Ölümü ve ya ölmeyi düşününce korkunç bir depresyona giriyorum. . Sevdiklerimi kaybetmek de buna dahil. Bu kaygı , korku veya endişe hali hayatımı belli noktalarda olumsuz etkiliyor. . Herhangi bir dini inanca sahip değilim ve bir yaratıcı olup olmaması konusunda hala sorguluyorum. Bu endişeden nasıl kurtulabilirim. Ve ölümden sonrası var mı?
Merhabalar Selen Hanım,
Sizin sorduğunuz soru metafiziksel bir soru. Yani fiziğin ötesinde bir soru olduğu için herhangi bir kanıtlama sunmamız mümkün değil fakat yorum yapabiliriz. "Ölümden sonraki hayat", "ruhun ölümsüzlüğü" gibi konular çeşitli filozofların da zihinlerini meşgul etmiş ve bir cevap bulmaya çalışmışlardır. Aynı sorulara dinler de inanç temelli bir cevap aramışlardır. Fakat bu sorunun cevabını vermek çok kolay olmasa gerek. Çünkü henüz biz "yaşayanlar" olarak ölme deneyimini yaşamadık ve bir kanıt sunamıyoruz buna. Yani ölümden sonrasını bilemiyoruz.
Platon, birçok filozofu derinden etkilemiş isim, ölümsüzlük konusu üzerinde düşünür. İdealar Kuramı adlı o ünlü kuramıyla temellendirdiği felsefesi içinde ruha ölümsüzlük addeder. Çünkü ruh bedenden önce de vardır ver gerçeğin bilgisini yani ideanın bilgisini, epistemenin bilgisini beden var olmadan önce deneyimlemiştir. Onun felsefesinde bedenin pek bir fonksiyonu yoktur asıl önemli olan ruhtur ve ölümsüzdür. Semavi dinlerde de ruhun ölümsüzlüğü fikri mevcuttur ki gerek Hristiyanlık gerekse İslamiyet Platon'un felsefesinden etkilenmiştir. Bu dinlere göre cennet ve cehennem vardır ve varlıklar eylemlerin niteliklerine göre ya cennete ya da cehenneme giderler.
Peki ölümden neden korkarız? Çünkü varlık halinden yokluğa geçiş insanları ürkütür. Bilmiyorum kaç insan ölüm anının acısından korkar ama kanaatimce birçoğu var olmamaktan korkar. Çünkü bu dünyaya çok alışırız ve bırakıp gitmek çok zor gelir. Zihinlerimizde hep bir "ölümsüzlük" fikri dolanır durur. Ama bu ölümsüzlüğün bedenen sağlanması şart değildir. Fikirlerimiz ve yapıp ettiklerimizle de bu ölümsüzlüğü kazanabiliriz. Dostoyevski'yi, Atatürk'ü, Newton'u, Yunus Emre'yi konuşuyorsak hâlâ ölümsüzlüğü yakalamışlardır. Ve son olarak Epiküros'un şu sözünü söylemek isterim: "Ölümden korkmaya gerek yoktur. O geldiğinde 'ben' olmayacağım, ben varken zaten ölüm yoktur."
Yaşama yüklenen anlam, onu kaybetme durumuna verdiğimiz tepkiyi belirliyor gibi. Yaşama anlam yükleyebilmek için de onu güncel bilim düzeyinde anlamış olmamız gerekiyor. Henüz canlılığın tanımını bile yapamamış olsak da, yaşamın bütününü anlamaya çalışmak, ona yüklenecek anlamı zenginleştirecek temel bir yaklaşım olacaktır.
Yaşamın tek hücrelilerden başladığını kabul ediyoruz. Mitoz bölünme, tek hücreli en yaygın yaşam formunun merkezinde durmakta. Canlı bölünerek ölüyor, yerine 2 tane yeni canlı geliyor ve bu oldukça hızlı gerçekleşmekte. Fermentasyon, çürüme vs bir çok şekilde bizzat görüyoruz. Üremeleri o kadar hızlı ki, hiç biri ben biraz daha fazla yaşayayım, vaktim gelince ölmeyeyim gibi bir yaklaşımda değil. Tabii ki varlık bilinci ve biyolojik yapısı da buna uygun değil, ancak burada anlaşılması gereken şey, CANLILIĞIN İŞLEYİŞİ. Hiçbir bireyin yaşamı diğerinden değerli değil. Beyin hücresi yıllarca yaşarken, bağırsak hücresi belki 1 -2 gün yaşıyor. Ancak bu zaman farkı, hücreler arasında hiçbir şekilde değer - anlam farkına hiyerarşiye dönüşmüyor. Sistemin varlığı için eşit miktarda gerekli ve önemliler. Yine APOPTOZİS, hücrede enerji üretimi bozulduğunda, bozulma kontrolden çıkıp kanserleşme gerçekleşmemesi için hücrenin intihar etmesi de yine işleyişin bir parçası. İnsan yanlış kaynaklardan besin olmayan zararlıları vücuduna aldığında, onu oluşturan hücreler, enerji üretim sistemleri bozulduğu için kendi yaşamlarından vazgeçiyorlar.
