Bana öyle geliyor ki "her şeye saygı duymak" aslında hiçbir fikrim yok demek ile eşdeğer. Kapsayıcı olma iddiası bu noktada temelsiz duruyor. Bence böyle bir "saygı" samimiyet içermiyor. Çünkü her şey doğaya, topluma, insana uygun değildir. Her düşünceye, her eyleme saygı duyulamaz. Mesela Adolf Hitler'e saygı duyamazsınız. (Tabi kötülüğe özel bir ilginiz yoksa.) Dolayısıyla taraf olmak önem kazanıyor. Ancak taraf olmak yaşadığımız post-modern çağda çoğu zaman hoş karşılanmasa ve şuursuz bir militanlığı çağrıştırsa da aslında etrafımızdaki meseleler ile ilgili bir bakış açısı geliştirmek demek: Kendi yaşamımıza müdahale etmek, "bu hayatı nasıl yaşamalıyım" sorusunu sormak; bu hayatı yaşarken bizi ilgilendiren bireysel, toplumsal, ahlaki, siyasal, sosyal sorunlar karşısında bir tavır geliştirmek ve kendi sözümüzün olması demek.
Santiago Ramon y Cajal'a yer verelim:
Düşmanın yok mu? Nasıl olmaz? Yoksa sen hiçbir zaman doğruyu söylemedin mi? Sen hiçbir zaman adaleti tercih etmedin mi?
(Ve Günler Yürümeye Başladı - Eduardo Galeano)