Evrim tabii ki devam ediyor ama evrim için türleşmeye gerek yok. Türleşme için genellikle izolasyonlar gerekir, bu şu an için pek geçerli olmasa da gelecekte türleşmeyi tetikleyecek olası durumlar olabilir.
Öncelikle şu videoya bakabilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=wC-nH5RN8z8
İnsanlığın Uzayı Fethi
İlk olasılık, uzaylıların bize gelmesi değil; bizim uzaya yayılmamız! Uzayda farklı gezegenlere, hatta yıldızlara ulaşıp, buralarda koloniler inşa ettikçe, türümüzün çevreyle etkileşimi kontrolümüzün dışında gelişecektir. Biz bu gezegenlerin çevresel şartlarını dizginlemeye çalışsak da, bir koloni inşa etmenin zorlukları ve öngörülemezliklerinden doğan problemler, türümüzü vahşi çevreyle yüz yüze getirecektir. Hele ki gezegenler ve yıldızlar arası mesafenin aşırı uzun olması düşünüldüğünde, izolasyon şartları oluşacaktır. Yani bir gezegendeki insanlar ile, diğer gezegendekiler artık çiftleşemeyecektir; çünkü ne kadar hızlı yolculuk yaparsak yapalım, evrensel hız sınırı olan ışık hızı bizi her zaman kısıtlayacaktır. Buna bağlı olarak oluşan coğrafi izolasyon, yeni insan türlerinin evrimini tetikleyecektir. Gezegensel şartları sadece belirli düzeylerde değiştirebileceğimiz ve bu süreçte kontrolümüz dışında olan çok fazla unsur olacağı için, her insan popülasyonu kendi gezegeninin şartlarına adapte olmak zorunda kalacaktır. SpaceX gibi firmalarla yeniden yeşeren dış gezegenlere yayılma hayalimiz, bu yöndeki olasılığı arttırıyor.
Biyoteknoloji ve Gen Müdahalesi
Bir diğer seçenek ise biyoteknoloji alanından geliyor: Eğer ki genlerimiz üzerinde kusursuz bir kontrole sahip olabilirsek; evrimimize yön vermemiz de mümkün olabilir. Dilediğimiz genleri değiştirip, yeni genler yaratıp vücudumuza dahil etmek bizi bambaşka türlere dönüştürebilir. Çünkü genellikle tek bir gen, tek bir özelliği kontrol etmez. Tamamen alakasız bir özelliği değiştirmek istediğinizde, örneğin ömrümüzü uzatmak istediğinizde, kaçınılmaz olarak fiziksel görünümü de değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. Bu da türümüzü bambaşka görünümlü canlılara evrimleştirebilir. Son dönemlerde yaşanan CRISPR-Cas9 alanındaki gelişmeler, evrimimizin bu yönde gidebileceğine dair önemli sinyaller veriyor.
Biyonik Evrim
Tabii bir diğer seçenek, fiziksel başlayan, kimyasal olarak devam eden ve günümüze kadar biyolojik olarak gelen evrim yasasının, biyolojik olarak devam etmemesi olabilir. Evet, biyonik ve teknolojik evrimden söz ediyoruz! Belki de gelecekte biyolojik parçalarımızı kısmen veya tamamen terk etmemiz mümkün olabilir. Kim bilir, belki de bir gün bilincimizi makinalara aktarıp, vücudumuzu dilediğimiz gibi değiştirebileceğiz. Neuralink veya Nectome gibi firmalar bu alanda çalışmalar sürdürüyorlar; ancak bu seçenek “dikkate değer” olabilmek için halen biraz uzakta.
Nükleer Savaş
Bir diğer seçenek ise, Soğuk Savaş Dönemi’nin korkulu rüyası atomik savaş olabilir. Savaşın kendisi değil ama, böylesi yıkıcı bir savaş sonrasında teknolojimizi, tıbbımızı ve bizi medeniyete bağlayan araçları yitirecek olursak, kendimizi tekrar vahşi doğanın içinde bulabiliriz. Bu da, tıp ve teknoloji sayesinde ayak dirediğimiz Doğal Seçilim’i hızla geri getirebilir. Vahşi yaşamdaki başarımıza göre hayatta kalıp ölmemiz, tıpkı Bird Box’ta ve son 4 milyar yıldır gezegenimizde olduğu gibi seçilim baskılarını hayatımızın sıradan bir gerçeği haline getirebilir.
Hiçbir Şey Değişmezse...
