Aslında buna bilim cevap veremez. Sebebi nedensellik ilkesidir. Örneğin; çaydanlığı ateşin üstüne koyarsak içindeki su kaynar. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Fakat kaynanamanın nedeninin ateş olduğu söylemez. Bundan emin olmak için evrendeki her çaydanlığın her ocağa konulup kaynatılması lazımdır. İmam Gazali gibi İslam kelamcıları bunu kullanmıştır. Su ateşin üzerinde olduğu için kaynamıyor, su ateşin her üstüne geldiğinde Allah ona kayna diyor ve kaynıyor. Yani Allah istese bir gün su kaynamaz, insanını ateşin içine atsan Allah o an istemiyorsa ateş insanı yakmaz. (Hz. İbrahim hikayesi)
Bu argüman aslında felsefeye de uygundur. David hume’un dediği gibi tüm kuğular beyazdır. Bir tane siyah kuğu var ise bu yanlıştır. Yani iddianın doğruluğunun kesin olması için dünyadaki bütün kuğuların beyaz olduğu görmemiz lazım. O zaman Tanrının da yokluğunu kanıtlamak için örneğin göklere çıkıp, samanyolunun her yerini gezip, gerekirse evreni falan dolaşıp tanrının olmadığını gözlemlememiz lazım. Burada göklere çıkıp bakmamız gerekiyor dememe bakmayın artık nasıl yapılacaksa her şeyin her yerine bakarak tanrının yokluğunu kanıtlamamız lazım işte.
Tam bu şekilde çaresizliğe düştüğümüz de Karl Popper devreye girer. Tersi kanıtlana kadar mantıklı ve bilimsel gözlemlerimizi kabul edelim der. Ben bugüne kadar tanrının varlığına dair en ufak bir kanıt görmedim. O zaman tanrının varlığı kanıtlanana kadar tanrı yoktur. Tanrının varlığını iddia edenler varlığını kanıtlamakla mükelleftir. O yüzden bilim Tanrının varlığını aramaz çünkü ortaya hipotez atacak kadar bile bir gözlemimiz yok onunla ilgili. Çok istiyorlarsa inananlar kanıtlasın.
Kaynaklar
- A. Arslan. (2007). Felsefeye Giriş. ISBN: 9752500110. Yayınevi: Adres yayıncılık.