Çevreme bakıyorum akrabalarıma ,internete, tv ye falan evlendikten sonra çiftlerin sürekli kavga ettiklerini ve anlaşamadıklarını görüyorum ,aynı kültürden gelmelerine rağmen. Neden bu önemli birleşmeyi yaptıktan sonra çiftler birbirini yiyorlar? Lütfen düşüncelerinizi ve tecrubelerinizi paylaşın.
Otörler, insan türüne ait iki cins olan erkek ve kadın ın, farklı tür olarak ele alınabilecek kadar farklı yapılar olduğunu (konuya dikkat çekmek için bilimsel nedenlerle değil) ifade etmekteler. Bu uyumsuzluğa rağmen, evrimsel olarak üremenin zorunlu bir yaşamsal gereklilik olması nedeniyle, etkileşim zorunluluğu olduğu için birlikte yaşama süreçlerine sahip oldukları da düşünülmekte. (Ki şahsen katılıyorum buna.) Farklılıklar, muhatabını keşfetmek için zenginlik de olsa, uzun vadede anlamama ve anlaşılamamaya neden olmakta kaçınılmaz biçimde. Sadece beyin yapılarının farklılıklarından dolayı düşünce - tavır - hormonal yapının neden olduğu karakter özellikleri gibi farklılıklar, uyumu zorlayacak faktör olarak tek başına yeterli gibi görünmekte.
Zaten evrim de bu uyumsuzluğu nasıl kimyasal olarak tepkimeye giremeyecek yapıdaki molekülleri enzim ile tepkimeye sokuyorsa, benzer özellikte görebileceğimiz erkek ve kadını da mantıklı düşünme - rasyonel değerlendirme süreçlerini baskılayan(!) AŞK enzimi ile çözmeyi seçmiştir. Bu o kadar zor bir etkileşimdir ki, bireylerin mantıklı düşünmesini engellemeniz gerekir........
Böylesi bir süreci yönetmek ve devamını -mutlu-, -huzurlu- bir şekilde idare edebilmek için haz, cinsel arzular üstü bir gerekçeler bütününe ihtiyaç varmış gibi görünmekte. Çünkü yapı olarak bir ödül ne kadar cazip olursa olsun, beyin tölerans denen, ödüle karşı duyarsızlaşma mekanizmasına sahip.
Demek ki, standart biyolojik nedenlerle sınırlı olmayan bir birliktelik olması gerekiyor. Burada sanki doğru insanı bulmak gibi yapay bir soruna bağlama görülüyor genellikle. Asıl sorun, kişinin kendisinin doğru insan olup olmadığıdır. Yani kendi gelişim sürecinin öyle bir noktasına gelmiş olmalı ki birey, hormonal - biyolojik üreme sistemlerine indirgenmemiş bir birliktelik nedeni edinebilecek seviyeye gelmiş olsun. Bu seviyeye gelmemiş bir bireyin kendisi"doğru" kişi olamamışken doğru insanı bulması tabii ki mümkün olmayacaktır. Gelişim insan için kesintisiz, süresiz bir yaşam biçimidir. Evlilik süreci de aynı sürecin eş olan bireyle beraber devam etmesi gereken bir süreçtir. Kendi başına gelişmeyen birey, sıkılma nedeniyle başkasıyla evlenmenin onu mutlu edeceğini düşünebilir. Oysa aynı şekilde düşünen bir partnerle birlikte olma ihtimalini düşünmemektedir. Kişi birey olarak gelişebilir yapıya gelebilseydi, can sıkıntısını ortadan kaldıracak bir araç aramazdı. Aynı kişi, bir süre sonra birlikte olduğu kişiyle de sıkılmaya başlacaktır.
Evlilik kesinlikle ---yaşlanınca yalnız kalmaktan korkma----- (yalnızlığını gidermek için bir başkasını araçsallaştırma), ---------bakım alma arzusu-----------(yemek ütü gibi ihtiyaçlarını giderme arzusu), -----------çocuk edinme isteği (bu isteği için bir erkeği araç yapmak) gibi KİŞİSEL NEDENLERE bağlanamaz. Bunlar birlikteliğin sürdürülebilirliğini imkansızlaştıracaktır.
