Renk körlüğü ile doğrulardan emin olma sorunsalı aynı şey değil.
Renk körü biri, bizim kırmızı gördüğümüz şeyi yeşil görüyor ve ona kırmızı diyor. Ona göre yapraklar kırmızı yani. Bu kadar basit. Uygulamada ve iletişimde bir fark olmuyor sadece renklerin uyandırdığı duygularda fark olabiliyor. Renk körleri trafikte yeşilde durup kırmızıda geçiyor yani. Bir sorun yok.
Ama doğrulardan emin olup olmama meselesi renk meselesinin tam tersi. Renkleri kimin nasıl gördüğünü tüm dünya insanları için eşitleyecek bir formül ve yöntem yok. Bu, duyu ya da algıyla ilgili bir şey ama örneğin kütleçekimi ölçülebilir, hesaplanabilir, tekrar tekrar test edilebilir, etkileri ve varlığı birden çok yöntem ile kanıtlanabilir bir şey. Bilim böyle bir şey zaten. Yer, zaman, kişi farkı gözetmeksizin aynı. Onlardan emin olmak için duyu organlarımıza, algılarımıza güvenmek zorunda değiliz. Bir şeyi dener ya da ölçeriz, emin olamıyorsak aynı şeyi başka birine sorarız, o da ölçer ve dener, eğer sonuç aynıysa ortada bir şüphe olmaz. Uygulanan yöntemden şüphe duyarsak başka bir yöntem deneriz vs.
Özetle bilimin varlığı ve ortaya çıkış dinamikleri zaten bu tip sorunsalları aşmak üzerine. O nedenle ortada şüphe duyacak bir şey yok ya da bugüne kadar bilimin sistematiğinden şüphe duyacak bir durumla karşılaşmadığımız için ona güvenmekte bir beis görmüyoruz.