Sanırım soruyu tersten sormuşsun, rasyonel bir bakış açısıyla yaşanan hayatın sürekli olarak maddi ve manevi kayıp vermesi imkansız denebilecek kadar küçük bir olasılıktır; çünkü akılcı bir bakış açısı şöyle bir sonuca ulaşır: Örneğin uzun zaman yeraltı edebiyatı kitapları ve romanları okuyan insanlar bilinçaltlarında o kaybeden karakterlerle kendilerini özdeşleştirirler ve bir süre sonra kendilerini bar köşelerinde, sokak hayatında, düşmüş, kırık, çaresiz insanlarla arkadaşlık ederken bulmaya başlarlar, sürekli arabesk müzik dinleyip bir süre sonra bu ezilme psikolojisini alışkanlık haline getiren insanlar da zengin, kültürlü, konforlu ve rahat yaşam olanaklarını farkında olmadan tepmeye ve dinlediği müziğin hitap ettiği kitle bireylerine yakışacak olasılıklar üzerine yoğunlaşmaya başlarlar, bir süre sonra bu refleks haline gelir, ilerlediğinde ise acıdan, acı çekmekten zevk alma durumuna kadar ilerleyebilir. Sürekli mafya dizileri izleyip kendini başroldeki mayfa babasıyla özdeşleştiren insanlar mahalle arasında kavga eder, silah taşır, yakalanır hapse girer, çıkar.. Yani izlediğimiz, okuduğumuz, gördüğümüz, özendiğimiz hayatları ister istemez yaşamaya başlarız. Bu yüzden başımıza sürekli kötü şeylerin geldiğini düşünüyorsak öncelikle zihnimizi meşgul eden önemsizmiş gibi görünen kitap, film, dizi ve özendiğimiz karakterleri, örnek aldığımız aile büyüklerini, uzak akrabaları veya arkadaşları tekrar değerlendirip kişisel psikolojik değişimlerden korkmamalıyız. Prensiplerimizi çocuk yaşlarda belirleriz daha sonra sırf karakterimizin bir parçası olarak başkalarına kabul ettirdiğimizden tekrar el atmaya çekiniriz. Oysa acilen değiştirmemiz gereken çocukça saçmalıklardır. Bunun dışında kayıplarımız başka bir bakış açısıyla kazanç olarak da görülebilir. Her seçim bir kaybediştir. Neyi seçersek seçelim bir şeyden vazgeçmek zorunda kalırız ve asla kaybettiğimiz şeyin o an kazandığımız şeyden daha iyi olup olmadığına emin olamayız. Bir tehlikeli düşünce de şudur: Eğer kazanımlarımızı başkalarının kazanımlarıyla kıyaslama alışkanlığımız varsa, bunu fark edip hemen bu düşünceyi silmeliyiz, hiçbir konuda kendimizden başka rakibimiz olmamalı, kendimizi her konuda rakip görmek bizi her yaptığımız şeyde bir öncekinden iyi hale getirir ve başkalarının kazanımlarına bakmaya fırsatımız bile olmaz. Diğer türlü kazandığımızdan da hiçbir şey anlamayız. Elimizdekinin kıymetini bildiğimiz zaman, kendimizi sevmeyi başardığımız zaman, istediğimiz anda olumlu yönde değişebilecek ve evrimle uyumlu bir şekilde düşüncelerimizi yönlendirebilecek olduğumuzu fark ettiğimiz zaman gerçek anlamda hayatımızdaki kazanabileceğimiz en önemli şeyi kazanmış oluruz. Çünkü bu bilinç, o andan itibaren hiçbir şeyi kaybetmeyeceğimiz anlamına gelir.