Bu soruya bir tarihçi olarak şöyle cevap verebilirim: Eğer II. Dünya Savaşından Hitler'in Almanya'sı galip çıksaydı. Galip bir lider olarak Hitler'in mantıklı-mantıksız her faaliyeti doğru kabul edilecekti.
Bu soruya bir tarihçi olarak şöyle cevap verebilirim: Eğer II. Dünya Savaşından Hitler'in Almanya'sı galip çıksaydı. Galip bir lider olarak Hitler'in mantıklı-mantıksız her faaliyeti doğru kabul edilecekti.
Toplumdaki ırk niteliğini yükseltmek, zihinsel ve fiziksel açıdan üstün insanların artmasını sağlamak İlkçağ’dan bu yana kendini göstermekte olan bir fikirdir. Örneğin Platon’un “Devlet” isimli eserinde şu ifadeler dikkat çekicidir. “...her iki cinsin de en iyilerinin en fazla, en kötülerinin de en az çiftleşmeleri gerekir. Ayrıca en kötülerin değil, en iyilerin çocuklarını büyütmeliyiz ki, sürünün cinsi bozulmasın."
Sosyal Darwinistlerin esin kaynağı ise, Darwin'in İnsanlığın Türyişi eserinde yazdığı şu ifadelerdir. “Bütün hayvanlar kendi geçim araçlarından daha çok çoğalma eğilimine sahip olduğuna göre, insanın ataları da böyle idi, bu zorunlu olarak doğal seçmeye ve var olma savaşına yol açar. Yabanıl insanların ve dört ayaklıların pek çoğunun alışkanlıklarına bakarak, yalnız ilkel insanın değil, onun maymuna benzer atalarının bile, toplu yaşadıkları söylenebilir. Tam anlamı ile toplumsal hayvanlarda, doğal seçme bazen, kamuya yararlı olan değişimlerin alıkonması ile bireyleri etkiler. En uygun yaratılıştaki bireyleri çok olan toplum sayıca artar ve tek tek üyelerinin her biri aynı toplumun öbür bireyleri üzerinde hiçbir üstünlük kazanmasa bile, daha az uygun bireyler alt edilir "
Sosyal Darwinizm, empati, merhamet, şefkat gibi insanlığın geleneksel değerlerinin yerine ,sadakat, görev, itaat gibi savaşa dayanan değerlerin öne çıkması gerektiğini savunur. Onlara göre asıl tapılması gereken güç ve dayanıklılıktır. Aynı şekilde zayıflıkla alay edilir ve zayıf ya da yetersiz olanın ortadan kaldırılması hoş karşılanır. Ortak çıkar için zayıflar feda edilir çünkü bir türün hayatta kalması, o türün mensubu bireylerin her birinin hayatından daha önemlidir. İnsancıl yaklaşım ise bunun tam tersine, zayıfı korumayı öğütler. Faşizmde zayıflık ve özürlülük kabul edilemez ve yok edilmelidir.
Evrim karşıtı çevreler, Sosyal Darwinizm kuramını, Evrim Teorısinin yumuşak karnı olarak göstermek ister ve bu noktadan eleştiri getirmeye çalışırlar. Çünkü , Sosyal Darwinistler, Darwin'in bilimsel saptamalarını, kendi faşist ideolojılerine bilimsel dayanak olarak kullanmak istemişlerdir . Oysa ki gerçekte yapılan , çarpıtma sonucu varılan safsatadan başka bir şey değilidir. Evrim Teorisi'ne bu açıdan bakılamaz.
Ait insan üst insan diye tanımlayabileceğimiz bilimsel bir gerçek olmadığından sorunuza verilebilecek mantıklı bilimsel bir cevabın olması mümkün değildir.
Gene de kişisel olarak şunu söyleyebilirim, Hitler'in haklı çıkabilecek olması ihtimalini düşündürebilecek , herhangi bir şart, koşul , varsayım ya da olasılık yoktur .
Evet 'benliksel ahlak' kavramını aradan çıkarır ve anlamsız hale getirirseniz hitler gibi düşünen insanlar haklı hale gelirler. Çünkü doğada eşitsizlik vardır ve bu eşitsizlik ahlak kavramını çıkarırsanız güçlünün güçsüzü ezmesini çok sıradan ve doğal görmeye başlayacaktır. Bu düşüncede olanlar için sağlanacak fayda ve çıkar ahlaktan daha üstün bir 'değer' olacaktır. Özellikle 'hissiz' bir biçimde olaya bakanlar için faydacı ve pragmatik yaklaşımlar son derece doğal hale gelir. Aslında bunlar olaya matematiksel bir mantıkla bakarlar. Örneğin çoğunluk için azınlık feda edilebilir gibi. Yani 100 için 10'dan vazgeçilmeli diye düşünen kişilerdir bunlar. Mantıkla-his arasındaki sınır ve ayrım da aslında bu noktadır. Mantık matematiksel soyut kurgu ile işler. Hisler ise insana kendi benliksel özellikleri sayesinde duyumsama gücü verir. Bir canlıya acı çektirmemek için duyumsama gücüne yani hislere (yani kendi benliğinize veya 'kendinize' )ihtiyacınız var. Hisler benliğinizde oluşur. Bu nedenle hisler (hisler ile kaynak bulan ahlak) aradan çıkarsa insan 'insan' olmaktan çıkacaktır. Aslında burada dış dünyamızdaki dünya ile iç dünyamızdaki dünya arasında bir çatışma ortaya çıktığını görüyoruz. Doğa bize başka şeyleri dayatırken (eşitsizlikler gibi) benliklerimiz bize 'insan' olmanın getirdiği başka şeyleri sunuyor. Geriye ise bunlardan birini seçmek kalıyor ya 'insan' olmak yada doğada var olana bakıp 'insanlığını' (aslında kendini) kaybetmek. Hitler bu ikinci sınıftandı. Kendi benliğini tanımak ve ona yönelmekte işte bu yüzden 'insan' için en önemli meseledir. İnsan kendinde olmayanı duyumsayamaz. Bu nedenle insan kendi benliğini es geçmediği sürece yukarıdaki çatışmaya mutlaka ve mutlaka düşecek ve bunu hissedecektir. Bir yanda canlının canlıyı yediği dünya diğer yanda bir canlının acı çekmesinden rahatsız olan başka bir (iç) dünya. Başka çatışma veya ahlak için kaynak arayan var mı. Seçim ise 'insana' kalmış. Tabi 'insan' olanın seçimi de buna göre oluşacaktır.
Alt insan - üst insan diye bir bilimsel gerçek yoktur. Ama sanırım demek istediğin iyi doğan (eu genes=öjeni) olmasıysa, evet. İnsanlığa katkı sağlamış olurdu. Ama Charles Darwin buna şiddetle karşı çıkmıştır.