Ekosistem değişikliğine tolerans, türlerin kendi içlerindeki varyasyon sayılarına bağlıdır. Mesela bir deniz ekosistemi ısınmaya başladığında içerisindeki canlı türlerinden sıcak suda yaşamaya uygun genlere sahip bireylere yani varyasyonlara sahip olan tür, içerisinde sıcak suya uygun varyasyon olmayan diğer türlerden daha uzun bir yaşam süresine sahip olacaktır. Aynı durum çöl ekosistemleri için de geçerlidir. Diyelim ki bir kaktüs türü sadece sıcak çöl ortamında yaşayabileceği şekilde evrilmiş ve tür içinde başka bir gen çeşidi de yok. Bu durumda o türün daha yeşil bir ortama dayanabilmesi beklenmez ve tahminler o türün zaman içinde ortadan kalkacağı şeklinde olur. Başka bir hayvan, mesela bir çöl tilkisi popülasyonunda ise bazı bireyler daha serin yeşil alanlara dayanabilecek taşısınlar. O zaman da bu tilki türünde özellikle o gene sahip olanların yaşaması beklenir. O gene sahip olanlar her nesilde oranlarını arttıracak ve en sonunda evrimleşme sonucunda türde bütün bireyler o genlere sahip hale gelecektir.
Yukarıdaki örneklerde de ifade ettiğim gibi, bir türün ortam değişikliğinde yaşayabilmesi, gen havuzlarındaki gen çeşitlerine bağlıdır. Eğer o ortamda hayatta kalmalarını sağlayacak genler gen havuzlarında bulunuyorsa o türün yaşamını sürdürmesi ve o genin popülasyonun geneline yayılmasına kadar evrimleşmesi, eğer o genlere sahip değillerse de yok olmaları beklenir. Bu da zaten eşeyli üremenin türler açısından neden bu kadar önemli olduğunun bir göstergesidir.[1]
Kaynaklar
- N. A. Campbell, et al. (2013). Campbell - Biyoloji. ISBN: 9786053551478. Yayınevi: Palme.