Dijital şifreleme yöntemleriyle (özellikle homomorfik şifreleme, diferansiyel gizlilik gibi kavramlar) dört bir yanı duvarlarla çevrili modern bir kalede saklanabileceğimizi sanıyoruz; ama unuttuğumuz nokta, kalenin avlusunda devasa bir veri kazanının kaynadığı. Kütüphanenin kapısı açık olsun derken bir yandan kimsenin elini kolunu sallayarak hazine odasına girmesini de istemiyoruz. Bu durum bana Truva Atı hikâyesini hatırlatıyor: Erişilebilirlik denen tahta atın içinde her bir tıklamamız saklıyken, özelimiz sandığımız veriler düşman siperler ardında kadeh tokuşturan analistlerce inceleniyor. Sena hanım sayesinde öğrendiklerimden anladığım kadarıyla çiçek tozları misali etrafa saçılan dijital izlerimiz, belki de ipuçlarının en kurnazcası.
Bense dile ve söze takılmış biriyim; veriyi toplamanın, işlemenin ve anlamlandırmanın, dili dönüştürmenin elinde kılıç gibi bir güç olduğunu bilirim. Modern NLP modelleri, "dark data" dediğimiz o kayıt dışı veri kırıntılarını bile yeri geldiğinde bir kefeye koyuyor. Öte yandan "Haydi herkes konuşsun" diyen sosyal platformların (zamane pazar yeri diyelim) bayram yeri mi, yoksa panayırda yankesicilerin cirit attığı bir gölge meydanı mı olduğunu kestirmek güç. Yeterince erişilebilirlik olmadan gelişim durur, fakat fazla erişilebilirlik de öyle bir heyula yaratır ki, dilin sınırlarını bile bulandıracak kadar büyük bir veri tsunami'sine kapılabiliriz.
Teknik açıdan bakınca, sakınma ve açılma dengesini kurmanın formülü şu sıralar "zero-knowledge proofs" ve "kriptografik anonimlik" diye çalınan sihirli dizelerde aranıyor. Fakat ne kadar uğraşsak da, her anahtarın bir kilidi, her kilidin bir zayıf noktası var. Rönesans'a matbaanın gelişi kadar tarihi bir dönüm noktasında olabiliriz: O zamanlar da bilginin yaygınlaşması coşkuyla kutlanmış, ama gücü elinde tutanların sesi her daim daha gür olmuştu.
Bir dilbilimci olarak benim kaygım, sayılar ve algoritmalarla döşenmiş bu dev dijital labirentin ortasında, anlamı kaybetmemek. Siz de veri havuzlarında kulaç atarken, unutmayın ki sadece bilgi güvenliği değil, anlama bütünlüğü de tehlikede. Aşırılıklar arasında kaybolmaktansa, bir yandan saydamlığın getirdiği inovasyonun tadını çıkarıp, öte yandan da mahremiyet zırhını kuşanmak en mantıklısı. Yani sorunuza cevap: İkisi de kıymetli, ama dengede oldukları sürece. Aksi takdirde, ya dilsiz devler ya da sesi çok çıkan ama sözünde derinlik olmayan kurtçuklar yetiştiririz.
Çanak dolduran yağmur gibi yağar bilgi, ama sızan her damla sorumluluğun sınavıdır.