Bu sorduğunuz soru genelde özgürlük problemi altında tartışılır. Sorunuz, işaret ettiğim problem bağlamında yeniden şu şekilde formüle edilebilir: Evrende ihlal edilmesi imkansız bir sebep-sonuç zinciri (determinizm) var ise insanın özgür iradesinden nasıl bahsedebiliriz; özgür iradeden bahsedemezsek "hayatın anlamı" sorunu ile karşı karşıya kalıyoruz, buradan nasıl çıkarız?.. Eğer soru buysa, aslında iki soru sorulmuş demektir: (1) Determinizm var mı yok mu? (2) özgür irade problemi açısından hayatın anlamı nasıl tespit edilebilir? Ben sadece birinci soruya cevap vermeyi deneyeceğim, fakat birinci sorunun cevabı zorunlu olarak ikinci sorunun cevabına dair bir zemine işaret ediyor olacak.
Her şeyden önce ifade etmem gerekir ki nedensellik meselesi metafizik bir konudur. Fizik bilimi içerisinde kalınarak evrende/doğada nedensellik var mı yok mu sorusu kesinlikle cevaplanamaz. Modern felsefede, özellikle Kant sonrasında, evrende bir nedensellik bulunduğu iddiası terk edilmiştir, bunun yerine doğaya dair algılarımıza nedensellik bilgisinin zihin tarafından katıldığı kabul edilmiştir. Evrende/dışta zorunlu bir nedensellik olmadığı için sizin bahsettiğiniz doğal süreçlere tamamen tâbi/mahkum olan bir insandan bahsedilemez ve özgürlük insanın kendi benliğinde temellenir. Özgürlüğün insanın kendi benliğinde temellenmesi demek, insanın, özgür olduğu bilgisini aksi düşünülmesi imkansız şekilde kendi içinde bulması demektir. Yani bu felsefi tutum içerisinde insanın özgür olduğunun değil, özgür olmadığının kanıtlanması gerekir.
David Hume ve Kant gibi aydınlanmanın zirve filozoflarından önce, evrende zorunlu bir nedensellik olduğu fikri hakim bilimsel kabul idi. Malum olduğu üzere bilim devriminden önceki hakim bilim paradigması Aristocu/İbn Sinacı bilim paradigmasıdır ki bu yaklaşım içerisindeki en temel kabul evrende insanın da tâbi olduğu, ihlali mümkün olmayan bir nedenselliktir. Böylesi katı bir nedenselliğin olduğu bir anlayış içerisinde, mutlak bir özgürlükten bahsetmek mümkün değildir. Mutlak bir özgürlükten bahsedilemese de bu bilim paradigması içinde de bir tür özgürlük temellendirmesi elbette yapılmıştır. Öncelikle mutlak özgürlük derken kast edilen şudur "bir öznenin, birbirine tamamen eşit tercihe-şayan iki şeyden birini irade etmesi/seçmesidir". Bu şekilde bir özgürlüğün insan için hiçbir zaman geçerli olmadığı, tüm felsefi pozisyonların ittifak halinde olduğu bir düşüncedir desek yanlış olmaz sanıyorum. Bunun yerine, her ne kadar çevresel şartların etkisinde olsak da bir tür irade etme/seçme kabiliyetimizin olduğu ispatlamak hala mümkündür. Birinci yol şudur; farz edelim ki evrende her an bir milyon neden bir milyon sonuca sebep oluyor(gerektiriyor) ve her anda da bu milyonluk sebep-sonuç ilişkisi tekrarlanarak evrendeki oluşu meydana getiriyor. Bu oluşun içerisindeki bir özne olarak insan da bu akışa tamamen mahkum diyelim. Fakat insanda evrendeki oluşu bir nedensellik içerisinde algılama kabiliyeti var ve biz bu sayede bir şeyleri idrak edip "nasıl" ve "neden" sorularını sorabiliyoruz, kısaca diğer