Felsefi pozisyonları hakkında doğrudan bir düşünceye sahip değilim. Yani, teizmin rasyonel olarak, felsefi ve bilimsel yollardan savunulabileceğine şüphe yok. Fakat benim değinmek istediğim başka bir husus var. Enis Doko ve Caner Taslaman'ın ikisi de felsefe yapıyor olmalarına rağmen ikisini ayıran çok önemli bir husus var bana kalırsa. Caner Taslaman (şu an oldukça yumuşatmaya çalışıyorum), yazdığı kitaplarda çok "tuhaf" yöntemlere başvuruyor okuyucuyu kendi tarafına çekmek için, bunun yanında konuştuğu konu hakkında sandığından daha az şey bildiğini gösteren doneler de bırakıyor satır aralarında. Benim ilgi alanıma da giren iki örnek üzerinden gideyim:
Ahlak argümanını savunuyor Ahlak, Allah ve Felsefe kitabında. Ahlak argümanı kısaca şöyle:
1. Bizden bağımsız ahlaki değerler, ancak Tanrı var ise vardır
2. Bizden bağımsız ahlaki değerler vardır
3. O halde Tanrı vardır
Bu argüman kendi başına aslında güçlü ve benim de (bir agnostik olarak) tartışmayı sevdiğim argümanlardan. Bunu savunmanın iyi yolları var. Örneğin eleyici metodla gidebilirsiniz, seküler ahlaki realist pozisyonların neden tutarlı ya da güçlü olmadığını göstermeye çalışabilirsiniz mesela. Ve hatta eğer böyle bir tezi savunuyorsanız geliştirilmiş bu tür metaetik pozisyonlara girmek zorundasınız bir entelektüel yükümlülük olarak.
Fakat Taslaman'ın yaptığı şey şu: Önce insanda ahlaki içgüdülerin olduğunu gösteriyor ya da ahlakı kanıtlamaya çalışıyor. Sonra diyor ki "ateist bir tasavvurda ahlaki değerlerin olması mümkün değildir, çünkü -dir, -meli boşluğu var, ateistler buna yanıt veremiyor." E iyi de güzel abicim, canım benim, sen bilmiyor musun bilhassa son 20 yılda ahlaki realist yazının ne kadar geliştiğini? Hem naturalist hem non-naturalist realist pozisyonların ne kadar destek kazandığını? (Bunlara dair çok yüzeysel bir değerlendirmeyi Evrim Ağacı'nda Ahlak Felsefesine giriş yazımda yaptım, oraya bakılabilir mesela). Entelektüel olarak dürüst birisi, en azından bu pozisyonlara basitçe de olsa değinmeye ve hatalı olduğunu göstermeye çalışır ciddi bir alternatif yokmuş gibi davranmak yerine.
Taslaman burada ufak bir "hileye" başvuruyor, bu eleştirinin gelmemesi için bir alternatiften bahsediyor, buna da Platonizm diyor. Kendisinden alıntılıyorum:
"Allah’tan bağımsız “iyiliğin” bir varlığı olduğu kabul edilince, platon’un ideaları gibi bir varlık alanı kabul etmeden, bu ideaya ontolojik bir temel bulunamaz; üstelik böylesi ideaların varlığını kabul eden platon bile “iyi” ideası ile allah’ı eşitlemiştir.71 böylesi bir yaklaşımın yol açacağı teolojik sorunların ötesinde mantıksal tutarsızlığından dolayı da kabul edilemez olduğu kanaatindeyim. öncelikle ontolojik olarak “iyilik” diye bağımsız soyut bir varlığın olması mantıklı gözükmemektedir."
Burada göze direkt çarpan birçok sorun var:
Bugün metafizikçiler ve ahlak felsefecileri, Platonizm'i tarihsel anlamıyla kullanmıyorlar, zorunlu soyut varlıkların var olduğu fikri için kullanıyorlar. Önce bunu bir kenara not edelim. Sonra, "idealar fikrini kabul eden Platon bile iyilik ve Allah'ı eşitlemiştir" diyerek Platon'un fikirlerinin sanki bu konuda son nokta olması gerektiğiymiş izlenimi uyandırıyor. Halbuki bugün Platonizmi kabul edip iyilik ve Allah'ı eşitlemeyen gırla ahlaki realist var. Onları ne yapacağız?
"Ontolojik olarak iyilik diye bağımsız soyut bir varlığın olmaması mantıklı gözükmemektedir." diyerek konuyu kestirip atıyor, fakat neden soyut varlıkların var olmasının (ve spesifik olarak soyut bir iyiliğin) mantıksız olduğuna dair herhangi bir argüman sunmuyor, "mantıksız" deyip geçiyor. Bu konularda daha az bilgili kitlenin bu zokayı yutacağını sanıyor sanırım. Ama Ahlaki Gayrıdoğalcılık taraftarlarının (Michael Huemer, Erik Wielenberg, David Enoch gibi) bu konuda üzerine yazıp çizdiklerinden tek kelime bahsetmemenin ben makul bir tutum olduğunu sanmıyorum.
Taslaman'ın yaptığı şey özet olarak şu: Rakiplerinin güçsüz, kimsenin savunmadığı bir versiyonunu alıyor (buna bir ad hoc diyebiliriz hatta), ona adamakıllı bir eleştiri bile getirmeyip "mantıksız" deyip geçiyor, sonra rakip tüm açıklamaları elediği izlenimini uyandırıyor.
Bilgisizlik kısmına dair örnek şu:
Ahlak argümanının farklı bir versiyonu olarak, Plantinga'nın Naturalizme Karşı Evrimsel Argümanı'nı ahlak alanına uyarlıyor. "Eğer" diyor, "naturalizm doğruysa bilişsel fakültelerimizin bizi doğru bilgiye ulaştırıp ulaştıramayacağını bilemeyiz, bu ahlak alanı için de geçerli. Eğer Allah yoksa ahlaka dair sağlıklı bir bilgimiz de olamaz."
Buradaki sıkıntı şu: Bu metaetik içerisinde zaten Epistemik Evrimci Çürütme Argümanları (Evolutionary Debunking Arguments) başlığı altında son 20 senedir ateşli biçimde tartışılıyor, fakat Taslaman bu konuda tartışan isimlerden tek bir tanesine bile (evrimden çıkıp ahlaki şüpheciliğe ulaşanlara bile) atıf yapmıyor. Bu konuda öne sürülmüş argüman ve yanıtlara hiç yer vermemesi bana bu tartışmalardan bayağı bayağı bihaber olduğu izlenimini uyandırıyor.
Özetle: Taslaman ya bilerek rakiplerini çarpıtıyor, ya da gerçekten bilmiyor ne dediklerini. İkisi de birbirinden sıkıntılı şeyler eğer bu konu üzerinde kitap yazma iddiası olan biriysen.
1,772 görüntülenme
Kaynaklar
-
Yazar Yok. Ahlak Felsefesine Giriş: Neye GÖRe, Kime GÖRe?. (14 Haziran 2019). Alındığı Tarih: 14 Haziran 2019. Alındığı Yer: Bağlantı
| Arşiv Bağlantısı