Henüz iyiliği, bedel karşılığı yapacak seviyede bilince sahip bir medeniyet olarak saf iyiliği tanımlayabilecek seviyede değiliz.
Bir iyiliği, sonuçları açısından, ya da bize olumlu geri dönüşünden dolayı bedeli için yaparız. Yani sonuç odaklı hareket ediyoruz. Bu bize gayet de mantıklı geliyor. Sonucunu düşünmeden hareket etmek ahmaklık olarak algılanmakta medeniyetimizde.
Algı seviyemiz, kendi içindeki tutarlı gibi görünen bedel karşılığı iyilik anlayışımız nedeniyle, özellikle akademik olarak (kültür yapısına oranla daha çok kalıba mahkum) tanımlamamız zor bir kavram.
Yapı olarak hedonik yapıdan (haz temelli) yapıda olduğumuz için, hesap yaparak faaliyette bulunuyoruz olumlu ya da olumsuz. Yapmış olduğumuz bir olumsuzluk menfaatimize ise onu hızla duygusal ya da mantıksal bir paravan ile meşrulaştırıyoruz. Pragmatik bile baksak, yapmış olduğumuz olumsuzluğun etkilerine ne kadar geniş bir süreç sonrası maruz kalacağımızı düşenecek zihne sahip olmadığımız için yapmış olduğumuz olumsuzluğu benimseyebiliyoruz. Burada kirlenmiş bir algı söz konusu. Bu algı seviyesi iyiliği tam olarak yapamamaktadır. Görememektedir.
Varoluşu bütün olarak algılamaya çalışıp, onu oluşturan şeylerin bir değer hiyerarşisinden bağımsız olarak önemini kavrayan ve kendisinin de bütünün parçası olduğunu -deneyim yoluyla- kavramış, bu yüzden faaliyetlerinin sonuçlarının bütünselliğini deneyimleyebilmiş bir bilinç saf iyilikten bahsedebilir. Ne olduğu üzerine konuşmaya hakkı vardır.
Bizim gibi bilinç seviyelerinin bu tarz konularda konuşmasının o kavrama -hakaret- olmasının en temel nedeni, kendi hastalıklı bakış açısıyla, üst bir kavrama hastalıklı bir değer yükleme olacağındandır.
Kendi arızalarımızı, gelişmemişliğimizi anlamak ve kabullenmek, daha iyiyi hedeflemek için öncül gereklilik.
193 görüntülenme