Otörler, insan türüne ait iki cins olan erkek ve kadın ın, farklı tür olarak ele alınabilecek kadar farklı yapılar olduğunu (konuya dikkat çekmek için bilimsel nedenlerle değil) ifade etmekteler. Bu uyumsuzluğa rağmen, evrimsel olarak üremenin zorunlu bir yaşamsal gereklilik olması nedeniyle, etkileşim zorunluluğu olduğu için birlikte yaşama süreçlerine sahip oldukları da düşünülmekte. (Ki şahsen katılıyorum buna.) Farklılıklar, muhatabını keşfetmek için zenginlik de olsa, uzun vadede anlamama ve anlaşılamamaya neden olmakta kaçınılmaz biçimde. Sadece beyin yapılarının farklılıklarından dolayı düşünce - tavır - hormonal yapının neden olduğu karakter özellikleri gibi farklılıklar, uyumu zorlayacak faktör olarak tek başına yeterli gibi görünmekte.
Zaten evrim de bu uyumsuzluğu nasıl kimyasal olarak tepkimeye giremeyecek yapıdaki molekülleri enzim ile tepkimeye sokuyorsa, benzer özellikte görebileceğimiz erkek ve kadını da mantıklı düşünme - rasyonel değerlendirme süreçlerini baskılayan(!) AŞK enzimi ile çözmeyi seçmiştir. Bu o kadar zor bir etkileşimdir ki, bireylerin mantıklı düşünmesini engellemeniz gerekir........
Böylesi bir süreci yönetmek ve devamını -mutlu-, -huzurlu- bir şekilde idare edebilmek için haz, cinsel arzular üstü bir gerekçeler bütününe ihtiyaç varmış gibi görünmekte. Çünkü yapı olarak bir ödül ne kadar cazip olursa olsun, beyin tölerans denen, ödüle karşı duyarsızlaşma mekanizmasına sahip.
Demek ki, standart biyolojik nedenlerle sınırlı olmayan bir birliktelik olması gerekiyor. Burada sanki doğru insanı bulmak gibi yapay bir soruna bağlama görülüyor genellikle. Asıl sorun, kişinin kendisinin doğru insan olup olmadığıdır. Yani kendi gelişim sürecinin öyle bir noktasına gelmiş olmalı ki birey, hormonal - biyolojik üreme sistemlerine indirgenmemiş bir birliktelik nedeni edinebilecek seviyeye gelmiş olsun. Bu seviyeye gelmemiş bir bireyin kendisi"doğru" kişi olamamışken doğru insanı bulması tabii ki mümkün olmayacaktır. Gelişim insan için kesintisiz, süresiz bir yaşam biçimidir. Evlilik süreci de aynı sürecin eş olan bireyle beraber devam etmesi gereken bir süreçtir. Kendi başına gelişmeyen birey, sıkılma nedeniyle başkasıyla evlenmenin onu mutlu edeceğini düşünebilir. Oysa aynı şekilde düşünen bir partnerle birlikte olma ihtimalini düşünmemektedir. Kişi birey olarak gelişebilir yapıya gelebilseydi, can sıkıntısını ortadan kaldıracak bir araç aramazdı. Aynı kişi, bir süre sonra birlikte olduğu kişiyle de sıkılmaya başlacaktır.
Evlilik kesinlikle ---yaşlanınca yalnız kalmaktan korkma----- (yalnızlığını gidermek için bir başkasını araçsallaştırma), ---------bakım alma arzusu-----------(yemek ütü gibi ihtiyaçlarını giderme arzusu), -----------çocuk edinme isteği (bu isteği için bir erkeği araç yapmak) gibi KİŞİSEL NEDENLERE bağlanamaz. Bunlar birlikteliğin sürdürülebilirliğini imkansızlaştıracaktır.
Bireylerin KİŞİSEL YAŞAM ALANLARI ilgilendikleri konular, hobileri, birey olarak katıldıkları ortamların devam ettiği sağlıklı bir süreç olmasına uygun dizayn edilmeli kararlaştırılmalı.
Kültürel olarak evliliği algılama biçimimiz, evli olmayan bireylere bakış açımız hastalıklı olduğu için, evliliği kutsuyoruz, boşanmaları görmezden gelerek bekar bireyleri yadırgıyor, evlenmeleri gerektiğini salık veriyoruz her fırsatta. Zihniyetlerin sorunu, kendisi dışındaki sosyal baskıyı merkeze koyarak KİŞİSEL YAŞAM dizayn etmesi dir. Bu şekilde dışa bağımlı yapıların sorunları bile kendi sorunları olamayacaktır. Bu nedenle aşılması da imkansızlaşır.