Freud’a göre; hepimizin hayata karşı bir içgüdüsü olur. İçgüdülerin yaradılıştan olan evrensel dürtü ve his olduklarını düşünen Freud, birçok insanın bu düşüncelere de karşı çıkabildiğini savunur. Ona göre herkesin içgüdüsü vardır ve bunlar doğal olarak ortaya çıkar. Bizi yaşam veya ölüm içgüdüsüne dönüştürecek dışarıdan bir şeye ihtiyacımız yoktur çünkü güdüler, insanlarda doğal olarak gelişen şeylerdir. Maslow ise ihtiyaçlar hiyerarşisiyle insanın yaşama istencini görselleştirir. Schopenhauer, yaşama isteği olanlar ölümden korkmamalıdır der çünkü istekleri onları yönlendirir.
Viktor Frankl toplama kamplarında yaşarken insanın anlamlandırma çabasını düşünmüş, daha sonra buna “logoterapi” adını vermiştir. Logoterapi, Yunanca logos (anlam) ve terapi sözcüklerinin birleşmesinden meydana geliyor. Yaşamın her koşulda, hatta en kötü koşullar altında bile potansiyel olarak var olduğunu varsayar. Frankl, insanın düşünebileceği en kötü koşullara bile direnerek ve mücadele ederek, göğüs gerebileceğini söyler. Ancak kişinin hayata asılması için, yaşamı ve ölümü anlamlı kılacak bir nedeni,uğruna yaşayacak bir şeyi olması gerekir.” Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için, kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu üstlenmek anlamına gelir. Bir insan, acı çekmenin kaderi olduğunu gördüğü zaman, acısını kendi görevi olarak kabul etmek zorunda kalacaktır. Bu onun tek ve eşsiz görevidir. Acı çekerken bile evrende eşsiz ve yalnız olduğu gerçeğini kabullenmek zorunda kalacaktır. Biz tutuklular için bu düşünceler gerçeklikten uzak spekülasyonlar değildi. Bunlar, bize yararı olabilecek tek düşüncelerdi. Bunlar, hayatta kalma şansımız asla yokmuş gibi göründüğü zamanlarda bile bizi umutsuzluktan korumuştur
Canlılık, tanımı gereği üreme olgusunu bünyesinde barındıran bir yapıdır. Eğer bir şey kendi kopyalarını üretemiyorsa, canlı değildir. Canlılık için tek şart üreyebilmek değildir; ancak üreyebilmek, canlı olmanın şartlarından bir tanesidir. Dolayısıyla "canlılık" ile "üreyemeyen varlık" kavramları birbirlerini dışlamaktadır. Buna sebep olan kimyasal kombinasyonlara sahip olanlar, kendilerinden ürettikleri kopyalara da bu kimyasal dinamiği aktardılar. İşte bugün var olan her canlı, bu "üreyebilen koaservatların" birer torunu.
Yazının tamamını okumak için buraya tıklayın. Bu yazı daha yardımcı olacaktır :) :)
Eğer cevabınıza yardımcı olduysa fotoğrafın altındaki yukarı ok tuşuna basarak ve teşekkür butonuna basabilirsiniz. Bilim ile kalın...