1.Beynimizin Kapasitesi Dolabilir mi?
Beynimiz her saniye yeni bilgilerin akınına uğrar. Bazı günler aklımız o kadar dolar ki, beynimizin o an artık hiçbir şey alamadığı hissine kapılırız. Fakat beynimizin tamamen dolması gerçekten de mümkün müdür?
“Kelebek Etkisi” filminde, hayatının akışını değiştirmek için sürekli zamanda geriye doğru yolculuk yapan baş karakterin beyni, yaşadığı farklı hayatlara ait anılarla o kadar fazla dolar ki, beyninin depolama yetisi sonunda tükenir. Fakat gerçek hayatta durum bundan kısmen daha farklı!
Yapılan araştırmalar sonucunda, beynimizdeki nöronların toplam sayısı seksen altı milyar olarak hesaplanmıştır. İlk bakışta bu rakam çok fazla gibi görünebilir. Fakat her gün yeni bilgilerin zihnimize adeta yağmur gibi yağdığını göz önüne alırsak bu sayı hiç de fazla değil. Evet, her bir bilginin depolanması için ayrı bir nöron gerekseydi, beynimiz gerçekten de dolabilirdi.
Fakat anılar “bellek izi” olarak adlandırılan, birbirine bağlı hücrelerin oluşturduğu bir ağ sisteminde depolanır. Bu hücrelerin kendi aralarındaki senkronize faaliyetleri sonucu da anılar oluşur. Diğer hücrelerle olan bağlantılar da tek bir nöronun yaklaşık 10.000 tane oluşturabildiği ve “sinaps” diye adlandırılan yapıları meydana getirir.
Bu dinamik ağ sistemi ise yaşanılan her şeyin değil, sadece o an için en önemli olan bilginin hatırlanmasını sağlar. Beyin kaydedilen anıları daha genel bir bağlamın içine yerleştirir ve o anda verilen ya da gelecekte verilecek olan kararların alınmasında bu anılardan faydalanır. Bu konuda belirleyici olan ise nöronların sayısının ve aralarındaki bağın güçlülük derecesinin değiştirilmesini sağlayan beyin plastisitesidir (esnekliği). Beynin bu özelliği anıların ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Öyle ki, yaşadığımız yoğun duygularla bağlantılı anılarımızı, örneğin ilk öpücükle ya da sevdiğimiz birinin ölümüyle ilgili olanları net bir şekilde hatırlayabiliriz.
Genel olarak anılar, kendileriyle bağlantılı nöronlar aktif olarak kullanıldığı sürece hatırlanabilmektedir. Uzun bir süre kullanılmayan nöron bağlantıları zamanla zayıflar ve bu nöronlarla bağlantılı anılar sonunda unutulur, çünkü kullanılmayan bilgiler gerekli olarak sınıflandırılmaz ve silinirler. Gereksiz ve kullanılmayan bilgilerin silinmesiyle birlikte yeni bağlantılar için yer açılmış olur, böylece yeni bağlantılar ve anılar oluşturulabilir.
Bundan hareketle, bir şeyi hatırlarken başka bir şeyi unuttuğumuz sonucuna varabiliriz. Özellikle de benzer bilgiler söz konusu olduğunda, bu bilgilerin kendi aralarında bir bakıma “rekabet” içinde oldukları söylenebilir. Örneğin yeni PIN numaramızı ezberlediğimizde, eski PIN numaramız hafızamızdan yavaşça silinir. Unutmak eylemi, yeni bilgilerin edinilmesine yer açma imkanı tanıdığı ve yeni bir çevreye uyum sağlamamızı kolaylaştırdığı için yararlıdır.
Sağlıklı bir beynin daha fazla bir şey öğrenemeyecek kadar dolu olması gibi bir durum mümkün değildir. Fakat gerçekten de her bellek türü belli bir miktarda bilgi işleyebilir. Bu anlamda çalışma belleği ve kısa süreli bellek türleri sınırlarını oldukça zorlamaktadır. Harvard Üniversitesi’nden George Miller 1956 yılında bu konuda şöyle yazmıştır:
"İnsan, edinilen yedi farklı bilgiyi ( +/- 2) dakikalarca net bir şekilde hatırlayabilir."
