Günümüz toplum yapısında, tecavüz ahlâksızlık olarak görülen bir kavramdır. Bunun nedeni karşıdakine fiziksel ve psikolojik travma bırakmamızdır. Peki ya bunu travmatik bir etki yaratmayacağımız ancak tecavüz ettiğimizin bilincinde olduğumuz bir durumda yapsaydık, bu yine de ahlâksızlık olur muydu?
Hemen her normatif etik görüşünde, ahlak *gerçek* ve *bilinçli* canlılar ile ilişkilidir. Bir kişiye verilen zararın gayrıahlaki olabilmesi için, o kişinin gerçek ve algılama kapasitesine sahip olması gerekiyor. Bunu bilgisayar oyunlarındaki karakterlerle karşılaştırabiliriz. Bilgisayar oyunlarında da diğer canlılara gerçek hayatta yaptığımız vakit gayrıahlaki olarak nitelendirilebilecek eylemleri yapabiliyoruz (cinayet, darp, gasp vb.); fakat bunların etkileri gerçek olmadığı için ahlaken herhangi bir sorun olmadığının da farkındayız. Rüya da benzer bir yapıda olduğu için bu rüyaları da kapsayabilir rahatlıkla.
Burada belki göz önüne alınabilecek bir faktör, lüsid rüyada bilinçli şekilde alınan bir kararın gerçek hayattaki karakteri etkileyebilme ihtimalidir. *Eğer* lüsid rüyada yapmayı seçtiğimiz gayrıahlaki bir eylem bize zevk veriyorsa *ve* bu zamanla karakterimizin bir parçası olabilecekse, bu bize bu türden eylemlerde bulunmamak için bir gerekçe verebilir. Bu emprik bir tez olduğu ve bunun üzerine yapılmış bir çalışma olmadığı için şimdilik bir şey söylemek mümkün değil. Ama bu düşük ihtimalli görebileceğimiz koşullara bağlı, o yüzden *yüksek ihtimalle* ahlaken sorunlu olmadığı söylenebilir.
Eğer "Evrensel ahlak yasası" kavramına olan bağlılığınız boynunuzda ağır bir zincir gibi yer teşkil ediyorsa evet,ahlaksızlığın dik alasıdır.Lakin Kant'cı görüşün aksine evrensel ahlak yoktur diyorsanız sizi bu tarafa alalım.Çünkü evrensel ahlak yasası denen şey hiç te öyle evrensel değildir.Hala dünyamızın bir yerlerinde tecavüz,hırsızlık,öldürme gibi durumlar ahlaksızlık olarak nitelendirilmiyor.Bununla ilgili olarak Spinozanın etica sını okuyabilirsiniz.