Basit bir düşünce kurgusu ile olayı anlamaya çalışabiliriz. Suyun altında giden bir denizaltınız olsun ve saatte 20 deniz mili ile yolculuk etsin. Hızınızı 40 deniz miline çıkarmak istediğinizde motorlarınızın gücü buna elverse bile artık ihtiyacınız olan enerji iki kattan çok daha fazladır. Aslında bu durumu şehirler arası yolculuk yaparken de deneyimleriz. Saatte 90 km sabit hızla giden bir araç 5 litre civarı yakıt harcarken, hızınızı iki katına çıkarırsanız (yani 180 km'ye) yakıtınız artık 10 litre değil, 15-16 litrelerdedir. Bu duruma neden olan şey hava direncinin iki kattan çok daha fazla artmasıdır. Hızınızı sadece birazcık daha artırırsanız (saatte 200 km olsun) artış katlanarak devam eder ve 22-24 litrelere çıkabilirsiniz.
"Uzay gibi vakum ortamın bize ne gibi bir direnci olabilir" diyebilirsiniz. Buradaki direnç elbette sürtünme direnci değildir, neticede uzay ortamında sürtünmeye neden olan bir madde yoktur. Maddenin olmaması direncin olmayacağı anlamına gelmez çünkü, alanlar vardır. Bu alanların başında da maddeye kütle kazandıran meşhur Higgs alanı gelir. Bu alan sadece kütlesi olanlara direnç uygulamaz, foton gibi elektromanyetik dalgalar da bu dirence maruz kalır yani, elektrik ve manyetik alana karşı da bir direnç vardır ve bu direnç fotonların yani ışığın hızını belirler.
Sonuç olarak; kütleli cisimler bu alanın gösterdiği direnç nedeniyle ışık hızına yakın hızlara çıkabilmeleri için çok büyük enerjilere ihtiyacı vardır ve limit hıza ulaşmaları için de sonsuz enerjiye. Elektromanyetik dalgalar ise bu direnç yüzünden en fazla ışık hızına çıkabilirler.