Biz ise, kendi varlığımızı sürdürmek için öldürdüğümüz hayvanların yaşam haklarını ellerinden alırken hiç rahatsızlık duymuyoruz. Canlılık paydasında buluştuğumuz diğer varlıkları, bizim yaşamımızı devam ettirmede öldürülmesi gereken ARAÇlar olarak görebilecek düzeydeyiz. Buna rağmen kendimizi daha değerli görüyoruz. Hayvanın diğer hayvanın bedenini avlamasında bizim gibi etik kavramsal yorumlama olmadığı için sorgulamak mümkün değil. Ancak kendi yaşamımızı neden üstün algıladığımız, bitmemesi gereken bir hak gibi gördüğümüzü sorgulamak zorundayız. (Hayvanları yemek yanlıştır demek değil amacım. Bizim bakış açımızı ele almak)
Yani yaşam değer karşılığında verilmiş bir hak olmadığı için, onu elden çıkarmama arzusu tamamen ego, kendini beğenmişlik ile alakalı. Biz kendimizi o kadar değerli zannediyoruz ki, hiç ölmemeliyiz, ölsek de bir şekilde farklı biçimde yaşama devam etmemiz gerektiğine dair yargılarımız var. Günümüzde bilincin kaybolmadığına dair bilimsel bulgular var, ancak bizim ölümle barışmamız öldükten sonra yaşamak üzerine değil, yaşamı doğru anlayıp değerlendirmek üzerine temellenmeli. Yaşamından tatmin olmuş bir birey için ölüm çok büyük bir sorun olmayacaktır.
Konuyla ilgil, Sultan Tarlacı'nın Ölümsözlük adlı kitabı ölüm ü okumanın doğru yollarının da olabileceğini anlatıyor.
Evrim ağacının ölüm hakkındaki çok güzel bir videosunu kaynaklara bıraktım. Ölümden sonra ne olacak sorusuna bir sürü inanç cevap vermektedir. Mesela dini kitaplarda dünya yaşamından sonra sonsuz bir yaşama inanılır. Ya da ilk çağ uygarlıklarında ölüler tapınaklara gömülür ve diğer yaşamında kullanması için tapınakların içine ölen kişinin sevdiği eşyalar konulur fakat bu tür inançların nedeni genellikle yakınımızın ölümü sonucunda duyduğumuz üzüntüden kaynaklı bir psikolojik mekanizmadır.
Şimdi konuyu bilimsel olarak ele alırsak ölüm gayet normal bir süreçtir. Evrim ölümü elemez çünkü evrim mekanizmasının ölümsüzlük gibi bir amacı yoktur sadece nesli devam ettirebilmek için çalışır. Fiziksel olarak ise ölüm entropi yasasıyla açıklanır. Entropi yasası düzensizliğin artması olarak açıklanır. İnsan enerji alarak düzenliliğini sürdürür yani açık sistemdir ama bir noktada kapalı sisteme dönüşür yani ölür.kapalı sistemler ise sürekli düzensizleşir. burada evrim ve entropi açısından ölümü açıkladım. Tabiki daha bir sürü yönü var konunun.Genel olarak konuyu özetledim. Daha fazla bilgi için kaynaklara bakabilirsiniz.
Ölüm hakkında düşünmek beni çok rahatsız ediyor. Dini bir inancım yok ama yok olduğumuza inanmak istemiyorum, varlığımı sürdürmek istiyorum. Ölümden biraz korkuyorum çünkü düşünebilmek ve bir bilinç olmak güzel. Ama zaten yok olacaksam korkmamın da anlamı yok.
En büyük umudum bilimin kesin bir yanıt veremediği bilincin daha çok enerji boyutuna bir şey olması. Enerji kelimesi doğru mu bilmiyorum ama demek istediğim ruh kavramı gibi bir şey (ya da direkt ruh işte :D). Öldükten sonra o enerji bedeni terk edip varlığını sürdürmeye devam etse keşke ve uykunun kardeşi olan ölümde de böyle rüya halinde olsak.
Bir kitap okumuştum, yazar ölümden dönen insanları bulup onlarla konuşuyor ama kitap sonuçta kurgu mu bilemeyiz. Herkes belirli şeyler söylemiş, etrafında olan biteni gördüklerini ve artık bedenlerinde maddi şekilde olmadıklarını bildiklerini ve böyle huzurlu bir şey hissettiklerini söylemişler. Hatta doğumda kalbi duran bir kadın kendisine seçim şansı sunulduğunu belirtiyor. Bebek doğumhanenin yanındaki odadaymış, kadın böyle rüyalarımızdaki gibi hızlı bir sahne geçişi ile bebeğin yanına gitmiş, birilerinin ona hayata dönme seçeneği sunduğunu hissetmiş, o huzuru bırakmak istemese de geri dönmüş. Ne kadar doğru bilemem ama bu kişiler gerçekse ve gerçekten ölümden dönmüşlerse hepsi aynı deneyimi yaşamış.
Böyle yorum yaparken sanki boşa konuşuyormuş gibi hissediyorum çünkü ne kadar düşünürsek düşünelim bilemeyiz, çıldırmamak adına oluruna bıraktım ben.