Son bir seçenek ise… Hiçbir şeyin dikkate değer miktarda değişmemesi olabilir. Yani vahşi yaşama dönmeyebiliriz, uzaya yayılmayabiliriz, genlerimizi değiştirmeyebiliriz. Bu durumda bile evrimleşmeye devam ederdik; çünkü türümüz halen eşlerini belirli özelliklere göre seçiyor, halen mutasyona uğruyor, genlerinde halen transpozon denen sıçrayan gen elemanları bulunuyor. Yani Doğal Seçilim üzerimizdeki gücünü yitirmiş olsa da, evrimin diğer mekanizmaları aynı hızla işlemeye devam ediyor. Bu tarz evrimin sonuçlarını kestirmek daha güç; çünkü Genetik Sürüklenme gibi evrimsel mekanizmalar, Doğal Seçilim’e göre çok daha rastlantısal çalışıyor ve geleceği kestirmeyi zorlaştırıyor. Fakat bu, evrimleşmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Son 2000 yılda bile süt sindirim becerimiz, kanımızdaki hemoglobinin özellikleri, insülinin vücudumuzdaki çalışma prensipleri, menopoza girme yaşı, dişilerde kalça genişliği, bebeklerde doğum kilosu, erkeklerde BMI değerleri, bebeklerde kafatasının çevre uzunluğu, kolesterol oranlarımız gibi birçok özelliğimiz evrimleşti! Yani evrimimiz tüm hızıyla devam ediyor; sadece daha az kestirilebilir bir şekilde. Eğer hiçbir şey değişmezse, gelecekte de bu şekilde devam edecek ve bizler, yavaş yavaş, farkında olmaksızın, her bir nesilde biraz daha evrimleşeceğiz.
Geleceğe Dair Bilmemiz Gerekenler...
Yani evrim sonucunda gelecekteki bir canlının neye benzeyeceğini bilmemiz için, şu an ile gelecekte merak ettiğimiz nokta arasındaki her mikrosaniyedeki çevre şartlarını %100 bilmemiz ve bir süper-bilgisayar üzerinde bu etkilerin fenotip üzerindeki tüm etkilerini istisnasız olarak çıkarmamız, Evren'deki katrilyonlarca parametreyi hesaba katarak ne tip mutasyonlar, crossing-overlar, transpozonal sıçramalar geçirileceğini hatasız bulmamız ve bu hesaplar dahilinde meydana gelecek genetik değişimlerin fenotip üzerindeki etkilerini eksiksiz çıkarabilmemiz gerekmektedir.
Çünkü doğa ve evrim tam olarak böyle işler. Ve günümüz teknolojisi, bunların bırakın yarısını, trilyonda birini yapacak kadar bile gelişmemiştir. Parametrelerin çok kısıtlı bir miktarını tanımlayabiliriz, bunlar arasındaki ilişkilerin neredeyse hiçbirini (en azından var olan muhtemel ilişkilere kıyasla hiçbirini) çıkaramayız; mutasyonlar, transpozonal sıçramalar, crossing-overlerın hiçbirini bırakın tamamen tanımlamayı, belirli ihtimaller dahilinde bile tanımlayamayız. Çünkü en basitinden, vücudunuza giren radyoaktif alfa ışınlarının açısı ve yönünü bile kestirmek olanaksızdır.
Ancak, parametreler sınırlandırılarak bazı istatistik hesaplarında bulunulabiliyor elbette. Bu da bilimin deterministik yapısından ve evrimin bir bilim olmasından kaynaklanıyor. Örneğin insan türünün %95 ihtimalle önümüzdeki 70.000-6 milyon yıl arasında yok olacağını öngörebiliyoruz. Veya moleküler saat hipotezi sayesinde yaklaşık ne zaman türleşme meydana geleceğini istatistiki olarak öngörebiliyoruz. Evrimsel süreçte, bir mutasyonun popülasyonda kaç nesil sonra sabitleneceğini bilebiliyoruz. Sadece Doğal Seçilim hesaplarıyla, bir türün yeni iki veya daha fazla türe kaç nesilde evrimleşeceğini hesaplayabiliyoruz.
Ancak bunların hepsi, bazı sadeleştirmelere dayanıyor ve bir noktaya kadar gerçekçi. Bu nokta ise, gerçek dünyadan şimdilik çok uzakta. Ancak bilim, kademeli olarak biriken ve gelişen bir bilgi türü, tıpkı evrimin işleyişi gibi ilerliyor. Bu sebeple, gelecekte çok daha güçlü hesaplar yapabileceğimiz çok açık. Son 100 senede evrimsel biyolojide atılan adımlar, 3 gün önce uçak yapamazken, bugün Mars'ta hayat aramamız kadar hızlı atılmış adımlardır.
Yani insanların gelecekte neye evrimleşeceği sorusu şimdilik net olarak cevaplanabilir bir soru değil. Ancak anahtar kelime şu: Şimdilik.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Kaynak 1. (17 Ağustos 2020). Alındığı Tarih: 17 Ağustos 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı
- Yazar Yok. Kaynak 2. (17 Ağustos 2020). Alındığı Tarih: 17 Ağustos 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı