Bu sorunuzu kısaca cevaplamak zor ki zaten geniş kitlelerin sanatın ve sanatçının ne olup ne olmadığını anlayamamasının temel sebebi de bu. Bu ve benzeri soruların çoğunluğunu cevaplayabilmek için geleneksel sanat, modern sanat ve çağdaş sanatın farklarını, sanatçı nedir ne değildir, sanat nedir ne değildir gibi soruların tarihsel olarak nasıl bir değişime uğradığını anlatmak lazım.
Burada o kadar detaya giremeyeceğimiz için özetin özetini yapmaya çalışalım.
Rönesansla başlayan, bugün için geleneksel sanat olarak adlandırılan dönemde (ki o zaman bu reformist bir sanat anlayışıydı) sanat doğanın ve tanrının yarattığı güzellikleri (o zaman için tanrı sadece güzel şeyler yaratırdı ya da onun yarattığı her şey güzeldi) taklit edilmesiydi. Bir kişi, tanrının yarattığı bu güzel, eşsiz doğayı ne kadar gerçek, ne kadar aslına uygun taklit edebilirse o kadar sanat yapmış olur ve o kadar da sanatçı mertebesine yükselirdi. Bu şu demek: Bir sanatçının ürettiği şey, kitlelerce ve otoritelerce ne kadar beğenilir ve sevilirse o kadar başarılıdır. Sanat halka, topluma, iktidara ve otoriteye ne kadar faydalı ve haz verici ise o kadar sanattır. Ki bu yaklaşımda sanatçı ile zanaatçı aynı şeydi. Aradaki fark sadece üretilen ürünün ilk ya da tekrar oluşunda ve hüner, beceri, yetenek seviyesi ile ölçülürdü. Yani Mona Lisa'yi yapan sanatçı, benzerini yapan zanaatçıydı.
Bu algı, 1700'lerin sonu ve 1800'lerde değişti ve modern sanat dönemi başladı. Bu dönemde bu paradigmalar yıkıldı. Burada sanat eseri, hiç bir şekilde kimsenin fayda gözetmeyen, kimse tarafından haz verici bulunması gerekmeyen, insanların, otoritenin, halkın fikirlerini önemsemeyen bir yapıya kavuştu ve odak tanrıdan ve otoriteden sanatçıya kaydı. Kabaca geleneksel sanatta eserler "Bakın tanrının yarattıkları ne güzel" derken modern sanatta "Bakın, tanrının yarattıklarını resmedişim ne güzel" demeye başladılar. İşte burada siz, sanatçının o resmedişini beğenmiyor olabilirdiniz ki eserler doğanın taklidi olmak zorunda değildi. Sanatçı doğayı nasıl görüyor ise eserler o sanatçının bakışını yansıtmaya başladılar. Hatta odak, doğanın güzelliklerinden sanatçının bakışına kaydıkça sanatçılar, illa güzel olmayan şeyleri de anlatma özgürlüğüne kavuştular.
Bu ayrım bağlamında sorunuzun cevabını bu metnin içinden süzebilirsiniz sanırım. Son olarak size Larry Shiner'dan Sanatın İcadı adlı kitabı öneririm. Sorularınızın hepsine cevap bulacaksınız.
Umarım yardımcı olabilmişimdir. Sağlıcakla.