Öncelikle aşı tedavi değil, önlemdir.
Tedavi hakkının elden alınması ise DSÖ'nün de aralarında bulunduğu birçok uluslararası organizasyonun tepki göstereceği bir durum olup, insan hakları ve hipokrat yemini ile çelişir.
Ayrıca sigorta primi ve diğer dolaylı vergiler ile finanse edilen ulusal sağlık örgütlenmesinin idarecisi merkezi yönetimin, ülkenin en yüksek vergi geliri elde ettiği çalışan sınıfına mensup kişilerin çoğunlukta olacağı bir grubu, alternatif (özel) sağlık kuruluşlarının maddi taleplerini karşılayamayacağını bilerek, haklı ya da haksız endişelerine istinaden aldıkları bir hizmet reddi kararı sebebiyle, kamusal sağlık hizmetlerinden men etmesi adil bir karar olmaz.
Nitekim aşı olmayı tercih eden bir kişi için, aşı olmayan biri hasta olsa dahi kayda değer bir risk teşkil etmez. Risk, aşılanmayı reddeden bireyin kendisi için geçerlidir.
Üstelik sağlık çalışanları, öncelikli aşılanma adayıdır ülkemizde. Aşılanmayı reddeden bir bireyi kamusal sağlık hizmetlerinden men etmek, grip olan bir hastaya "Üşütmeseydin, yok sana ilaç..." ya da "Hepimizi hasta edeceksin, gelme..." demekten farksızdır.
Yaşam standartları yüksek ülkelerde gündeme gelen koruyucu/önleyici yaşam tarzı, beslenme ve sağlık hizmetleri yerine, işgücüne katılım oranı ele alınarak incelediği takdirde, mevcut asgari ücretle, dengeli beslenme imkânı bile bulamayacakları bir meblağ ile hayatlarını idame ettirmeye çalışan %80'in üzerinde bir nüfusu oluşturan vatandaşlarımızın, bir de sağlık hizmetlerinden men edilmesini tartışmamız ne derece doğrudur acaba?