İnsanlığın veya diğer tüm canlıların varoluş nedeni nedir? Milyarlarcamız doğup ölüyor, böylelikle evrende neye hizmet ediyoruz? Olmasak ne değişirdi? Din olmadan bilimle açıklayabilir miyiz?
Fikirler tarihinde bir çok düşünür, bilim insanı, filozof ya da din insanı bu soruya cevap aradı ve birbirlerinden çok farklı açıklamalar sundular. Alman filozof Heidegger "niçin hiçlik değil de varlık vardır?" diyerek bu soruya yönelmiş ancak bence tatminkar bir cevap verememiştir kendi sorduğu soruya. Diğer yandan felsefe tarihinde "neden hiçbir şey yerine bir şey vardır?" sorusu ilk kez açıkça Leibniz tarafından sorulmuş gibi duruyor; Leibniz bunu Tanrı ile açıklamayı tercih edenlerden. Wittgenstein'ın ise "dünyanın var olması ne olağandışı!" dediği söylenir sık sık.
Kimi Naturalistler; evrenin neden var olduğu sorusunu, var olduğumuz için sorabildiğimizi düşünüyorlar. "Evren neden var?"; çünkü biz varız ve bu soruyu soruyoruz, eğer var olmasaydık bu soruyu soramazdık. Russell'ın bu tarz bir cevap verdiği, felsefe ile ilgilenenler tarafından bilinir. Evren var olduğu için "neden varız?" sorusu sorulabilir oluyor; ancak bu soru ve bahsettiğimiz cevap kendi varlığımızdan emin olduğumuz varsayımı dışında hiçbir şeye işaret etmiyor gibi görünüyor.
Diğer yandan evrendeki tekil tekil şeylerin varlığının bir amacı olması (öyle olduğunu tümevarımsal olarak varsayarsak), bizzat evrenin de bir amacı olduğu yönünde bir fikir geliştirilmesine sebep olmuştur. Kimi din felsefecileri için, tekil varlıkların bir amacı olduğuna göre evrenin de bir amacı olmalıdır ve bu amaç Tanrı kavramı ile anlaşılabilirdir. Ancak evrendeki şeylerin bir amacının olması bizzat evrenin de bir amacı olduğu sonucuna bizi götürmüyor gibi görünüyor.
Ancak Craig gibi din felsefecileri kelam kozmolojik argüman ile şöyle bir biçimde soruya cevap vermeye çalışıyor; sonuçta yer alan "neden"i Tanrı olarak görüyorlar.
"Bizzat evrenin amacı yok" veya "evrenin amacının ne olduğunu bilmiyoruz" da denebilir. "Evrenin bir amacı yok" diyen kişi de "evrenin bir amacı vardır" diyen kişi gibi oldukça geniş çaplı açıklama modelleri sunmak zorunda kalacaktır. Evrenin bir amacı var mı yok tartışması bir anlamda tümevarım problemi ile ilgilenmemiz gerektiğini hatırlatıyor bize. Bizzat evrenin kendisi hakkında konuşabilme gerekçemiz nedir?
Ben "evrenin bir amacı vardır" varsayımını kabul etmediğim için ortada gerçek anlamıyla bir soru olup olmadığından emin değilim. "Evrenin amacı olması" bana yeterince anlaşılır bir cümle gibi gelmiyor, bu cümleyi/önermeyi daha anlaşılır kılmak için bir çok ek öncüle ihtiyaç var gibi duruyor.
Sorularımız ya da önermelerimizde yer alan kavramlar ile neyi kast ettiğimizi yeterince belli etmezsek, boşluğu tavaf etmek zorunda kalabiliriz. Bu nedenle biri bana böyle bir soru sorsaydı ilk cevabım "evrenin amacı x,y,z'dir" demek yerine şu olurdu; "amaç" ile neyi kast ediyorsun? "nedensellik" tartışmaları hakkında ne düşünüyorsun? "işe yaramak" derken ima ettiğin şey nedir?
Bu haliyle soru muğlak. "Neden varız?" sorusunu anlamamızın birden fazla yolu var. Tanrı'ya inanan birinin bu sorulara vereceği cevaplar farklı olurdu. Ben Tanrı'ya inanmayan biri olarak bu sorulara yanıt vermeye çalışayım.
İlk olarak bu soruyu bizi neyin ürettiği, yani Aristocu bir şekilde söyleyecek olursak "etken nedenimizin" (efficient cause) ne olduğu, şeklinde anlayabiliriz. Bu soruya verilebilecek birden fazla yanıt var: Anne ve babalarımız, daha "üst" bir düzeyde bakacak olursak evrimsel süreç ve evrimsel süreçteki rastlantısal denebilecek bir takım koşullar, daha da üst düzeyde bakacak olursak Büyük Patlama dahil evrendeki her türden fiziksel süreç bir şekilde var olmamızı nedensel olarak açıklayan şeyler arasında sayılabilir.
