Evrenin herhangi bir şeyin içinde genişlemiyor olmasına rağmen yine de genişliyor olması evrenin yoktan (tanımsızlıktan) var olma sürecinin heran devam ediyor olması demektir. Bu da evrenin zaman ve mekan olarak sonsuzluktan var olduğunu gösterir. Tabi biz buna zamansızlık ve mekansızlık (yani yer veya mekan gibi bir tanımın dahi olmadığı durum) desek daha doğru olur. Çünkü evrenin dışında ne bildiğimiz zaman ne bildiğimiz uzay (yer veya mekan) tanımı yoktur. Bu da sezgisellik diye geçistirilen tüm mantık ve tutarlılık kurallarının yıkılması demek. Tüm mantık ve tutarlılık kuralları bu nedenle evren içinde anlamlıdır. Hatta bunlar sadece evrenin belli bir lokal bölgesinde anlamlıdır. Çünkü mega evren düzeyinde örneğin zaman tutarlılığı da biter çünkü evren uzun mesafelerde ışıktan hızlı genişler. Bu nedenle bütün mantık kurallarımız sonradan ortaya çıkmış durumda olan kurallardır. Mantık kuralları dediğimiz şeyler evrenin fizik yasalarını deneyimleyerek bizim zihinlerimizde var ettiğimiz ve tutkuluca bağlandığınız kurallardır. Yani bu bunları da biz üretmedik evren üretti ve ortaya çıkardı demektir. Tıpkı bilinclerimizi ortaya çıkardığı gibi. Sanıldığı gibi mantık kuralları bizim zihinlerimizin ürünü değildir. Bunlar evrenin göreli olarak ortaya çıkardığı kurallardır. Ancak bunlar yukarıda bahsettiğimiz gibi mutlak kurallar değildir. Evrenle birlikte göreli olarak var olmuş kurallardır. Bizler Evrenin içinden düşündüğümüz sürece sorun yok diyerek bu durumu geçistirip 'huzurluca' yaşabiliriz. Ancak durum hiç te öyle değildir. Çünkü evrenin ötesini düşünebiliyor olmamız ve böyle bir bilinçle var olup tutarlılık kurallarının dışına çıkıyor ve bunları düşünebiliyor olmamız karşısında hiç birşeyin anlamı kalmadığını anlamak ve içinde var olduğumuz hayatın bir simülasyon benzeri yapay bir (mutlak olmayan kurallarla var olmus ) bir gerçeklik olduğunu anlamak sanıyorum yeterince huzur kaçırmaya fazlasıyla elverişlidir.
Son olarak evren ötesi hiç ise evren nasıl var oldu. Hiçliği mutlak hiçlik olarak alırsanız evrenin hiçlikten var olması üstüne üstlük bizim için mantıklı görünen bir tablo sunup bize anlamlı bir varoluş hediye etmesi hiçlikten bekleyemeyeceğimiz kadar komplike bir varoluş türüdür. Burda şu durum ortaya çıkar: evren bu kadar mantıklı bir tabloyu ortaya çıkarıp da kendisi mantıksız olabilir mi. Yani biraz daha bu ifadeyi mantığın öncülü olan bilinç açısından düzeltirsek evren bu kadar bilinçli bir tabloyu ortaya çıkarıp kendisi bilinçsiz (bilinç içermeyen bir durumdan var olmuş ) olabilir mi. Üstelik tutarlılık sınırlarına sadece ve sadece evrendeki bilinçli gözlemciler sorgulayarak ulaşabilirken evrenin kendisinin içinde var olmuş bilinclerin bu kapasitesine erişmesi ancak evrenin ötesindeki ilk evreni ortaya çıkaran bilincin bazı özelliklerini gerektirecek bir durumsa ise. Tutarlılığın sonuna erişmek ve evrenin ötesini (dışını)düşünebilmek ve hayal edebilmek için evrenin içinde var olmuş bir bilinç olarak normalde bunu yapamıyor olmanız gerekirdi. Çünkü bilinç yani hayal deneyiminiz de evrenin içinde var oldu ve ona tabi. Örneğin düşündüğünüz imgeler de evrenin içinde var oluyor. Ancak bu düşünsel durumunuz evrene mutlak tabi olsaydı evrenin ötesini ve tutarlılık kurallarını sorgulayamazdınız. Burada fizik kurallarına göre var olmuş olduğunu zannetiğimiz bilinçlerimizin imgesel olarak fizik kurallarının dışına çıkabildiğini anlıyoruz. Çünkü mantık kuralları yukarıda belirttiğim gibi fizik kurallarının deneyimsel alışkanlığı ile zihinlerimizde var olmuş kurallarıdır. Zihinselliğimizin yani imgesel hayal kurma gücümüzün bu kurallara mutlak tabi olmadan veya bunları aşarak hayal kurabilmesi ise ya bizim anomali bir zihne sahip olduğumuzu (yani bir nevi delilik sendormu) yada bilinçlerimizin evrene mutlak olarak tabi olmadığını gösterir. Bu yüzden kim ki sıradışı bir hayal kurar bu kişiler mutlak mantıkcılarça ya 'deli' olarak veya bir 'masal'a inanmış olarak nitelenir. Bütün düşünsel tarihimiz esasen gerçekte bu 'akıllılık' ve 'delilik' ikilemi arasına sıkışmıştır. Bugün bize bütün (bilimsel sanatsal feslefi) bilgiyi veren bilinçlerimizin bir anomali içerdiğini düşünmek de mutlak mantıkçı sınırları içinde çok doğaldır. Ama mutlak mantıkçı için burada paradoks ise kendi mutlak mantıkçılığının da aynı bilinçle var oluyor olmasıdır. Evrende hem 'tanımlayan' olma hem 'tanımlamaya tabi olma' arasındaki yegane paradoks heryerde olduğu gibi burada da ortaya çıkar. Bu da esasen fazlası ile yeterli bir 'huzursuzluk' sebebi. Evren içinde hem evrene tabi olup (tanıma tabi olmak) hem de evreni tanımlamak arasindaki bu vahşi paradoksların en temeldeki nedeni ise başlı başına bilincin var olmasına yani bilincin tanımlama yapabilmesine dayanır. Tabi bunu 'görebilen' için.