Özgürlüğü ele alacak olursak:
İnsan özgürlüğe mahkûmdur.
– Sartre, Varlık ve Hiçlik
Bu söz birçok insana (ve Sartre’ye de göre), “İnsan özgür olmak zorundadır, çünkü seçim yapmaktan kaçamaz.” olarak tanımlanır efendim.
Ama hayır efendim, bu söz bu anlama gelmez. Gelemez! Özgürlük yalnızca kısıtlayıcı demektir. Özgürlük bu dünya için var olamaz, olamamıştır, olmayacaktır da! Mahkûmluk kısıtlayıcıdır, işte özgürlük öyle bir şeydir ki insanı kısıtlar, çünkü bir varlık o özgürlüğe hapsedilmiştir. O hapisten çıkabilmesi demek özgür olabilmesi demek, o hapisten çıkabilmesi demek, varlık olamaması demektir.
Bir varlığın tam anlamıyla özgür olabilmesi için varlıktan öteye çıkması gerekir efendim. Çünkü özgürlük, yalnızca belirli eylemlerde bulunabilmek değil, tüm eylemleri gerçekleştirme potansiyeline sahip olmaktır. Ancak var olan bir şey, doğası gereği sınırlıdır ve bu sınırlılık, onun özgürlüğünü kaçınılmaz olarak kısıtlar. Bizim varlığımız sürdüğü sürece, tüm eylemleri gerçekleştirmemiz mümkün değildir. Eğer bu mümkün olsaydı, biz artık varlık olmaktan çıkıp hiçliğe dönüşürdük.
Bu noktada Yüce kavramını ele alırsak – ki burada Yüce’nin var olduğunu kabul ederek konuşuyorum – onun da mutlak anlamda özgür olduğunu söylemek güçtür. Eğer Yüce belirli bir doğaya sahipse, bu doğa onun sınırlarını çizer. Herhangi bir varlığın bir özü, bir yapısı olduğu sürece, onun tamamen özgür olması imkânsızdır. O hâlde özgürlük, varlık ile çelişen bir kavramdır.
Bilginin varlığı bile özgürlüğümüzü kısıtlar. Bir şey bildiğimizde, o bilgi bizim hareket alanımızı belirler ve bizi belirli çerçeveler içine sokar. Özgürlüğün mutlak biçimde gerçekleşebilmesi için varlığın, varlık dışına çıkması, yani hiçliğe yönelmesi gerekir. Bu da gösteriyor ki biz, özgürlüğe sahip olduğumuz sürece, aslında onun sınırları içinde yaşamaya mahkûmuz. Özgürlüğümüz, onu deneyimlediğimiz anda bir çerçeveye oturur ve böylece kendini sınırlar.
Bu yüzden, insanın özgürlüğü sınırsız değildir; aksine, varlığı sürdüğü sürece özgürlüğü belirli çerçeveler içinde kalmaya mahkûmdur. Tam özgürlük ancak var olmamayı gerektirir ki bu da paradoksaldır.
Şimdi, söylediklerime karşı muhtemel sorularına gelelim efendim.
Özgürlüğün Sınırları Nasıl Belirleniyor?
Basitçe sizi kandırmak gerekirse; dışsal sınırlar ve içsel sınırlar olarak ikiye ayrılır.
Dışsal Sınırlar: Toplum, fiziksel yasalar, biyolojik gerçeklikler gibi varlığımızı çevreleyen unsurlar özgürlüğümüzü belirler.
İçsel Sınırlar: İnsan, kendi bilinci ve bilgisiyle de kendini sınırlandırır. Bilgi, farkındalık ve seçim yapma süreci özgürlüğümüzü hem artırır hem de belirli kalıplara sokar.
Bu kadar hiçlikten bahsettikten sonra, hiçlik kavramını açmazsak büyük bir eksiklik olur efendim.
Peki Ya Hiçlik İçinde de Özgürlük Var Mıdır?
Eğer hiçlik mutlak bir yokluk anlamına geliyorsa, orada özgürlükten söz etmek imkânsızdır. Çünkü özgürlük, ancak bir varlığın seçim yapabilme kapasitesiyle mümkündür. Ancak bahsettiğim "hiçlik", salt yokluk değil, varlığın kendi sınırlarının ötesine geçme potansiyelidir.
Eğer hiçlik içinde bir özgürlükten bahsedilecekse, bu ancak varoluşun sınırsız bir potansiyel taşıdığı anlamına gelir. Ancak bu noktada şu paradoks ortaya çıkar: Hiçlik içinde tamamen özgür olduğumuzu kabul edersek, artık varlıktan söz edemeyiz. O hâlde insan, özgürlüğü tam anlamıyla deneyimleyebilmek için var olmaktan vazgeçmek zorunda kalır. Bu ise, özgürlüğün kendisini yok eden bir şey olduğu anlamına gelir efendim.
Yazdığım kitaptan bir bölümü sizinle paylaşmak istedim. Sevgilerle...