Kulvar Farkı!
Aksi olursa sistem önce “error” verir ardından çöker. Çünkü bilme (bilim) kulvarında soracağınız her soruya verilecek her cevaba, “bilmiyoruz” şeklinde bir tevazu ile bile olsa , mutlaka yeniden soru sorma olanağı ve hakkı tanınır.
İnanma (inanç) kulvarında ise soracağınız soruya yönelik cevaba ikinci, üçüncü bir soru sormaya kalkıştığınızda sistem önce “error” verir sonra çöker.
Bu yüzden bu kulvarda merak vardır ancak kuşkuya yer yoktur. Cevap vardır ancak sorguya yer yoktur.
Bu kulvar; yaşama dair ne varsa ona yönelik merakınızı kendince giderir, karşılığında ola ki soru sorarsanız bu ancak merak kaynaklı olup size verilen tek bir cevabı tartışmasız doğru kabul etmenizi bekler. Merak giderici sorunuzun içeriği ise, 5N1K (ne, nerede, nasıl, ne zaman, neden ve kim içeriğinin sadece “NE” kısmı ile ilgili olabilir. Aksi inançsızlık ve dolayısı ile küfür addedilir.
Neden mi?
Çünkü inanç kulvarında iddia sahiplerinin iddialarını somut olarak ortaya koyabilecekleri maddi (doğrulanıp-yanlışlanabilir) hiçbir argümanları yoktur ve buna gerek de duymazlar. “Gerisi size kalmış. İster inanın ister inanmayın” der noktayı koyarlar.
Buraya kadar her bir kulvarın kendi mecrasında akışı ile ilgili sorun yoktur ancak biri bir diğerine ( ister bilme-bilim kulvarı ister inanma-inanç kulvarı fark etmeksizin) kendini dayattığı ve alanı dışında bir kulvarda da iddia sahibi olduğu beyanını pratikte hayata geçirmeye kalkıştığı an işler karışır.
Öznel olan ve rızaya dayalı inanma temelli inanç, sınırı korudukça bilme alanı ile ilgili kendi kulvarı üzerinden ve kendi bakış açısı ile elbette değerlendirmeler yapabilir ve kanıtlama ihtiyacı duymaksızın “bizce”, “İnanıyoruz ki” diye başlayacak cümlelerle bilimi kendince tarifleyebilir. Sanmıyorum ki bilim camiasında buna itiraz eden çıksın.
Tersi de geçerlidir ve nesnel olan ve ispata dayalı bilme temelli bilim, sınırı korudukça inanma alanı ile ilgili kendi bilimsel kulvarı üzerinden ve kendi bakış açısı ile elbette değerlendirmeler yapabilir ve ispata dayalı “sonuçlar göstermiştir ki”, “Kanıtların ortaya koyduğu üzere”, “yapılan araştırmalar neticesinde” şeklinde başlayacak cümlelerle inancı, temellerini, çıkış serüvenini, tarihsel yolculuğunu ve ekonomik, psikolojik, sosyal ve siyasal misyonunu , arka planını ve etkisini evrimsel ve siyasal temelde tarifleyebilir. Nitekim tariflemektedir de. Fakat korkarım ki inanç camiasında buna saygı duyan inançlı sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Sonuç olarak; İnanç, adına ve koşulsuz rızaya dayalı icra edilen, sınırsız, sonsuz, ezeli, ebedi her şeye vakıf ve gücü yeten bir “Yaratıcı”ya dayanır. Böyle bir alan bilimsel olarak bile her soruya cevap veremez ve inanmak dışında bir seçenek tanımaz. Hal böyle iken yeryüzünde “yaratıcı” adına hüküm sürenlerin, söz söyleyenlerin, hele ki bilimsel temelden yoksun olarak ispatlanabilir bilgi içerikli tek bir veri sunması mümkün değildir. Geriye tek bir şey kalır: SADECE İNAN…Kutsal kitapların söylediği de budur…
Bundan hangi sonucun çıkarılacağı tercihe kalmıştır. Mantık bilimi işaret eder…