Bilinç, akıl gibi kavramlar sinir sistemimizin çalışması ile oluşuyor. Yani bilinç bir bütündür. Bu bütüne atomlar da dahil. Bu bütünün bir arada çalışması ile oluşuyor akıl. Ama bütünde olan her şey parçalarda olmak zorunda değil.
Bilinç, akıl gibi kavramlar sinir sistemimizin çalışması ile oluşuyor. Yani bilinç bir bütündür. Bu bütüne atomlar da dahil. Bu bütünün bir arada çalışması ile oluşuyor akıl. Ama bütünde olan her şey parçalarda olmak zorunda değil.
Bu soru ilk etapta muazzam kilit bir detayı soruyormuş gibi gelse de, aslında çok temel bir mantık safsatası olan parça/bütün safsatası dediğimiz bir safsataya düşmektedir. Bu, basitçe şu gerçeği söyler: Bir bütünün bir şeyi yapabilmesi için, parçalarının her birinin o şeyi yapabilmesi gerekmemektedir.
Mesela bir arabanın pistonları kendi başlarına ileri gidemezler; ancak arabanın tamamı "ileri gitme" işini yapabilir. Atomlar ve bilinç için de aynı şey geçerlidir. Hatta atomlar ile her şey için aynı şey geçerlidir: Hiçbir atomun sertliği de yoktur; ancak metal serttir. Hiçbir atomun kokusu yoktur; ancak çiçekler kokar. Hiçbir atomun bilinci yoktur; ama canlıların bilinci vardır.
Bilincin tam olarak nasıl çalıştığını halen anlamaya çalışıyoruz; ancak bütün detayların henüz çözülememiş olması, aklımıza gelen ilk çılgın cevabı gerçek olarak kabul edebileceğimiz anlamına gelmiyor.
Ve evet, soru çok uzun olduğu için tüm detaylarına girmek imkansız; fakat neden hatalı bir yaklaşım olduğunu görürseniz, belki daha ilgi çekici ve öğretici sorulara sevk edebilir sizi.
Felsefeci John Cearle, 1980'li yıllarda bu sorunun tam kalbine yönelen bir düşünce deneyi geliştirmişti. Searle, deneye Çin Odası Argümani adını vermişti. Deneyi şöyle açıklayalım: Bir odaya kilitlenmiş durumdayım. Bana kapıdaki küçük bir yarıktan sorular gönderiliyor; yazılanlar ise tümüyle Çince. Çince bilmiyorum ve bu kâğıt parçalarında yazılmış olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Ancak odada kitaplarla dolu bir kütüphane simgelere vereceğim yanıtlarla ilgili olarak adım adım izleyebileceğim talimatlar içeriyor. Simge gruplarına bakıyorum ve yanit olarak hangi Çince simgeleri kopyalamam gerektiğini söyleyen kitap talimatlarını bire bir uyguluyorum. Bunları bir kâğıda yazip kapıdaki yarıktan diğer tarafa iletiyorum. Çince bilen karşı taraf yanıtımı aldığında, yazdıklarım ona bir şey ifade ediyor. Onun bakış açısından, odanın içindeki her kimse, sorularına kusursuz biçimde yanıt verdiğine göre Çinceyi anladığı kesin. Onu kandırmiş oluyorum bu durumda; çünkü yaptığım şey, olup bittiğine dair hiç bir şey anlamadan bir dizi talimatı uygulamaktan ibaret. Yeterince zamana ve yeterince büyük bir talimatlar dizisine sahip olduğum sürece, bana Çince sorulmuş neredeyse her tür soruyu yanitlayabilirim. Ama simgeleri bütün gün kurcaladığım halde, anlamları hakkında en ufak bir fikrim yok.
Bilimcim yok ama görünüşte Çinceyi anlayıp düşünebiliyorum.
"Nasıl düşünüyoruz?" sorusu zihin felsefesinin sorusudur. Bizler canlı organizma olduğumuz için soruyu bilim dallarından olan biyoloji kategorisine çekmek daha doğru olacaktır (Beynin oluşumunu sorgulayacağımız için anahtar kelimelerden birisi de "evrimsel süreci"dir.) Beyin dediğimiz için direkt nöronlar diyebiliriz. Nöronları inceleyen bilim dalı nedir: Nöroloji
Öncül Analitik Felsefe Dergisi'nin Zihin Felsefesi üzerine önerdiği eserler:
Zihin Felsefesi'yle ilgilenmiş Türk psikiyatr Saffet Murat Tura'nın Zor Problem: Bilinç , Histerik Bilinç ve Beynin Gölgeleri kitaplarını okuyabilirsiniz.
Bu konuda parçanın bütünün özelliklerini taşımasının gerek olmadığı söylenir. Yani diğer bir deyişle bütün parçaların toplamından daha fazlasıdır. Bu durum aslında indirgemeci yaklaşımların da hatalı olduğunu ve olgulara açıklamakta yetersiz kaldığını göstermektedir. Çünkü bütün parçalara indirgenerek açıklanamıyorsa o halde söz konusu şey için bütünlük taşıdığından bahsedebiliriz. Örneğin hücre insan veya canlıyı açıklamakta tek başına yetersiz kaldığından canlının biyolojik parçalanamaz bütünlüğünden bahsedebiliriz. Yani canlı ancak bu bütünlükle açıklanıp izah edilebilir demektir. Bu bütünlük bölünmez nitelikte bir organizasyonu gerektiriyorsa ve bütünün özellikleri ancak uygun organizasyonla ortaya çıkıyorsa bu parça olarak ifade edilen niceliklerin belli ve uygun bir araya geliş şeklinin nitelik farklılığına dönüştüğü anlamına da gelir ki bu da nesnelere ve olgulara dair kompleksliği ortaya koyar. Örneğin uçak uçar ancak uçağın parçaları uçamaz. Uçağın uçması ancak doğru bir parça organizasyonu, birleşmesi ve uygun bir araya gelişine bağlıdır. Uçak ancak bu organizasyonla uçabilir. Bu da uçağa yani bütüne dair organizasyonun karmaşık ve kompleksliğinin artması ve nicelik değil nitelik dönüşümü demektir. Yani nicelik çokluk tek başına bütünlük açısından yeterli bir açıklama sunamıyor bize demektir. Mesela sorunuz açısından bilinç nöronların niceliksel özellikleri ile açıklanamaz demektir. Yani nöran hücrelerin sayısının artışı bilinci tek başına açıkklayamayacak demektir. Çünkü bilinçte niteliksel fark var demektir ki bu bir çok kişinin sandığının aksine bilinçle beyin büyüklüğü ilişkisini tek başına bilinç açısından açıklama getirme anlamında yetersiz kalmasi demektir.
Hücreleri bir bilgisayar gibi düşün dna da onun kodları yani 1 ler ve 0 lar gibi düşün biz kendi kararlarını veren makineleriz(doğada oluşmuş zeki makineler) .
Ve hayvanların bizimle ilgili ne düşündüklerini gelirsek öylebirşey olsaydı çoktan onlarla anlaşmaya, konuşmaya başlamış yada emin ol savaşmış olurduk canlılarız asıl amacı genelde dier türlere üstünlük kurmaktır.