Bilimsel konuşmak adına yazılan cvplar içindeki korkuyu susturabildi mi? Allah ve ahirat inancından bir insan nasıl zarar görebilir ki? Neden bu kaçış ben anlam veremiyorum. Bilimsel çalışmaların en başında onu hayal eden öyle olduğuna inanıp inancını ispatlamaya çalışan bir bilim insanı yok mudur? Örneğin enfeksiyon nasıl bulaşırı düşünürken havadan tükürük yoluyla olabilir diye bir düşünce bir ihtimal üzere inancıdır ve bunu ispatlamaya gider. Neden varlık Allah'ın yaratmasıyladır, ihtimali üzerinden araştırılmıyorda bir tabu gibi teoriler üzerinden anlaşılmaya çalışılıyor. Zaten anlaşılmıyorda. Verilen cvplar ortada kimsenin bişey anladığı yok. Düşünmüyorum demek bile çelişkili değil mi? Allah'ın varlığı ve birliği ahirette vadettiği adalet ve rahmetinde ruhunuz sükunete ericektir. Dünyadaki adaletsizlik yapanın yanında kar kalması. Bunlar buhran, intihar sebebidir. Öldükten sonra dirileceğine ve Merhametli ve Adaletli bir yaratıcının hesap görüceğine inanmanın neresi yanlış. Teorilerin hepsi kendi içinde çelişkiler barındıran sorularınızın hepsine cvp veremeyen bir sistemden öteye geçemiyor. Ama yine de siz bilirsiniz.
Bu konu üzerine çok şey yazılabilir.Ama insan basit olanı tercih eder.Ben ölümü düşünmüyorum.Nasıl oluyor dersen hayatla ilgili güzel hayaller kur ve bunları detaylandır.Ayrıca kendini farklı ve hoşuna giden uğraşlarla meşgul et.Zamanla bu gerçeğin psikolojik etkisi azalacak.Ve şunu da unutma öldüğünü zaten bilmeyeceksin, ayrıca sevdiklerin, sevmediklerin, sen yani herkes ölecek.Ölüm olarak değil bitiş olarak bunu adlandır.Ölümden sonrası var mı?Bilmiyoruz ama kimimizin inançları var.Doğumumuzdan öncesi nasıl pek merak ettiğimiz bir konu değilse ölümden sonrası da merak edilmeyebilir.
ölüm ahkında her türlü yorum yapılabilir ama bu bize aitir biz olen insana ne oldunu bilmiyor olsakta ölüm doğa için son derece önemlidir cünkü ölüm ölsunki biz ve bizim gibiler için yeni fırsatlar olusun son olarak bu soruyu cevaplarken yardım etmeye calıstım hatam varsa afediniz
Evrimin tek hücreliden yüksek yapılı canlılara geçişi, tek hücreli dönemi için nasıl imkansız gibi görülecek derecede ciddi bir farklılaşma ise, günümüz canlılık deneyiminin form değiştirme olasılığı da bu şartlar açısından oldukça imkansız görülebilse de, olmama ihtimali daha muhtemel. Diğer yandan ölüm sonrası için hiçbir bilgimiz öngörümüz yok iken üst perdeden kesin konuşmak (var-yok) kabul edilemez nitelikte geçersizdir.
Canlılığın tek bir tipi olmak zorunda değil. Hem canlılığın kendisi açısından tek tiplik öngörülemez, hem de ortam şartları açısından tek tip yaklaşımlar düz mantık ve yüzeyseldir.
Artık bilimsel olarak canlılık üstü sonuçlardan ortak bilinci tartışıyor isek, daha geniş planda düşünmek zorundayız. Mutlak düzeyde sadece kendi yaşam şartlarımızın dışında yaşam formları yoktur gibi katı bir tutuculuk anlamlı olmayacaktır.
Günümüzde bilincin kaybolmadığına dair ciddi bulgular var. Canlılığın kendisinin tanımı henüz yapılamamış iken, nasıl olacağını bilmemiz ve öngörmemiz mümkün olamaz. Bu nedenle olasılıklara açık olmak ve bizim kendi canlılık izleğimizde bile gördüğümüz gelişimin büyüklüğünü unutmadan öngörü sahibi olmak daha iyi bir yaklaşım sanki.
zaman cizgisinde başlangıcının olduğu an'a kadar "ölü" olarak tarif etmek yanlış olmaz sanırım. zaman cizgisinde ilgili tüm aksiyonlarının sonuçları gerçekleştiği an'a kadar ise "canlı" ve bitiminde tekrar "ölü".
yani farklı bir uzay-zaman'da tekrar "sen bilgisi(bilgileri bütünü)"'nin ortaya çıkması, şu anki uzay-zaman içinde ortaya çıkması ile aynı. buna da "ölüm"den sonra ki "hayat" diyebiliriz sanıyorum. tekrarında ise (belki de şu anki budur dersek) önceki birikiminin, diğer uzay-zaman içindeki "sen bilgisi"nin bir parçası olması iyi olurdu.
çok şey etmemek gerek :)