Hayatın özünde hiçbir anlamın olmadığı, bir yargıdır. Öznel bir yargıdır. Çok insan tarafından kabul edilebilir de, edilmeyebilir de. Ancak bunun gerçekliği konusunda net konuşamayacağımız için yorum olduğunu kabul etmek zorundayız. Yaşam içinde görüyoz ki, anlam bir üst sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Nasıl yüksek yapılı canlılar, tek hücrelilerin ortak yaşam için birlikte yaşam - kompleksleşme sürecinin sonucuysa, bilinç nasıl nöronların birlikte çalışmalarının sonucu bir üst sonuç gibi ele alınabiliyorsa (kesinlikle diyemiyoruz tabii ki) anlam da, biyolojik yaşamın, yaşamda kalmanın bir üst yorumu, üst sonucu olabilir. Yani bir anlam arayacaksak, biyolojinin kendisine değil, biyolojinin bizi yaşamda tutmayı zorunlu tutmasının, yaşamda olmanın ve kognitif fonksiyonların bu kadar gelişmiş olması gibi faktörleri ele almamız gerekebilir. Yaşamda kalmak için sürüngen beyinden ibaret görünen canlılar varken prefrontal korteks yapısına sahip varlıklar olarak varoluşu yorumlayacak noktaya gelmiş durumdaysak, bunun da amacı olabilir. Hiçbir amacı olmayacağı yargı olduğu gibi mutlak düzeyde anlamının olacağı da bir yargı olacaktır. Bu tarz durumlarda kişisel yorum temeldir. Çünkü konu daha çok felsefi bir noktaya kaymaktadır. Önemli olan, başka bir yorumu temel almamak, kendi yorumumuzu oluşturabilecek teorik yeterliliği elde etmek olacaktır.
Evrimin YAŞAMDA KAL, ÜRE emrine karşı koyamıyoruz. Bizi ne olduğunu bilmediğimiz canlılık noktasında kalmaya zorlayan bir yasaya tabiiyiz. Üre emrine boyun eğerken, aşık olduğumuzu düşünüp bütün yaşamımızı bu kanuna uygun tasarlıyor ona uygun ölüyoruz. Peki niye.... Onca teorik ideolojik dini felsefi görüşe karşı çıkabilen birey neden bu yasa karşısında uygulayıcı olmayı bu kadar kabul etmiş durumda. Hatta yaşamda kalmanın ve üremenin sonucu olarak çekilen acılar, dertler vs söz konusu iken, bu kadar teslim olmuş durum, biyolojik yapımızın bu kural üzerinden gelişmesiyle alakalı tabii ki ancak insan düşünsel olarak içinde bulunuduğu bütün kuralları enine boyuna analiz ederek yorumlayabilir. İşte bu noktada anlama ulaşmak mümkün zaten.
Yaşamda kalmaya mecbur bırakılmış bireyin daha iyi genlere sahip olma gibi bir amacı olabilir mi, bu tür için iyi bir amaç olabilir. Ama birey zaten iyi ya da kötü (bu da bizim tanımımız, büyük ihtimalle geçersiz) gen yapısına zaten sahip oldu doğarken. Bireyin amacı olamaz gibi görünüyor. Bireyin amacı daha teorik daha anlamsalmış gibi görünüyor. Varoluşa anlam yükleme gelişmiş kognitif fonksiyonların bir gereği gibi durmakta. Yoksa hayatta kalmak için bu gelişmişlik biraz fazla görünmekte. Balık avlamak, mevsimsel olumsuz şartlardan korunmak, üremek için başka bir bireyle olmak gibi faaliyetler için daha az gelişmiş bir beyin - zihin de yeterli olurdu.