Önemli bir soru.. Ancak bu soruya verilebilecek tek gerçekçi olduğuna inandığım cevap, bazı yalın gerçekler yüzünden pek de hoş sayılmaz.
İnsanın, işine gelmediği doğa yasalarına tâbi olmadığını zannetmesinin, bütün materyali evreninin dokusuna ait olduğu için evrenin dokusunun yönünün dışında başka bir yönde hareket edemeyeceği gerçeğini hasır altı etmesinin çok derin ve görece uzun zaman ölçeklerine yayılmış, kısa zaman ölçeklerinde değiştirilmesi çok zor olan sebepleri var. Bunu günlük sohbetlerde konuşarak değiştirmeye çalışmak, içten ve başka yollarla tedavi edilmesi gereken bir deri hastalığını, deride çıkan yaralara ilaç sürerek iyileştirmeye çalışmaya benzer. Ancak yine de bu, konunun bir yüzü olduğu için şunlar söylenebilir:
Bir kere soruda bahsi geçen şeriat gibi sert bir akımın savunucuları için yapılacak pek bir şey yok. Yobazlığın bu seviyelere çıktığı olguların pençesine düşenler evrim yasasının, bırakalım insanı, diğer canlılar için geçerli olduğunu bile kabul etmezler. Buradan "Şeriata inanan bir insanın aklını çelmek imkansızdır" sonucuna katî olarak varılamayacak da olsa, ne yazık ki neredeyse imkansızdır. Olsun durmak yok, yola devam..
Bunun dışında, yaratılışçılık akımının daha ılımlı yerlerinde dolaşan, okumuş etmiş akıllı ve zeki insanların temel doğa yasalarını benimseyememelerinin sebebinin akıl ve zeka ile doğrudan bağlantılı olmayabileceğini gösteren bir çok örnekle karşılaştım. Şeriatçılar bir yana dursun, evrimin bir inanç meselesi olmadığını kabul edemeyen, dünyanın düz olduğuna inanan, genetik biliminin yalan olduğunu savunan, uzaylıların içimizde dolaştığını zanneden, insana saçını başını yoldurtan görece akıllı, eğitimli ve zeki insanların sayısı şaşılacak derecede fazla. İşte burada devreye giren diğer faktörler işi çok can sıkıcı hale getiriyor; yani çevresel faktörler. Yetiştiğin aile, arkadaş çevresi, o arkadaşların yetiştiği aile, sadece bu ülkede değil dünyadaki eğitim seviyesi, çağlar boyu süren din-bilim çatışmasının sebep olduğu bozuk ortak bilinç vs. vs. vs.. Yani üzerilerinde bir etkimizin olmadığı ve insanı geri döndürülmesi çok zor hallere sokan faktörler. Tam da burada, lafı benim kadar uzatmadan, konuyu çok daha yalın bir dille anlatabilen Max Planck'in söylediklerini hatırlamakta fayda var: "Yeni bir bilimsel gerçek, karşıtlarını ikna edip onların ışığı görmesini sağlamakla bir zafer kazanamaz. Daha ziyade, bu karşıtlar nihayetinde ölürler ve yeni nesiller, gerçeklere alışık olarak büyür." Bilimsel gerçeklerin bilim insanları tarafından tartışmasız bir şekilde ortaya koyulmasının bile karşıtlar üzerinde bir etkisi olamıyorken, bizlerin anlatmaya çalışmasının acaba ne kadar faydası olacaktır? O zaman hiç mi konuşmayalım, hiç mi bir şey söylemeyelim? Tabii ki ve elbette ki HAYIR. Yılmadan, usanmadan, sıkılmadan, sonuna kadar anlatmak için çabalamak gerekir; çünkü belki de bir kişinin bile aklını çelmenin, tahmin edilenden daha büyük bir etki yaratma ihtimali vardır. Ancak ne yazık ki bunu yapabilmenin belirgin bir yolu yok. Evrim Yasası ve Evrim Teorisi konusunda hem bilgi olarak, hem de konuyu yalın ve etkili bir dille anlatabilerek, anlamaya görece daha meyilli insanları, kabul etmeseler de içten içe fikirlerini çürüttüğümü göz ardı edemeyecekleri bir noktaya getirme konusunda hatırı sayılır bir seviyeye gelmiş olmama rağmen, karşı tarafın aklını çelebilme oranında, konuya çok daha az hakim olduğum zamanlara nazaran ne yazık ki pek bir fark yok. Olsun durmak yok, yola devam..
Ama eğer ufacık bir fark yaratılabilecekse bile, bunu buradan yazılan cevaplardan edinilen bilgilerle yapmak biraz zor. Kişi ancak kendisi gerçek bir araştırma yapıp, konuyu gerçek manasıyla kavrayabildiği zaman karşı taraf üzerinde bir etki yaratabilir. Konunun her yönüne hakim olmadan o ufak farkı yaratabilecek kadar etkili olmak, tutunduğu yeri bırakmamak için kırk takla atan bu tarz zihniyetlerin karşısında oldukça zor.
(Eğer karşı taraf evrim yasasının gerçek olduğu ama insanlar için geçerli olmadığı gibi absürt bir yanılgı içerisinde ama yine de fikrini değiştirmeye meyilli birisi ise, körelmiş organların morfolojik, histolojik ve sitolojik analizleri ile ilgili bilgiler, konuyu kökünden çürütmek için yeterli olacaktır.)