Ayna ve merceklerle optik teleskoplar bazı cisimlerin görülmesini mümkün kılıyor. Ama bunun dışında radyo teleskopları ya da kızılötesi teleskoplar gibi türler de var. Pulsarların tamamı ve kuasarların yüzde onu radyo dalgaları yayar. Radyo teleskopları da bunlar gibi radyo dalgaları yayan cisimleri tespit etmekte kullanılabilir. Optik teleskoplar ışık kirliliğinden uzaklaşmak için şehirden uzağa, atmosferin etkilerini azaltmak için yükseğe inşa edilirler. Ayrıca Hubble teleskobu gibi atmosferin etkilerinden tamamen kurtulmak için uzaya gönderilebilirler. Bu sayede daha çok şey öğrenebiliriz. Radyo teleskoplar da radyo kirliliğinden etkilenmemek için uzak yerlere inşa edilirler. Bu şartlar sağlandığında birçok cisim görebiliz. Ayrıca evrenin genişlemesi sebebiyle galaksi grubumuz dışındaki galaksiler bizden uzaklaşır. Ne kadar uzaktalarsa o kadar hızlı uzaklaşırlar. Uzaklaşan ışık veya ses kaynaklarının dalga boyu artar. Buna Doppler Etkisi denir. Dalga boyu bir kaynaktan çıkan iki ardışık dalga arası mesafedir. Doppler Etkisi'ni şöyle düşünebilirsiniz:
Bir yere belirli aralıklarla taş atıyorsunuz. Sabitken attığınız iki ardışık taş arası mesafe bir metre olsun. Attıktan sonra bir daha atmadan önce yarım metre uzaklaşırsanız bir önceki taş 1 metre ilerlemiş, siz yarım metre gerilemiş olursunuz ve iki taş arası mesafe 1,5 metreye çıkar.
Bu etki sebebiyle uzaktaki cisimlerin dalga boyu görebildiğimiz ışıktan çıkmış, kızılötesi tayfa kaymıştır. Bu nedenle çok uzaktaki cisimleri görmek için kızılötesi teleskoplara ihtiyacımız var. Bu nedenle gelişmiş bir teleskop olan James Webb Uzay Teleskobu yapıldı. Dünya da bir kızılötesi ışık kaynağı olduğundan, Dünya'dan etkilenmemek için uzaya gönderildi. Bu teleskop da şimdiden bize çok şey öğretti ve öğretmeye devam edecek.
Kara deliklerin olay ufkuna girdikten sonra ışığın bile çıkamamasına rağmen kara delikleri bile bulabiliyoruz. Çünkü bazı kara deliklerin olay ufkunun dışında yığılma diski oluşuyor ve x ışını yayıyor. Böylelikle onları tespit edebiliyoruz. Ancak olay ufkunun içini görmek bildiğimiz kadarıyla mümkün değil. Ayrıca bazı kara deliklerde madde yığılmamış olduğu için ışımıyorlar ve onları ancak kütle çekim etkilerinden bulabiliyoruz.
Cisimlerin uzaklıklarını bulmamızı da tip 1a süpernovalar, Cepheid değişenleri ve RR lyrae yıldızları sağlıyor. Tip 1a süpernova patlamaları ikili yıldız sistemlerinde bir beyaz cücenin diğer yıldızdan madde çalması sonucunda bir kritik kütleye ulaşıp patlamasıyla oluyor. Bu kritik kütle tüm beyaz cüceler için aynı, adına Chandresekhar limiti deniyor ve yaklaşık 1,4 Güneş kütlesi değerinde. Kütle aynı olduğu için bu patlamalarda gerçek parlaklık yaklaşık aynı olur, bu sayede bu patlamanın gerçek parlaklığını bilebiliriz. Ters kare yasası nedeniyle uzaktaki cisimleri daha az parlak görürüz. Bilim insanları gördüğümüz parlaklığın gerçek parlaklıktan ne kadar az olduğuna bakarak uzaklığı hesaplayabiliyorlar. Hatta evrenin genişlemesinin hızlanması bu patlamalar sayesinde keşfedildi. Cepheid değişenleri ve RR lyrae yıldızları ise parlaklıklarını düzenli periyotlarla değiştiren yıldızlar. Bu periyotlar ne kadar uzunsa yıldızın gerçek parlaklığı o kadar fazla oluyor. Bu periyotları takip edip gerçek parlaklıklarını öğreniyor, yine gerçek parlaklık ve gördüğümüz parlaklığı kıyaslayarak uzaklığı bulabiliyoruz. Bu yıldızların aynı yıldız kümesinde olduğu yıldızlara da yakın oldukları için bu kümedeki diğer yıldızların da uzaklığını yaklaşık olarak bilebiliyoruz.
Bütün bunlara rağmen, soruda söylediğinizin aksine her şeyi bilmiyoruz. Görebilmek için daha gelişmiş yöntem veya cihazlar gereken cisimler olabilir. Galaksinizde milyonlarca gezegen olabileceğini düşünürken 5000. gezegeni yeni keşfettik. Bu gezegenlerin hepsi de galaksimizde. Başka galaksilerde gezegen olabileceğini düşündüğümüz sadece bir şey var. Galaksimizde bile Güneş Sistemi'ndekiler dışında uydu olduğundan emin olduğumuz bir şey yok. Daha bilmediğimiz çok şey var. Yine soruda dediğinizin aksine galaksimizin bile tamamını bilemiyoruz.