. Ona ulaşamayız. Onu anlamaya çalışırız. İlginç olan şu ki ona ulaşmak için varlığını peşinen kabul etmek gerekiyor. Ulaşamasak da, onu göremesek de, hissedemesek de varlığını kabul etmek zorundayız. Buradan anlaşılabileceği gibi, diğer kelimelerdeki belirsizlik gibi bu da değişken. Bir ağacın dibine oturup tanrıyı arayan birinin eline bir kelebek konuyor ve o kişi, o kelebeği tanrının gönderdiğini düşünüyor. İşte, o kişi tanrıya ulaştı. Çünkü o kelebek bir işaretti.
Özetle... Ulu bir yaratıcının var olduğu iddiası bugüne kadar kanıtlanamamıştır. Ateizm zaten temel olarak, yaratıcının var olduğu iddialarını ikna edici bulmama halidir. Dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Yaratıcı fikri ve iddiası, iddia edildiği gibi ilk insandan beri yok. İnsanlık tarihinde, bir noktada yaratıcı fikri ortaya çıktı. En azından bir metin, bir öğreti, belirlenmiş niteliklere sahip bir varlık olarak. Bu nitelikleri yazanlar, bu bilgileri nereden edinmişler? Sorun burada. Bu ikna edici gelmiyor bazı insanlara. Eğer yaratıcı kavramına bilimsel ve gerçekçi olarak yaklaşırsak onun varlığını kabul etmek olanaksızdır. Kimi inananların iddialarındaki gibi konuya "karınca da bizim varlığımızı bilmiyor, göremez ve anlayamaz. Bu nedenle bizim, bizden çok daha gelişmiş bir varlığı algılamamız olanaksızdır" gibi yaklaşırsak da ortaya, onun bizi yaratıp yaratmadığını da belirleyemememiz (neticede karıncalar bizi algılayamaz ve anlayamaz ama onları biz yaratmadık) onun ulu bir yaratıcı olduğunun kanıtı değildir gibi bir sonuç çıkar.
Bu sohbet, bu aşamadan sonra neredeyse tamamen kelime oyunları, hangi kelimenin hangi alanı kapsayıp kapsamadığı, kavramların hangi noktada kesişip hangi noktada ayrıldıkları üzerinden yürür ki bu yaklaşım biçimi de zaten bizi bir sonuca ulaştırmaz. Binlerce yıldır ulaştırmamıştır. Ama temel dinamik şudur ki yaratıcının varlığı kanıtlanamamıştır. Onun varlığını kabul etmemiz için elimizde bir veri, bir bilgi, bir dayanak yok. Kalan tek seçenek inanmaktır. Bir kanıt gerektirmeyen güven şekli. E bu da haliyle kişisel bir tercih. İnanç özgürlüğü diyoruz buna.
Özetle böyle...
399 görüntülenme