Bireylerin KİŞİSEL YAŞAM ALANLARI ilgilendikleri konular, hobileri, birey olarak katıldıkları ortamların devam ettiği sağlıklı bir süreç olmasına uygun dizayn edilmeli kararlaştırılmalı.
Kültürel olarak evliliği algılama biçimimiz, evli olmayan bireylere bakış açımız hastalıklı olduğu için, evliliği kutsuyoruz, boşanmaları görmezden gelerek bekar bireyleri yadırgıyor, evlenmeleri gerektiğini salık veriyoruz her fırsatta. Zihniyetlerin sorunu, kendisi dışındaki sosyal baskıyı merkeze koyarak KİŞİSEL YAŞAM dizayn etmesi dir. Bu şekilde dışa bağımlı yapıların sorunları bile kendi sorunları olamayacaktır. Bu nedenle aşılması da imkansızlaşır.
Bence bunun sebebi beynin mutluluğa karşı olan bağışıklılık sistemidir.
Biriyle ilişkinizin belirli yerlerinde bu ilişki kaynaklı mutluluk seviyeniz yükselir fakat bu şey her gün olunca sıradanlaşmaya başlar(aynı evde yaşamak). Bu artık yeni sıradan yaşamınız olmaya başlar bu mutluluğa karşı bağışıklık kazanırsınız fakat negatif durumlar için bağışıklılık sistemimiz daha farklı çalışır her seferinde daha çok gözümüze batmaya başlar. Bu konuyu tartışana dek. Tartışmadan sonra çözüme kavuşan durumlar da görülür. Tartışmanın pek işe yaramadığı konular da olabilir fakat tartışmalarımız mutlulukluluklarımız kadar sıradan gelemez bize. Ve bu olay yıllar geçtikçe ya ruhumuzu ya da ilişkimizi bitirir.
Hem ilişkimizi hem ruhumuzu canlı tutmak için de belirli yöntemler olabilir tabi ki mesela küçük sürprizler ya da değişiklikler gibi fakat bunu sürekli yapabilmek kolay bir iş değil deneyenlere ve deneyeceklere bol şans. Bir insanın kendi ruhuyla iç içe sürekli bir mutluluk yaşaması bile imkansızken bir başkasınınkiyle bunu başarması iddiası da tutarsızdır.
Schopenhauer, Aşkın Metafiziği kitabında buna değinir. Ona göre mutlu evlilikler çok nadirdir. Bunun sebebi ise insanların evliliğini genel olarak sevgi üstüne kurmasıdır. Bu yüzden evlenmeden önce insanlar birbirini çok da yakından tanıyamazlar ve birbirlerine duydukları sevgi yüzünden çoğu kusuru ya görmezler ya da görmezden gelirler. Schopenhauer, sevginin çocuk yaptıktan bir süre sonra bittiğini söyler. Çünkü çift evrimsel olarak nihai amacını gerçekleştirmiştir, vücut bir süre sonra o hormonları gereksiz enerji kaybı olarak görür ve seviyeli olarak azaltır. Bunun sonucunda sevgi bittiği için çift, birbirlerinin kusurlarını daha rahat görürler ve mutsuz olurlar.
Bunun nedeni bence evlenmeden önce bazı tabular nedeniyle aynı evde yaşanmaması . Evleneceğiniz kişiyle evlilik kararı almadan onu ilk olarak ev ortamında tanımanız lazım . Dışarı çıkarken kendine bakıyor , kendini iyor olabilir . Bir insanı tanımanın en iyi yolu onunla aynı evde kalmaktır bence . Evlenen çiftlerin mutlu olmamasının nedeni de önceden aynı evde yaşamadığından eşinin dağınık , pasaklı veya başka bir sorunu olduğunu bilmediğinden evlendikten sonra öğrenince sinirlenmesi olabilir .
Nietchze derki;
"Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz; ama daha derinlere inin, sonunda sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil.” Belki evlenirken seviyorum sanıp daha sonra içlerinde sevmediklerini anlıyorlardır. Ya da belli bir zaman sonra bir birlerinden soğuyorlardır. Zira yaşadığım tecrübelere baktığımda, bende yarattığı duyguları sevsemde, belli bir zaman sonra bu duygulara alışıyorum ve karşımdakinden soğuyorum.