Merhaba.Hayır,öyle bir benzerlik kurmak doğru değil.Aslında bu düşüncenin temelinde kendi "gelişmiş" yapımıza bakarak doğayı anlamlandırma çabamız ve kibrimiz yatar.Doğada bir arı peteğine bakıp "Aaa nasıl da güzel bir altıgen oluşturmuş bu arılar.Demek ki onlara bu yetiyi veren biri var." Hoop yine en başa, yarattığımız metaforlara döneriz.(Burada arıların neden altıgen yaptığını açıklayayım.Arılar birdenbire "altıgen bir sığınak yapayım" diye yola çıkmıyorlar tabii.Her şey zaman içinde deneme yanılma yolu ile.Önce kafasını sokacak bir mekan yaratmaya çalışıyor.Tabii başarılı olamıyor çünkü yaptığı yuva dağılıyor.Sonra üçgen bir sığınak yapıyor,yine yuvanın statik dengesini sağlayamıyor;yuva dağılıyor.Denemeye devam edip anlamsız geometrik şekiller,dörtgen,beşgen derken arıların morfolojik yapılarına en uygun olan altıgen yapıyı oluşturuyorlar.Bunun adı evrim olduğu için yine hatırı sayılır bir zaman diliminde gerçekleşiyor tabii.Ayrıca not düşmek gerekir ki doğada bu altıgen modeli,statik dengenin en kusursuz bi modeli olduğu için bazı kır yaşamını tercih etmiş insan toplulukları da hali hazırda bu yapıyı kullanmaktadırlar.) Devam edelim.Burada yine analoji kurmaya devam ederiz.Bulutlara bakıp kişi silüeti yakalamaya çalışmaktan tutun da Diyarbakır karpuzunda arapça yazılar aramaya kadar devam eder.Bu aslında bir nevi algıda seçiciliktir.Herhangi bir şekilde bizim algılarımız içerisinde fenomenolojik semboller yatar.Örneğin bilgisayar bir semboldür aklımızda.Bir eski mısır kabartmasında bilgisayara benzer bir şeyi seçip senaryolar çizmeye yine meraklıyız.Bunların hepsi algısal.Cevizin de bir kabuğun içine hapsolmuş vaziyette olması ve beynimiz gibi iki lobdan oluşması bize bu yanılgıyı vermeye yeter de artar bile.