Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Yeni Soru Sor
Paylaşım Yap
Sorulara Dön
Yusuf Kaba
Yusuf Kaba
56K UP
Üye 5 gün önce 5 Cevap
9

Marjinal devrimden sonra (nietzschenin deyişiyle tanrının ölümü) yaşamımızda neye hizmet etmeliyiz?

Birçok ekol var sizin takip ettiğiniz ekol veya oluşturduğunuz sistem var mı, varsa nedir?
2,771 görüntülenme
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
5 Cevap
Ben Tulga
Ben Tulga
36K UP
Araştırmacı 3 gün önce

Nietzsche’nin "Tanrı’nın ölümü" ifadesi, modern insanın geleneksel anlam ve değer sistemlerinden kopuşunu simgeliyor. Bu noktadan sonra, neye hizmet edeceğimiz sorusu oldukça çetrefilli bir mesele. Birçok felsefi ekol, bu boşluğu nasıl doldurmamız gerektiği konusunda farklı cevaplar veriyor:

Varoluşçuluk (Sartre, Camus): Anlamı biz yaratmalıyız, özgürlüğümüz aynı zamanda sorumluluğumuzdur.

Absürdizm (Camus): Hayatın nesnel anlamı yok, ama bu saçmalığın içinde yine de yaşamaya değer şeyler var.

Tüm Reklamları Kapat

Postmodernizm (Foucault, Derrida): Büyük anlatılar çöktü, artık bireyin kendi mikro anlatısını inşa etmesi gerek.

Transhümanizm (Bostrom): İnsan, kendi varoluşunu aşmalı, biyolojik ve zihinsel sınırlarını genişletmeli.

Benim şahsi olarak savunduğum bir sistem veya ekol, belirli bir kalıba sığdırılacak kadar kesin değil ama şunları önemli görüyorum:

Kendi değerlerini yaratma cesareti – Başkalarının önceden belirlediği anlamları olduğu gibi kabul etmek yerine, bireyin kendi doğrularını ve anlam dünyasını oluşturması.

Tüm Reklamları Kapat

Süreçte bulunma bilinci – Hayatı bir nihai varış noktası olarak değil, daima dönüşen bir süreç olarak görmek.

Estetik ve yaratıcı bir yaşam – Sanat, felsefe, bilim ya da başka yollarla dünyaya özgün bir iz bırakmak.

İnsan sonrası bir perspektif – Sadece insan merkezli bir bakış açısına saplanmadan, bilincin ve varoluşun sınırlarını genişletmeye yönelik bir merak ve çaba içinde olmak.

525 görüntülenme
Bu cevap, soru sahibi tarafından en iyi cevap seçilmiştir. Ancak bu, cevabın doğru olduğunu garanti etmez.
50
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
3
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Esat Kudret
Akıl yürütmeyi öğrenmeye çalışan bir öğretmenim. 4 gün önce

Nesnel Öznel kavgası insanlık tarihi kadar eskidir!

İnsan, hayatını sürdürebilmek için üretmek zorundadır. Her tür üretim, dağıtım, tüketim sürecine ekonomi adı verilir.

Fakat insan aynı zamanda bunu kolektif olarak ve sosyal bir varlık oluşundan kaynaklı benzerleri ile yapmak zorundadır ki onu besin zincirinin tepesine oturtan şey budur.

Tüm Reklamları Kapat

İşte bu nedenle de üretim aynı zamanda nihai olarak bir bölüşüm sürecine de varır. İşte üretilenin nasıl bölüşüleceğinin kararını verme süreçlerine de siyaset ( politika) adı verilir ki türümüzü diğer benzerlerinden ayıran en önemli şey politik hayvan oluşudur.

Buraya kadar ki içerik, nesnel, evrimsel ve maddi temellidir. Bunu borçlu olduğumuz şey ise, tüm bu süreçlerin yaratıcısı olan emektir. İşte bu nedenledir ki, dünyaya bu gözlükler ile bakanlar için ve hak edilmiş olarak en yüce değer emektir ve nesneldir.

Ancak kimine göre durum tam tersidir. Yani özne esastır ve bu nedenle emek yerine fayda en yüce değer olarak konumlanmalıdır. Ancak burada faydanın kendisi muğlaktır.

Şayet özne temel olacaksa, fayda da bu özneye özgü olmalıdır. Faydanın öznenin tekelinde olması esasında bizi biz eden toplumsal mecburiyete, kolektif emeğe ve vesilesi ile nesnel olana bir meydan okumadır.

Tüm Reklamları Kapat

Bu meydan okumanın somut, evrim-bilimsel temeli olmadığı gibi, bu iddia sahiplerinin böyle bir derdi de yoktur. Ancak böylesi bir derdin olmayışı, bu düşünceyi; çıkış kökeni itibarı ile savunanların amacından bağımsız olarak, öznel idealizmin ve vesilesi ile bugün egemen olan sömürü çarkının kucağına itmiştir.

Ki bu, Metafizik dediğimiz, bugün emperyalist dünyada karşılık bulan ve “işime yarayan her şey mubahtır” tezine dayanan pragmatizm (faydacı felsefe) aparatının doğumuna vesile olmuştur.

Nietzche’nin, Tanrıyı öldürürken ki kastı, tanrının ölümü hak etmesi değil; insanların, yaşadıkları adaletsizliklerden dolayı onu terk etmesi ve artık inanma şevklerini yitirmeleridir. Hem de bir Pazar yerinde.

Ekolümüz elbette var ve temelinde somut, maddi evrenin ve evrimin, bilimsel kriterlere uygun olarak akla dayanan emek eksenli felsefesi, bilimsel diyalektik materyalizmdir. Daha sonra buna ustalar “Tarihi” ifadesini de eklemiştir. Sevgiyle…

4
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Zeynep Ergüleş
Öğrenmeye çok hevesli bir okur 5 gün önce

Martin Buber’e göre, Nietzsche’nin yaptığı gibi Tanrı’nın öldüğünü ilan etmek, sa-

dece insanın kendisinden mutlak biçimde bağımsız olan bir ger­çekliği idrak etmekten ve

onunla ilişki kurmaktan aciz olma anlamına gelmektedir.

Tüm Reklamları Kapat

3
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Ömer Görür
Eski bir Hristiyanım, beş yıldır apateistim. 5 gün önce

"Tanrı" ölmüş olabilir, ancak bu, yeni "tanrılar" yaratamayacağımız anlamına gelmez.

Nietzsche'nin tanrısı üst insan konsepti, Marcus Aurelius'un tanrısı doğa, Gary Yourofsky'nin tanrısı veganizm, Atatürk'ün tanrısı Türkiye Cumhuriyeti idealiydi. İlk bakışta birbirinden farklı görünseler de hepsinin ortak bir noktası vardı: Kendilerinden daha büyük, daha "ulvi" bir şeye hizmet ediyorlardı.

İnsanın kendisinden daha büyük bir ideale bağlanmasının rahatlatıcı bir yönü vardır. Çünkü ona hizmet edebilirsin, ancak ona zarar veremezsin. Hayatındaki her şeyi mahvetmiş olsan bile, o ideal varlığını sürdürmeye devam eder ve sen, kendini toparladığında ona yeniden hizmet edebilirsin.

Tüm Reklamları Kapat

Bu yüzden bireyin yalnızca kendi mutluluğunu amaç edinmesi felsefi bir hata olabilir. Mutluluk, kontrolümüz altında olmayan bir şeydir; bazen her şeyi doğru yapsak bile ona ulaşamayabiliriz.

Zihin bedene emreder ve beden itaat eder. Zihin zihne emreder ve direnişle karşılaşır.

Oysa kendimizden büyük bir ideale hizmet etmek, başarıya ulaşılabilir somut bir yol sunar.

Örneğin, Marcus Aurelius... O, bir imparatordu ve her türlü dünya nimetini elinin altında bulundurmasına rağmen, yine de bir "tanrıya" hizmet etmeyi seçti: Doğaya. Hayatı boyunca kronik hastalıklarla boğuştu, fiziksel acılar çekti. Ancak onun günlüğünü okuduğumuzda, hayatından memnun olduğunu görebiliyoruz. Çünkü onun için önemli olan kendi rahatlığı değil, doğaya hizmet etmekti. Kendi varlığını önemsiz görerek, daha büyük bir şeye adanmanın huzurunu yaşadı.

Bu noktada, yeni bir "tanrı" yaratırken bazı kriterler belirleyebiliriz:

  • Bizi aşan bir şey olmalı.
  • Yarar sağlayabileceğimiz ama zarar veremeyeceğimiz bir şey olmalı.
  • Geçici zevklerin ötesinde, kalıcı bir anlam taşımalı.

Sonuç olarak bence kişi bu kriterlere uygun olan bir tanrıyı "hazır alabilir" yani stoacılık gibi felsefi bir ekole bağlanabilir veya kendi tanrısını sıfırdan inşa edebilir.

3
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Adnan Berk
Adnan Berk
53K UP
Bilim Meraklısı 2 gün önce

Nietzsche’nin “Tanrı’nın ölümü” ifadesi, yalnızca Tanrı’nın var olmadığına dair bir iddia değildir. Bu ifade, geleneksel değerlerin, metafizik inançların ve ahlaki sistemlerin artık insan yaşamına yön veremeyeceğini, modern dünyada çöküşe uğradığını anlatır. Nietzsche’ye göre Batı düşüncesi yüzyıllardır Platonculuk ve Hristiyanlık ekseninde şekillenmişti. Ancak bilimsel ilerleme ve sekülerleşme, bu değerleri temelden sarsmış ve insanı kendi başına bırakmıştır. Tanrı’nın ölmesi, insanın artık dışsal bir otoriteye, aşkın bir ideale ya da mutlak bir hakikate yaslanamayacağı anlamına gelir. Bu durum, bazıları için büyük bir felaket, bazıları içinse yeni bir başlangıçtır.

Eğer artık ilahi bir düzen, kozmik bir amaç ya da mutlak bir ahlak yoksa, insan yaşamında neye hizmet etmelidir? Nietzsche’ye göre bu sorunun cevabı, bireyin kendi anlamını yaratmasında yatar. O, eski değerlere nostaljik bir şekilde tutunmayı, onlara yapay anlamlar yüklemeyi reddeder. Ona göre bu tür bir tutum "köle ahlakı"nın devamıdır. Bunun yerine, bireyin kendi iradesini ve gücünü ortaya koyarak Üstinsan’a dönüşmesi gerekir. Üstinsan, değerlerini kendisi yaratan, hayatı bir sanat eseri gibi şekillendiren, iradesini zayıf ahlaki kısıtlamalara feda etmeyen kişidir. Yani, insanın hizmet etmesi gereken şey, kendi potansiyelidir. Ancak bu kolay bir yol değildir. Nietzsche, nihilizmin tehlikesine de dikkat çeker. Eğer insan yeni değerler yaratamazsa, varoluş anlamsız hale gelebilir ve çöküş kaçınılmaz olur.

Varoluşçular ise Nietzsche’den farklı ama benzer bir noktadan hareket ederler. Sartre, “varoluş özden önce gelir” diyerek, insanın dünyaya herhangi bir öz veya anlamla doğmadığını, aksine kendi varoluşunu kendisinin inşa etmesi gerektiğini söyler. Eğer Tanrı öldüyse, insan tamamen özgürdür ama aynı zamanda korkutucu bir şekilde sorumludur. Artık insan, kendi anlamını yaratma zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Ancak bu sorumluluğu almak istemeyenler, Sartre’ın “kötü niyet” dediği duruma düşerler; yani, özgürlüğü reddederek kendilerini dışsal değerlere teslim ederler. Ona göre insanın hizmet etmesi gereken şey, kendi özgürlüğü ve sorumluluğudur.

Tüm Reklamları Kapat

Camus ise Tanrı’nın ölümünün ardından ortaya çıkan anlamsızlığı ve absürdü kabul etmenin önemine vurgu yapar. Ona göre, evrenin bir anlamı yoktur ve insan bu anlamsız evrende anlam aramaya devam ettikçe absürd bir durum doğar. Ancak çözüm, nihilizme düşmek değil, bu absürdü kabullenerek yaşamı olduğu gibi kabul etmektir. Camus'nün Sisifos miti, bu düşüncenin en güzel örneğidir: Bir kayayı sonsuza kadar bir dağın tepesine itmek zorunda kalan Sisifos, kaderinin anlamsız olduğunu bilmesine rağmen pes etmez ve bu anlamsızlığın içinde bir meydan okuma bulur. İnsan da aynı şekilde, hizmet edecek bir amaç bulmak zorunda olmadan yaşamı yaşayabilir.

Bunun yanında, pragmatist bir bakış açısı, insanın bireysel ve toplumsal faydaya hizmet etmesi gerektiğini öne sürer. William James ve John Dewey gibi düşünürler, eğer evrensel hakikatler ve mutlak değerler yoksa, geriye yalnızca insanın kendi deneyimlerinden ve toplumsal bağlarından yola çıkarak inşa edebileceği bir hayat kalır. Onlara göre hizmet edilmesi gereken şey, insan deneyimini zenginleştiren, insanları bir araya getiren, bilimi, sanatı ve ahlakı işlevsel hale getiren bir çerçevedir. Bu bakış açısında, bireyin amacı sadece kendini gerçekleştirmek değil, aynı zamanda içinde bulunduğu toplumu ve dünyayı daha iyi bir hale getirmektir.

Ancak postmodern düşünürler, bu tür anlam arayışlarını bile sorgular. Lyotard, Baudrillard ve Foucault gibi isimler, büyük anlatıların çöktüğünü ve artık evrensel bir anlamın mümkün olmadığını söylerler. Eğer her şey birer sosyal inşaysa ve gerçeklik bile bir simülasyona dönüşmüşse, insanın bir şeye hizmet etme fikri bile bir yanılsama olabilir. Baudrillard’ın simülasyon teorisi, günümüz dünyasında gerçekliğin yerini imgelerin ve göstergelerin aldığını savunur. Bu durumda, insan hizmet edilecek bir şey aramak yerine, yaşamı bir oyun gibi deneyimleyebilir ve ona ciddiyet atfetmeksizin var olabilir.

Diğer taraftan, seküler hümanizm, insanın hizmet etmesi gereken şeyin yine insanlık olduğunu savunur. Dini bir çerçeveye bağlı olmadan da ahlaki bir yaşam sürebileceğimizi, bilimin, sanatın ve insani değerlerin bir rehber olabileceğini öne sürer. Richard Dawkins, Carl Sagan ve Steven Pinker gibi isimler, insanın doğanın bir parçası olarak bilimsel düşünceyi, etik gelişimi ve entelektüel ilerlemeyi hedeflemesi gerektiğini savunurlar.

Sonuç olarak, Tanrı’nın ölümü insanı mutlak bir anlamın yıkıntıları arasında bırakmıştır. Kimi bireyler için bu yıkıntılar arasında yeni değerler yaratmak, kimileri için özgürlüğü benimsemek, kimileri içinse anlam arayışından vazgeçmek bir çözüm olabilir. Belki de en doğru cevap, herkesin kendi cevabını yaratmasında yatıyordur. Ama kesin olan bir şey var ki, Tanrı’nın ölümünden sonra insan kendi yönünü bulmak zorundadır.

3
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Daha Fazla Cevap Göster
Cevap Ver
Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close