Müzik, resim ve genel anlamıyla sanat, insanın sosyokültürel evriminde çok önemli bir basamaktır, bir dönüm noktasıdır. Çünkü sık sık farklı açılardan bakarak açıkladığımız gibi, insan evriminin en önemli olayı olan zekanın gelişimi, pek çok yan etkiyle beraber gelmiştir. Bu yan etkilerin en temeli, algıdır. İnsan, etrafını algılamaya başladıkça daha önce hiçbir canlının fark etmediği olay ve olguları fark etmeye başlamış, olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurmaya başlamış, zaman kavramının farkına varmış ve bunun gibi pek çok evrimsel farkındalık geçirmiştir. Elbette ki bu yenilikler, oldukça radikal oldukları için bazı olumsuz durumlar da yaratabilmiştir; insanlar da bu durumlara karşı savunma mekanizmaları geliştirmiştir.
Bunlardan en tipik olanı, algıyla beraber gelen çevresel farkındalık sonucunda etrafındaki olayları açıklayamayan atalarımızın, bu kavramları açıklamak üzere bazı hayali doğaüstü olguları, yine zekanın evrimiyle gelişen hayal güçleri dahilinde yaratmalarıdır. Bu, dönem insanlarının mental dengelerinin korunması açısından çok önemlidir. Çünkü zekanın evrimiyle beraber gelen algı sayesinde farkına varılan olaylar, insanın doğa karşısında aciz olduğunun da farkına varmasını sağlamıştır. Doğaüstü ve asılsız bile olsa bu açıklamaları kendi kendilerine teselli olarak yaratan insan bireyleri, bu tip bir teselliye sahip olmayanlara karşı mental açıdan, dolayısıyla genel anlamda avantaj sağlamıştır. Bu gibi genlere ve organizmaya bağlı olmayan, sosyal ilişkiler dahilinde gelişen; ancak canlının genel başarısına (fitness) katkı sağlayan düşünce, kavram ve anlatıları inceleyen bilim dalı Memetik'tir. Bu konuyla ilgili yazımıza, Yazı Dizini'nden de ulaşabilirsiniz.
Sanat da, temel olarak benzer bir şekilde ortaya çıkmış, insanın iç dünyasının keşfiyle beraber gelmiştir. İnsan, gelişen zekası sayesinde iç dünyasını algılamaya başlamış ve duygularına anlam yüklemeye başlamıştır. Anlam yüklemek, insan evriminin bir diğer önemli noktasıdır. Anlam yükleme yetisi sayesinde insan sosyal hayvanlar arasında da bir adım öteye giderek, ifade başarısı konusunda kendisini geliştirmiş, olaylar arasındaki ilişki zincirini çok daha kolay çözebilmiş ve bu çözülenleri türünün diğer bireylerine aktararak birikimli bir bilginin başlamasına sebep olmuştur. Dolayısıyla sanatın en temel ayaklarından biri olan "kavramlara anlam yüklemek", insan zekası ve evriminin vazgeçilmez bir parçası olmuş, sosyal başarısının temel taşlarından biri haline gelmiştir.
Bu temellerden bir diğer olan estetik algısı, bildiğimiz anlamıyla insanın evrimleşmeye başlamasından ve algısının gelişiminin ilk dönemlerinden beri vardır ve gelişmektedir. İnsan, doğada ve yaşamında bir estetik arar. Bu, yine mental dengenin sağlanmasıyla açıklanabilir. Çünkü estetik, dış dünyadaki kavramların, insanın iç dünyası ile birleşmesi ve bunun kişiye güzel gelen, mutluluk veren bir biçimde olması demektir. Kişi, algılamaya başladığı dünyaya bakar ve kendi iç dünyasıyla kıyaslar. Bu kıyas, bilinçli olarak yapılmasa bile, insanın mental gelişimi sırasında bu otonom bir halde, beynimizin arka planında çalışmakta ve mental dengemizin sağlanması için beynimizi ve iç dünyamızı beslemektedir. Bunun en temel ve ilkel örneği, günümüzdeki insanların halen hayatlarına bir "var oluş amacı" yüklemeye çalışmasıdır. Bu, hem bir önceki paragrafta açıkladığımız anlam katma ile, hem de estetik anlayışıyla son derece kolay bir şekilde açıklanabilir. İnsan, esasında son derece doğal bir fenomen (olgu, gerçek) olan evrimsel süreç sonunda var olmuş, sıradan ve doğal bir üründür. Ancak etrafımızdaki çoğu insanın bir "var oluş/hayat amacı" peşinde koşmasının estetik ve anlam algısı dahilinde bir sebebi vardır: İnsan, hayatının anlamsız olmasını, var oluşunun estetik-dışı kalması olarak değerlendirir ve bu sebeple de hayatına bir anlam katmaya çalışır. Halbuki tüm bu anlamlar ve estetik, tamamen birer yanılsama, insan zekası evriminin yan ürünlerinden biridir. Doğanın estetik olmak gibi bir amacı/kaygısı olmadığı gibi, insanın ona katacağı herhangi bir anlamdan da etkilenmemektedir, insanın ona kattığı anlamları "umursamamaktadır". Bize "çirkin" gelen bir balık, o balığın gerçekten "çirkin" olduğu anlamına gelmemektedir. Güzellik/çirkinlik kavramı, insan türünün kendi algı düzeyi dahilinde uydurduğu bir kavramdır. Benzer şekilde, o "çirkin" olarak addettiğimiz balık da belirli bir algı düzeyinde bulunsaydı, biz, insan türü olarak ona "çirkin" gelebilirdik. Belki de geliyoruz, ancak balık bunu ifade etme ihtiyacı duyacak bir beyne, dolayısıyla zekaya, dolayısıyla algı düzeyine, dolayısıyla da mental dengeye sahip olmadığı için, umursamadan hayatına devam ediyor olabilir.
İşte sanat, tüm bu içsel ve soyut duygu ve düşüncelerin, somutlaştırılıp bir ürün olarak dışa vurulmasıyla ilgilidir. Sanat, tıpkı doğal ancak açıklanması güç fenomenlerin açıklaması için kullanılan hayali doğaüstü varlıklar gibi, insanın mental dengesini korumak için var edilmiş bir araçtır. İnsan, sadece dış dünyasına değil, iç dünyasına da anlam katar ve estetik arar. Bu katılan anlamlar, insandan insana değişebileceği gibi, zamana ve mekana göre de farklılık gösterebilir. Dolayısıyla sanat anlayışı, evrensel değil, öznel ve kişisel bir kavramdır. Ancak ne olursa olsun, sanatın var olmasının sebebi, insanın iç dünyasına kattığı anlamın ve estetiğin dışa, somut metotlarla vurulması ihtiyacıdır. Bu sayede, evriminin ilk basamaklarından beridir insan mental dengesini koruyabilmiş ve bunu yapamayanlara karşı avantajlı konuma geçebilmiştir.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Evrim Ağacı. (6 Ağustos 2020). Alındığı Tarih: 6 Ağustos 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı