Devletin mafyadan bir farkı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta çok fazla farkı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta aralarında, pek de bir benzerlik olmadığını ve hatta hiç bir benzerlik olmadığını bile söyleyebiliriz.
Önce sizin belirttiklerinize cevap vereyim. "Bir katkısı olmadığı halde ticaretten vergi alır" demişsiniz. Bu doğru değil. Devlet, ticarete katkı yapar çünkü ticaretin ihtiyaç duyduğu birçok şeyi devlet var eder. Mesela kalifiye iş gücü. Mühendisinden yöneticisine, işçisinden reklamcısına sayısız iş alanında insan, devletin açıp finanse ettiği eğitim kurumlarında eğitim alıp ticarete atılan kişilerdir. İkincisi devlet, ticareti, üretimi teşvik eder. Bunun önünü açar. Destekler. Üçüncüsü, ticari dünyanın ürettiklerini satabilmesi için pazarlar oluşturur hatta bu pazarları genişletir. Tüccar Şili'ye mal satabiliyorsa bu, devletin Şili ile ticari anlaşma yapması ile olur. Bunlar ilk akla gelen örnekler. Başka bir çok katkı sayılabilir.
"Hukuku kendince oluşturur" demişsiniz. Bu da doğru değil. Demokratik yönetimlerde devlet, belirli ortaklıklara sahip olan, genelde millet, ulus ya da halk dediğimiz toplulukların kendi içlerinde oluşturduğu yönetim birimleridir. O halk nasıl bir hukuk istiyorsa devlet de öyle bir hukuk oluşturur. Bu "kendince" değil, halkın istediği gibi demektir. Hiç bir demokratik devlet, halkın istemediği bir hukuku yazamaz, uygulayamaz. O zaman o ülke bir demokrasi olmaz, monarşi ya da diktatörlük olur.
"Genelde kapitalist toplumlarda anayasa ezenin leyhine ezilenin aleyhine kararlar alır" demişsiniz, bu da doğru değil. Kapitalizm bir yönetim biçimi değildir. Bir ekonomik sistemdir. Demokratik bir ülke de kapitalist olabilir, monarşi ile yönetilen bir ülke de kapitalist olabilir. Almanya, Japonya, Kanada, İsveç, Avustralya gibi ülkeler kapitalist mesela. Ama orada kararlar sadece ezenin leyhine alınmıyor. Bu nedenle de ezilen diye bir kitle de yok. Eğer buna benzer bir iddia ortaya çıkıyorsa devlet hemen ihmal edilen grubun haklarını koruyan kanunlar çıkarıyor ve adaletsizliği ortadan kaldırıyor.
Bunları göze alırsak bu ülkelerin mafya ile bir benzerliği olmuyor. Sizin söyledikleriniz, düzgün çalışmayan, sistemi kusurlu ve sorunlu demokrasilerde söz konusu olabilir. Dünyadaki bir çok gelişmiş ülke, bu sorunları uzun yıllar önce çözdü. Dönem dönem daha despotik, zorba liderler bir şekilde (genelde halklarını kandırarak) yönetime geçse de bahsettiğiniz mafyamsı yöntemlere meyil ettikleri için bu çabucak fark ediliyor ve orada fazla kalmıyorlar. Ve zaten bu gelişmiş ülkelerin sistemleri, tek bir liderin, tüm kontrolü eline geçirmesine olanak vermeyen yapılar kuruyorlar. Güç ayrılığı, yasama-yürütme-yargı üçlemesinin bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi kavramlar bu nedenle varlar ve çok önemliler. Bunları ortadan kaldırmaya çalışan liderleri mafyamsı olarak değerlendiriyor iseniz de bunlar devlet demek değil. Bu kişiler, geçici bir süre devleti yönetme görevi almış kişiler. O ülkenin, toplumsal yapısına uygun olmayan yönetim tarzları uyguladıkları anda görevden alınıyorlar. Seçimler de bu yüzden var zaten. Monarşide seçim falan yok. Tek bir lider, ömür boyu devletin başında olabilir. Demokrasilerde bu olmaz.
Bu nedenlerle devletle mafya dediğiniz, kendi iç hukukunu oluşturup uygulayan oluşumlar arasında belirgin farklar ve ayrılıklar vardır. Devletlerin geçici bir süre başına geçen kişilerin, dönem dönem mafyamsı yöntemler uygulamaya meyil etmesi, devletin bir kavram olarak mafyaya benzediği anlamına gelmez. Hiç bir mafyamsı örgüt veya oluşum, toplum tarafından, kalabalığın talebi ve ortak görüşü ile oluşturulmamıştır. Bu olduğunda da ortaya çıkan güç zaten mafya değil devlet olur. Hiç bir topluluk da tek bir kişiye, istediği hukuku uygulaması konusunda denetimsiz bir yetki vermez. Bunu, yasa ve ahlak dışı yöntemlerle alan kişiler ve o kişilerin bu gücü elde etmesinden çıkarı olan kişiler bunu iddia eder.
Kabaca böyle... Bence insanlık, hâlen, büyük toplulukların huzur ve güven içinde yaşayabilmesi için gereken en doğru yönetim biçimini keşfetmiş değildir. Ama bu pek olanaklı da değildir çünkü insanların güçten, yönetimden, millet ve halk olmaktan, kültürden dilden manevi değerlerden anladığı şeyler bambaşka. Bir gün gelir de insanlar, gerçekten doğru "ortak değerler" nedir anlayabilirlerse işte o zaman gerçekten halk ve millet olmak, bu yolla da bir devlet kurmak ne demek anlayabiliriz. Bunu başarmış bir çok ülke var. Ama dünyanın geneli için bu pek söz konusu değil.