Öncelikle şunu sormak gerekir: Doğada mükemmel çember var mıdır?
Hayat çok dolaşıklı ve uyumludur. Bu uyum matematikle daima okunabilir ama okuduğumuz matematik ideal olsa da hayat hep yaklaşıktır. Bizler pi sayısını çemberin çevresini çapına bölerek elde etsek de hayatta çember diyebileceğimiz bir şekil asla yoktur dolayısıyla kullandığımız pi sayısı da doğada aslında yoktur. Buna rağmen doğayı okuyabilip, matematikle fizik yasalarını formüle edebiliriz. Her şeyin birbirinin nedeni olması, yani fizik yasaları, kusursuz; bu kuralları ispatladığımız, yasalar olarak tüm insanlık için geçerli olmasını sağlayan matemetik kuralları ise doğada yaklaşıktır. Yine de biz kullandığımız bir matematikle doğadaki matematik epsilonsuz gibi işlemlerimizi yaparız. Her şey neden sonuç ilişkisi dahilinde olup dururken diyebiliriz ki hiç bir şey kendiliğinden olamaz çünkü böyle bir ideal matematik doğada yoktur; biz varmış gibi okusak da. Sanırım burada Gestalt psikolojisi çalışmaktadır. Kaotik görünen bir dünyada anlamlı bir algıya sahip olmamızın temelde hangi kanunlara dayandığını anlamaya çalışır bu teori. Gestalt psikolojisinin ana prensibi zihnin kendi kendisini algıladığı şeylerde bir bütün görmeye organize etmesidir. Bu aklıma doğadaki her şeyin kesikli olduğu düşüncesini getirmiştir. Evrendeki her şeyin veri(enerji) olduğunu kabul ederek başlayalım. Bu bağlamda her şey okunabilir niteliktedir de. Bu okuma, veriyi(enerjiyi) dijitalleştirerek mümkündür yani alıcılar analog veriyi sürekli duyabiliyor dahi olsa bu verilerin anlamlandırılması, bu verilerden bilgi üretilmesi, dijital sürecin başlatılması ile mümkündür. Bu noktada analog veri ile dijital veri arasındaki en büyük farkı söylemekte belki fayda vardır. bu fark: analog verinin sürekli olan bir ölçekte, dijital verinin ise rakamlarla sınırlı olan, sürekli olmayan bir ölçekte var olmasıdır. dışardaki veriler(enerji) sürekli olarak duyu organlarımız ve sinirlerimiz tarafından beynimize iletilir. Ama beynimizde bu verilerin okunup anlamlandırılması sürekli değildir. okuma işlemi bütünsel olduğu ve en temiz bilgi elde edilmek istendiği için verilerin okunup anlamlandırılmasında görevli tüm fonksiyonların ayrı ayrı sonucu beklenir. Plos biology dergisinde yayımlanan bir makaleye göre bu süreç -bilinçsizlik süreci- görme işleminde, 400 milisaniye kadardır. Öyleyse doğayı sürekli algılamamız bir yanılgıdır ya da Koffka'nın deyimiyle “Bütün kendisini oluşturan parçaların bir araya gelmesinden farklı bir şeydir.” Bu bağlamda soyut veriden de biraz bahsedip çemberin kenar sayısı hakkında nokta koyacağım inşallah. Soyut veri nedir diye soracak olursak bir çoğumuz affallar; birazımız veri kendiliğinden somuttur, soyut veri mi olur der; bazımız ise bilgisayar bilimindeki soyutlama konusu üzerinden düşünür cevabı. Aslında soyut veri çocukluğumuzdan beri öğrendiğimiz bir olgudur. Tanım yapmak gerekirse başkasının varlığı üzerinden kendisini anladığımız şeye soyut veri denir. Örnek ise basit olup tam sayılardır. Evet, tam sayılar ancak başka nesneler üzerinden varlığını anladığımız verilerdir. Aslında tüm matematik modelleri soyut veriye örnektir. Tüm bunlarla birlikte tek bir şey diyebileceğimi varsayarak: çember çok kenarlı ve çok köşeli bir konvekstir.[1][2]
Not: Gerçeğin doğasıyla ilgili en temel öncül insan hata yapan bir varlıktır.
302 görüntülenme