George Miller’ın söylediği bu rakam tabii ki de akılda tutulacak nesnenin ne olduğuna göre değişebilir. Öyle ki , hatırlanan şey farklı sözcükler, resimler, rakamlar ya da sadece bir takım harflerden oluşabilir. Fakat bunun aksine, yeni bilgilerin eski bilgilerle bağlanmasını sağlayan çalışma belleğinin kapasitesine göre bu sayı yaklaşık olarak dörttür. Buna göre, beynimizin belli bir kısmı gerçek anlamda dolabilir ve bazı şeyleri hatırlamamızı engelleyebilir. Fakat, her ne kadar kabul etmek zor olsa da aslında unutmak da sağlıklıdır.
2.Hafızanın Sınırı Var mı? Beynimizin Hafıza Kapasitesi Ne Kadar?
En yüksek tahminlere göre insan beyni, 20 ciltlik 5 set Britannica Ansiklopedisi ezberleyebilecek kapasiteye sahiptir. Diğer bir deyişle 3 adet 1,000 terabaytlık (yaklaşık 3 petabaytlık) harici hafıza birimi kadar alana sahiptir. Bunu kıyaslayabilmeniz adına şu bilgiyi verelim: Britanya Ulusal Arşivi'nin 900 yıllık birikimi 70 terabayt civarındadır. Terabayt nedir bilmeyenler içinse: 1 terabayt, 1.024 gigabayttır. Yaklaşık 1 gigabayt ise 1024 megabyte... 3 petabaytlık bir hafızaya, 3 milyon saatlik televizyon görüntüsü yükleyebilirdiniz. Bir diğer deyişle, televizyonunuzu 300 yıl boyunca açık bırakacak olursanız, hafızanız ancak dolardı.
Ancak dediğimiz gibi, bu olası en üst tahminlerdir ve çok sayıda sinirbilimci hem beynimizin çalışma biçimi, hem de bu sayıların hesaplanma yöntemleri nedeniyle bu sayılara karşı çıkmaktadır. Daha gerçekçi tahminler, beynimizin hafıza kapasitesini 10 ila 100 terabayt arasına koymaktadır. 2015 yılı itibariyle 10 terabaytlık bir harici hard disk Amazon.com üzerinden 700-1000 dolar arası bir ücrete satın alınabilmektedir (2018 itibariyle fiyat 290-400 dolar civarına düşmüştür!).
Peki neden bu kadar çok bilgiye sahip olduğumuzu veya bu kadar fazla bilgiyi depolayabileceğimizi hissetmiyoruz? Neden okuduğumuz, gördüğümüz, deneyimlediğimiz, tattığımız her olgu ve olayı hatırlamıyoruz? Neden Britanika Ansiklopedisi'ni 10 defa da okuyacak olsak, neredeyse hiçbirini tam olarak ve hatta kısmen bile hatırlayamıyoruz? Neden hafızanın bayt cinsinden değeri kesin olarak hesaplanamıyor?
Çünkü beynimiz, kapasite olarak bu alana sahip olsa da, esasında bir bilgisayar kadar hedefe yönelik çalışmadığı için, bilgiler otomatik olarak kaydedilmez ve kusursuz bir şekilde saklanamaz. Bir diğer deyişle, beynimiz kusurlu bir organdır ve her şeyi hatırlamayı, dilediğimiz bilgileri silip, dilediklerimizin yerine yenisini yazmayı başaramaz. Bunu sadece planlı/programlı bir şekilde tasarlanmış bilgisayarlar yapabilir.
Beyinde 100 milyar nöron bulunmaktadır ve bunların en az 1 milyar civarının doğrudan hafıza ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Ne var ki, bu 1 milyar nöronun tamamı birbirine bağlı değildir. Çok az sayıda bağlantı anne karnında oluşur; geri kalanı ise doğumdan sonra, bireyin deneyimlerine bağlı olarak oluşur. Beynimizin iş yapma kapasitesi işte bu bağların sayısı ile orantılıdır. Bu bağları bilinçli yada bilinçsiz bir şekilde oluştururuz. Bağların gelişmesinin tek yolu bilgilerin birbiriyle ilişkilendirilmesidir. İki bilgiyi yan yana düşünmek bilgiyi kalıcı kılar. Bu sebeple benzetme yoluyla öğrenmek, hafızada kalıcı bilgiler oluşturur. Daha da önemlisi, bir bilgi ne kadar sık tekrarlanırsa, o bilginin depolandığı sinir bağlantıları o kadar sık uyarılır ve bağlantılar o kadar sıkı bir biçimde kurulur. Bu da, hafızada yer etmesine neden olur.
