Zihnimizle olan içsel çatışmalar, aslında birçok insanın hayatında karşılaştığı oldukça evrensel bir durumdur. Bazen iç sesimiz, beklenmedik anlarda devreye girerek kendimizle tartışmaya, hatta bizi zorlayıcı ya da rahatsız edici düşüncelere sürüklemeye başlar. Peki, bu durum ne kadar “normaldir” ve psikolojide nereye oturur?
Bu tür içsel çatışmalar, psikolojide içsel diyalog ya da içsel monolog olarak bilinir. İçsel monolog, yani beynimizde kendimizle yaptığımız konuşmalar, düşünce sürecimizin önemli bir parçasıdır ve karar vermemizi, duygularımızı anlamamızı sağlar. Ancak bu ses sürekli hale geldiğinde, bir kısır döngüye dönüşebilir; tıpkı içinde sıkışıp kaldığımız bir yankı odası gibi. Bu tür deneyimler yalnızca kendimizi sorgulama sürecinin bir parçası olarak kalırsa işlevseldir; ancak bir tür zihinsel savaş halini alıp bizi rahatsız edici bir döngüye sokuyorsa, başka bir şeyle karşı karşıya olabiliriz.
Zaman algınızın değişmesi, dış seslere karşı daha duyarsız hale gelmeniz gibi belirtiler, psikolojide disosiyatif durumlar ya da dissosiyasyon olarak adlandırılan bir kavramın yansıması olabilir. Dissosiyasyon, kişinin zihinsel ya da duygusal olarak “kopma” yaşadığı, kendini dış dünyadan veya gerçeklikten bir dereceye kadar uzaklaştığı bir durumdur. Stresli veya yoğun içsel çatışmaların yaşandığı anlarda bu tür durumlarla karşılaşmak olasıdır. Uzun süreli ya da yoğun zihinsel çatışmaların, algıda bozulmalara yol açması, içsel kaynaklarımızın tamamen zihinsel uğraşlara yönelmesinin bir sonucudur.
Psikolojideki bilişsel davranışçı terapiler (BDT) ve farkındalık temelli yaklaşımlar, bu tür içsel diyaloglarla başa çıkmada yaygın olarak kullanılır. BDT, özellikle negatif ya da rahatsız edici düşünceleri tanımlayıp dönüştürmemize yardımcı olurken, farkındalık çalışmaları düşüncelerimizin yalnızca “düşünce” olduklarını fark etmemizi ve bu düşüncelerden kopmadan, onlara kapılmadan izlemeyi öğretir. Mindfulness olarak da bilinen bu tür teknikler, zihnimizi geçmiş ya da gelecekteki düşüncelerden daha çok ana odaklayarak içsel huzuru sağlamakta büyük bir rol oynar.
“Kendi içinde büyük bir dünya taşıyan, onun sınırlarını keşfetmekle asla yorulmaz.” Bu, Friedrich Nietzsche’nin içsel dünyalarımızı keşfetme sürecimize dair söylediği bir sözdür. İçsel çatışmalarla baş etmek zorlayıcı olabilir, ancak çoğu zaman bunlar, kendimizi tanımamızda, içsel dengeyi bulmamızda önemli rol oynar. Ancak bu sesler aşırı derecede yoğunlaşmışsa ve sürekli hale gelmişse, bir uzmandan destek almak, bu döngüyü daha sağlıklı bir dengeye çekmek açısından yararlı olabilir.[1][2][3]
Kaynaklar
- R. A. Baer. (2010). Mindfulness Training As A Clinical Intervention: A Conceptual And Empirical Review.. American Psychological Association (APA), sf: 125-143. doi: 10.1093/clipsy.bpg015. | Arşiv Bağlantısı
- J. D. Teasdale, et al. (2002). How Does Cognitive Therapy Prevent Depressive Relapse And Why Should Attentional Control (Mindfulness) Training Help?. Elsevier BV, sf: 25-39. doi: 10.1016/0005-7967(94)E0011-7. | Arşiv Bağlantısı
- S. L. Shapiro, et al. (2005). Mechanisms Of Mindfulness. Wiley, sf: 373-386. doi: 10.1002/jclp.20237. | Arşiv Bağlantısı