Sene M.Ö. 1 milyon, elinde mızrakla öğlen vaktinde avladığın etleri mutlu bir şekilde topluluğuna götürüyorsun. Tam o sırada, karşında bir yırtıcı beliriyor. Stres hormonların yükseliyor, nabzın kalbin yerinden çıkacakmış gibi artıyor. Düşündüğün tek bir şey var; hayatta kalmak.
İşte, milyonlarca yıllık genetik aktarımımızda, şu an adına "Savaş veya Kaç Tepkisi" dediğimiz reaksiyonun işe yaradığı duruma geldik. Böyle bir durumda beynin seni tehlikeden uzaklaşmak için ya tehlikeyi ortadan kaldırmak için savaşman, ya da kaçman için zorluyor. Lakin tek olasılık bu ikisi değil. Genellikle beyninin o kötü durumdan kaçamayacağını veya savaşamayacağını düşündüğü, stres seviyenin iyice arttığı durumlarda üçüncü bir durum ortaya çıkıyor; "Donma". Kulaklarını gözlerini kapatıp kendini o ortamdan soyutlama çabasını bu donma reaksiyonu ile açıklayabiliriz.
Donmanın bir ötesinde, literatüre nispeten yeni girmiş olan 4. bir tepki daha var, ona da "Fawn" deniliyor. Türkçeye geyik yavrusu gibi davranmak diye çevirebiliriz. Bu tepki de başarısız bir kaçma/savaşma/donma durumunda, karşıdaki yırtıcıya boyun eğmektir. Örneğin köpekler kavga ettiğinde eğer bir taraf çok daha baskınsa diğer köpeğin sırtüstü yatıp, karnını olması gerekenin tam aksi şekilde açıkta bırakıp ağlayarak kaderini baskın köpeğe teslim ettiğini gözlemleyebiliriz.
Çığlık konusuna gelecek olursak, ses çıkarmak etraftaki diğer arkadaşlar ile iletişim kurmak ve tehlikede olduğunu belirtmek için kullanılabilir. Bunun yanında; limbik sistemde başlayan çığlık atma işlemi, simpatetik sinir sistemi aracılığıyla az önce bahsettiğim "Kaç veya Savaş" tepkisini de aktive etmektedir, böylelikle hayatta kalma şansımız bir nebze olsun artacaktır.