Ancak çoğu zaman, karşılaştığımız hemen hemen her bilgi, kısa dönem hafızamızda geçici bir iz bıraktıktan sonra silinir. Çünkü beynimiz aralıksız bir kayıt cihazı değildir. Popüler bilimde "Aslında her şey beynimizde depolanır, biz onlara erişemeyiz." gibi bilgi ve bilinç sahtekarları bulunsa da, birçok anının kısa sürede, tamamen silindiği doğrudur.
Anıların oluşumu, duygusal ilişkilerle de alakalıdır. Bizlerde güçlü duygular uyandıran anılar, daha güçlü yer ederler. Bu yüzden, örneğin 7 Ocak 2011 yılında, saat 21.26'da ne yaptığınızı ne kadar uğraşırsanız uğraşın hatırlayamazsınız (eğer sizin için özel bir anlamı yoksa), ancak 2 sene önce, doğum gününüzde ne yaptığınızı, ezberlemek için özel bir çaba sarf etmemenize rağmen çok daha kolay hatırlayabilirsiniz.
Benzer şekilde, bir anı ne kadar az tekrarlanırsa ve etkisi ne kadar düşükse, o kadar kolay unutulur ve hafızanın o kısmı temizlenmiş olur. Dolayısıyla hafızamızdan bilgilerin silindiği bir gerçektir.
Peki kullanamayacağımız kadar geniş bu hafıza neden evrimleşti? Evrimsel olarak muhtemelen bu beynimizin büyümesine paralel olarak edindiğimiz bir özellik. Yani doğrudan hafıza üzerinde özel bir seçilim baskısı bulunmuyordu. Ancak bambaşka nedenlerle beynimiz büyüyecek şekilde evrimleşti. Bu büyüme, aynı zamanda orantısız bir hafıza artışını da beraberinde getirdi. Ancak bu hafızayı dolduramıyoruz, çünkü hafızayla ilgili tüm süreçler düzgün evrimleşemedi. Eğer seçilim, "güçlü hafıza" yönünde olsaydı, muhtemelen çok daha karmaşık bir hafıza sistemi evrimleşmesi mümkün olurdu. Dahası, seçilim süreçleri yeterince uzun süre işlemeden insan, zekasıyla Doğal Seçilim'in önüne geçti ve etkisini büyük oranda kırdı. İşte belki biraz da bu yüzden insan beyni bu kadar karmaşık ve bir yandan da bu yüzden anlaşılmaz hatalarla dolu.
Dolayısıyla... Beynimizin koca bir hafıza alanı olsa da, bu alanı istediğimiz gibi kullanmaktan oldukça uzağız. Evrimsel süreçte, belki de ilerleyen dönemlerde, seçilim etkisi oluşacak olursa, bu alanlar çok daha işlevsel olarak kullanılabilecek ve daha da evrimleşecektir. Ancak şimdilik, bize hayatta kalıp ürememize yetecek kadar bir miktarı evrimleşmiştir ve bununla yetinmek durumundayız.
Pratik ile hafızanızı elbette geliştirmeniz mümkündür; ancak ne yazık ki pratikle geliştirebileceğiniz miktar da oldukça sınırlıdır. Yine de siz siz olun, hafızanızı her daim aktif tutun. Bu, yaşlılıkla beraber gelecek birçok sinir hastalığının da önüne geçecektir (veya onları en azından yavaşlatacaktır).
Kaynaklar
- N. Paschek. Beynimizin Kapasitesi Dolabilir Mi?. (25 Ağustos 2015). Alındığı Tarih: 13 Ocak 2022. Alındığı Yer: Evrim ağacı | Arşiv Bağlantısı
- E. Altınyay. Hafızanın Sınırı Var Mı? Beynimizin Hafıza Kapasitesi Ne Kadar?. (7 Ocak 2013). Alındığı Tarih: 13 Ocak 2022. Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı