Merhaba dostum,
Öncelikle sorduğun sorunun çok zor olduğunu bu sebepten cevabın yeterli olamayabileceğini belirterek özür diliyorum. Senin de soruda belirttiğin gibi sofistler rölativistlerdir; onlara göre tümel olarak geçerliliği olan, yani herkesin benimseyebileceği ne bir doğru ne de bir ölçü vardır: 'İnsan herşeyin ölçüsüdür.' (Protagoras). Sokrates ise tam tersine, üzerinde durulup düşünülürse tümel bir doğrunun bulunabileceğine inanır. Sokrates bunu sanının karşısına bilgiyi koyarak yapmaya çalışırmış. Yalnız bilgi hazır, hemen öğrenilebilecek, öğretimle hemen bildiriliverilecek bir şey değildir, tersine; birlikte çalışılarak, uğraşılarak varılacak bir amaçtır diyor Sokrates. Bu yüzden de doğruyu birlikte bulmak için insanlarla birlikte çalışıyor (bazen hiçbir şey bilmeyen bir köleyle). Sokretes'in akla, düşüncenin objektif değerine, bireylerin üstünde bir normun/hakikatın bulunduğuna sarsılmaz bir inancı var. Bu amaçla sokratik doğurtmalarında (maieutike) düşünceler ortaya konur, bunlar karşılıklı olarak eleştirilir, böylece de herkesin kabul edeceği şeye varılmak istenir. Özünde Sofistler hakikatı ararken psikolojik mekanizmayı inceler, Sokrates ise aklın yasalarını kullanmaya çalışır ancak bana göre yanlış şekilde kullanıyor.
Son olarak Sokrates ''Bir şey bilmediğimi biliyorum'' derken de bana kalırsa hakikatin bilenemeyeceğine gönderme yapıyor ya da ben öyle anlıyorum. Yani dostum sofistler hakikatin asla bulunamayacağını söylemeleri hakikatin ne olduğunun en sonunda inanca kalmış olmasından mütevellit doğrudur (bana kalırsa). Çünkü Sokrates'te hakikatin ne olduğunun bulunabileceğini söylerken buna inandığı için söylemiştir, hakikati bildiği için değildir. Çünkü Sokrates'te hayatın önemli anlarında içinde bulunan Daimonion'una mikrofonu verirmiş.
Soruna yeterli cevabı veremediğim için üzgünüm. Ancak sana Kinik Monimos'un şu sözüyle veda etmek istiyorum; 'Her şey sanıdır.'
Kaynaklar
- Macit Gökberk. (1961). Felsefe Tarihi. Yayınevi: Remzi Kitap Evi. sf: 50-60.