Hiç Kimse Yaşasın Kötülük Demez!
Fakat ister iradi ister sonuçları itibarı ile objektif olarak kötülüğe vesile olabilir.
Suç ve cezada meşruluk sadece meşru müdafaa için öngörülen bir kavramdır. Eğer bunu bu çerçeveden çıkarır isek türümüzün akla bulamayacağı hiçbir tercih ve davranış kalmaz.
Diğer bir meşruluk türü ise, yasal-hukuksal sınırlamaların türümüzün geldiği siyasi, ekonomik, kültürel ve buna dayalı olan etik seviyesinin gerisinde kalışının, hiç kimseye zarar vermeden ve fakat bunu kullanana artı olarak dönüşüne yöneliktir.
Örneğin deprem sonrası çaresiz ve açıkta kalan bir insanın barınabileceği bir gece kondu yapması, grev hakkının yasalarca tanınmadığı bir ülkede fiili greve gidilmesi, gerek barınma hakkının temel bir hak oluşu gerekse emeğin en yüce değer oluşu nedeni ile meşru sayılır. ( O ülkede hukuk var ise, çünkü yasa ile hukuk çok farklı şeylerdir.)
Niyetin kendisi her ne kadar önemli olsa da önemli olan o niyetin vesile olduğu sonuçların etkilerinin niyetin sahibi ile sınırlı olup olmayacağıdır. Yoksa bir katil bile işleyeceği cinayeti önce kendi kafasında meşrulaştırır.
Diğer bir temel ayrıntı ise, iyi niyetlerle de olsa suç olduğu bilinen şeyin yapılması durumunda başkalarının kaderini tek taraflı olarak belirleme hakkını bize tanıyıp tanımadığıdır.
Düşünün ki bir doktorsunuz ve sabaha çıkmama ihtimali olan, cihazlara bağlı bir hastanız var. Katlanılmaz acı çekmesi velev ki kendisine sorma imkânınız olduğunda size onay vereceğini bilseniz bile size fişleri çekme hakkı vermez. Çünkü bu, başkalarının kaderini, hiçbir onayları ve dahli olmadan tayin etmedir ve inanç temelinde “tanrılar” bile kendilerine bu yetkiyi tanımamıştır.
Aksi durumda bugün insanlığın yararına en büyük hizmeti sağladıkları gerekçesiyle; Hitler Faşizminin Jozef Mengele’si ve insanlık dışı deneyleri ile, ile modern dünyanın jandarması ve emperyalizmin mihmankarı ABD ve tüm dünyaya acı, kan, gözyaşı ve ölüm ihracı ile, kişi ve devlet bazında baş tacı edilir, en büyük insanlık ödülü onlara verilirdi. Sevgiyle…