Fermi Paradoksu gerek sorduğu sorular gerek bu sorulara verilen olası cevaplar bakımından gerçekten çok ilginç bir konu.
Bence "Herkes nerede?" sorusuna en mantıklı cevabı Büyük Filtre Hipotezi veriyor. İnsanlık milyarlarca yıllık devasa bir evrimsel süreçten ve çeşitli kritik aşamalardan geçti. Bu aşamaların herhangi birinin veya birkaçının gerçekleşmesi kozmik ölçekte oldukça nadir olabilir. Belki de cansız moleküllerden canlılığın ortaya çıkabilmesi, yani abiyogenez olayı çok düşük ihtimalli bir olaydır ve Dünya, abiyogenezin yaşandığı birkaç istisnai örnekten birisidir. Ya da prokaryot canlılardan ökaryotların evrimi olan endosimbiyoz aşırı nadir bir olaydır ve yine Dünya, endosimbiyozun yaşandığı nadir vakalardan birisidir. Kısacası 3.5-4 milyar yıllık evrimsel süreç boyunca aşılan herhangi bir "kilometre taşı" aslında epey şans istiyor olabilir: eşeyli üremenin evrimi, çok hücreli yaşam, alet kullanımının evrimi, zeki yaşam formlarının ortaya çıkışı...
Hepsi bir kenara, belki de şu ana kadar saydıklarım gayet mümkündür ve insanlık henüz "büyük filtreye" ulaşmamıştır. Bu durumda bizim seviyemizdeki ve hatta bizden üstün zeki yaşam formlarının daha fazla ilerlemesini ve galaktik bir medeniyet haline gelmesini engelleyen yıkıcı unsurlar bulunmaktadır. Buradaki en ilginç hipotez, eninde sonunda tüm medeniyetlerin adeta kendi kendilerini yok etmeye programlanmış olmaları. Çağrı Mert Bakırcı, Fermi Paradoksu hakkındaki videosunda bunu şöyle açıklıyor:
İnsanlar olarak biz, çok daha otomatik davranışlar sergileyen hayvanlardan çok daha karmaşık ve bağımsız davranışlar sergileyen bir türe evrimleşerek var olduk. Ve bu yöntemle var olan bir organizma olarak ne kadar çok sayıda bilişsel kusurumuz, hastalığımız, sorunumuz, eksiğimiz olduğuna bir bakın. Bir dolu zaafımız var: Güce düşkünüz, çok kolay kandırılabiliyoruz ve yapmayı bildiğimiz en iyi şey birbirimiz de dahil bir şeyleri yok etmek. İşte bu, çok tuhaf bir diğer paradoksa işaret ediyor: Biz, bu medeniyetimizi evrimsel süreçleri dizginlemeyi başardığımız için inşa edebildik. Mesela tarımımız sayesinde artık besin için av peşinde koşmuyoruz, tıbbımız sayesinde hastalıklar nedeniyle kolay kolay ölmüyoruz, teknolojimiz sayesinde vahşi hayatın tehditlerinden tamamen izole hayatlar yaşıyoruz. Bu, evrimimizin hızını ciddi anlamda kesti. Ama bu hızı erken kesmiş olmamız da o biyolojik, psikolojik, kültürel ve sosyolojik zaaflardan arınabilmemize engel olmuş olabilir.
Anlayacağınız belli bir zeka düzeyine erişen her canlı türü medeniyetler inşa ederek kendini evrimden soyutluyor ve normal şartlarda doğa mekanizmaları ile elenecek olan bilişsel zaaflarını beraberinde taşıyor olabilir. Bu temel hatalar üzerine kurulmuş uygarlıklar da eninde sonunda küresel ısınma, nükleer savaş, yapay zekanın durdurulamaz yükselişi, kontrolden çıkan nanoteknoloji gibi çok çeşitli nedenlerden ötürü yok oluyor; gezegenlerine hakim olmayı arzulayan türler, kaynaklar için birbirleri ile savaşırken ister istemez kendi dünyalarının da sonunu getiriyor olabilir.
Bu hipotez doğruysa iki ihtimal var: Büyük filtreye henüz ulaşmadık veya onu çoktan geride bıraktık. Bu noktada ilginç bir diğer bakış açısı ortaya çıkıyor. Bunu da Kurzgesagt'tan dinleyelim:
İşte bu yüzden Dünya dışı yaşam bulmamız çok kötü olurdu. Evrende yaşam ne kadar yaygın, gelişmiş ve kompleks ise filtrenin önümüzde olması da o kadar muhtemeldir. Bakteri bulmak kötü olurdu, ufak hayvanlar daha da fena olurdu, zeki yaşam formları bulmak ise korku verici olurdu. Antik uzaylı uygarlıklarının kalıntılarını bulmak ise en kötüsü olurdu. Şu anda bizim için en iyi senaryo; Mars'ın steril olması, Europa'nın okyanuslarının yaşam barındırmaması ve Samanyolu'nun engin kollarının yalnızca hayatsız kıtaların arasını dolduran boş okyanuslara, keşfedilmeyi ve hayatla doldurulmayı bekleyen milyarlarca boş gezegene, nihayet varmamızı bekleyen milyarlarca yeni yuvaya ev sahipliği yapmasıdır.