Soruyu anlamamızın bir diğer yolu "amacımızın ne olduğu" şeklinde. Eğer amacı bilinçli bir varlığın bizi yaratma amacı olarak görecek olursak bu türden bir amaca sahip olduğumuzu düşünmüyorum. Öte yandan amacı anlamanın bu tür bir yaratılış amacından bahsetmeden de mümkün olduğunu düşünüyorum. Aristo'nun son neden (final cause) dediği ve amaç olarak çevrilen, ancak amaçtan ziyade bir şeyin "doğrultusu ya da hedefi" olarak yorumlayabileceğimiz bir kavram var. Bir şeyin işlevi/fonksiyonu o şeyin son nedeni, hedefi, ya da doğrultusu oluyor, her ne kadar söz konusu şey "bilinçli olarak dışarıdan yüklenmiş" bir şey olmasa da. Söz konusu hedef/doğrultu bir varlığın sahip olduğu özden/doğadan kaynaklanıyor dışarıdan gelmesi gerekmeyen bir şekilde.
İnsanların özlerinin/doğalarının hedeflediği bir şey, yani bir "son neden" var mı? Her türden insani kapasitenin "açığa vurulması" ve "serpilmesi" bu türden bir amaç olabilir. Tıpkı bir baltanın "hedefinin" kesmek olması gibi insanlar da özleri itibariyle belli eğilimlere/yeteneklere sahipler ve bunları "açığa vurmaya" eğilimliler. Aristocu anlamda "amacımız" buymuş gibi görünüyor. Biyolojik varlıklar olarak doğamızdaki en merkezi eğilimse soyumuzu devam ettirmemiz, özellikle de evrimsel sürecin gidişatını düşünecek olursak. Dolayısıyla Aristocu anlamda, tekrar ediyorum bunun bilinçli bir amaç olması gerekmiyor, amacımızın soyumuzu sürdürmek olduğunu makul bir şekilde iddia edebiliriz gibi görünüyor. Ancak bu tür bir amaçtan bahsederken dikkat etmemizde fayda var. Söz konusu Aristocu amaçtan "öyleyse bu Aristocu amaca uygun şekillerde hareket etmeliyiz" türü normatif bir yargıya varabileceğimizi düşünmüyorum. Aristo'nun kendisi varabileceğimizi düşünürdü orası ayrı konu elbette.
Evrenin genel gidişatında bir şeye hizmet ettiğimiziyse düşünmüyorum. Çünkü evrenin genelinin bir amaca hizmet ettiğini düşünmüyorum. Kendi amaçlarımız her neyseler bireyler olarak o amaçlara hizmet ediyoruz. Kolektif, bütün insanlığın sahip olduğu ortak bir amaç yok gibi görünüyor.
Varoluşu anlama, sonra da anlayabildiğimiz kadarına anlam yükleme açısından, ve insanın bu bütünlükteki yeri, görevi - anlamı açısından net bir cevap vermek, imkansız. Zaten bu nedenle dinler var. Kimsenin cevap veremeyeceği konuları açıkladıklarını öne sürmekteler.
Bir hücre organeli, hücrenin bütününe dair bir öngörüde bulunamayacağı, o bütünlüğü kavrayamayacağı için, hücre için ne anlam ifade ettiğini asla anlayamayacaktır. Ya da organizmaya ait bir hücre, organizmayı asla anlayamayacağı için, organizma bütünlüğü açısından ne ifade ettiğini asla anlayamayacak.
İnsan da hangi bütünlüğü oluşturduğunu hiçbir zaman anlayamayacağı için, kendi varlığı açısından bir anlama ulaşması söz konusu olamayacak. Özellikle felsefe bu konuda oldukça yetersiz, hatta varoluşçuluk bile bu konuda -oldukça derin olmasına rağmen- sınıfta kalmakta. Bir çok insan da, bu anlaşılamazlık, bilinemezlik nedeniyle dinlere başvurmakta. Çünkü önemli temel bir soru.
Kişi bir dine mensub olarak bu ihtiyacını giderebilir, ya da din i felsefeyi yetersiz görebilir. Burada önemli olan şudur, bütünü oluşturan hiçbir canlı düzeyinde -organelden tek hücreliye, hücreden organizmaya-, varoluş nedeni üzerinden bir faaliyet yok. Bütün canlılar, yapmaları gerekeni yapıyorlar.
Yani biz gerçekten bütünlük açısından ne olduğumuzu, görevimizin varoluş amacımızın ne olduğunu anlasaydık, yapacaklarımız değişecek miydi ?
Bu nedenle, bir dine ait öğretiyle anlamaya çalışsak da, hiçbir açıklamayı kabul etmesek de, insan olmanın faaliyet amaç edinilebilecek yönleri var ve bir açıklamayla değişecek gibi görünmüyor.
Her şeye bir amaç yüklemek insanların doğasında vardır. Ama maalesef yaşamın, hayatın bizim sandığımız kadar önemli bir yeri ve statüsü yoktur. Zîrâ sadece belirli kimyasal tepkimelerin bir araya gelmesinden ibaret protein diziliminden ötesi değiliz. Sevmek üzülmek, sinirlenmek, arzulamak, aşk ve daha nice duygu ve düşünceler...