tüm canlılardan farklı olarak düşünebiliyoruz. Biz evrende her an akıp giden bir milyon sebebin, en iyi haliyle bile en fazla 5-10 tanesini bir anda idrak edebiliriz. Mesela, çok küçük olan cisimler ve canlılar arasındaki etkileşimi ve sebep-sonuç ilişkisini idrak edemeyiz, çünkü zaten göremiyoruz bile, ya da çok büyük cisimleri veyahut şimdiye kadar bilimin nedensel bilgisini temin edemediği ("reasoned fact" haline getiremediği) şeyleri de kavrayamayız. Bu da demek oluyor ki biz tüm bu nedensel akış içerisinde çok ama çok az bir kısma dair farkındalık yaşıyoruz. Hatta evrenin bize göre "sonsuz" sayılabilecek büyüklüğü ve orada bulunan tüm cisimlerin nedensel bir irtibata sahip olduğu düşünüldüğünde, bizim kavradığımız nedenlerin devede kulak mesabesinde dahi olmadığını anlarız. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda ise, evrende bir nedensellik olsa bile insan bilincinin bunu kavramaktan aciz oluşu, gelecekte olacak her şeyi bizim için mümkün ve ihtimalli kılar. Bu belirsizlik ve tesadüf durumu ise özgürlüğün insan için temellendiği zemine tekabül eder.
zorunlu bir nedensellik içerisinde özgürlüğü temellendirmenin ikinci yolu ise, yine aynı senaryo içerisinde yapılan farklı ve zekice bir manevra ile ortaya çıkar. İnsan evrende, yani etrafında, gerçekleşen olayların sebeplerini kavradıkça söz konusu zorunlu (ihlali imkansız olan) nedensellik zincirinden kurtulabilir, kendisini soyutlayabilir. Bu anlayış Aristocu bilim geleneğinin bilgi ideali ile alakalı sayılır aslında. Onlara göre bilgi, nedeni bilmektir ve insan bir şeyin nedenini bildiğinde o şeye hükmetme imkanını da elde etmiş olur. (bir nevi bilgi güçtür sözü gibi anlayabilirsin). Ne de olsa bir şeyin neye sebep olacağını biliyorsan, o şey artık senin için kontrol edilebilir, anlaşılabilir, tekrarlanabilir bir hal almış demektir. İşte bu mantıktan hareketle Aristocu gelenek (meşşaî filozoflar) bilgi edinerek insan benliğinin/ruhunun/psüke'nin bu nedensel zincirden yavaş yavaş soyutlanabileceğini öne sürdü. Evrendeki tüm nedenleri bildiğimiz zaman, nedensellik zincirinin dışına çıkmış oluruz ki bu da açıkça mutlak özgürlük manasına gelir. Diğer bir ifade ile Aristocular, bilerek dönüşmeyi ve özgürleşmeyi esas alırlar. İnsan doğduğu anda özgür değildir, zaten çok belli değil mi, hayatta kalması bile sıkı sıkıya etrafındaki şeylere bağlı, annesi süt vermese hayatı sona erer, birisi onu korumasa hayatını idame ettiremez vs vs. fakat yaşı büyüdükçe ve bilgi edindikçe nedensellik bağı görece zayıflar ve etrafındaki şartlardan daha az etkilenir hale gelir. Mesela, etin ateşte piştiğinde yenilebilir olduğu bilgisine (yani ateşin etin yenebilir hale gelmesinin SEBEBİ olduğunun bilgisi sayesinde) sahip olduğu için en azından hayatta kalması çevresel şartlardan ve nedensel hiyerarşiden, en azından bir bebeğe göre, daha soyutlanmış, kurtulmuş ve özgürleşmiş haldedir. Bu yolda, tüm nedenlerin idrakinden başka mutlak özgürlük imkanı yoktur. Tüm nedenlerin bilinmesi de mümkün müdür, bu tartışmalı sayılır. Tüm nedenleri bilmek Tanrısal bir bilme şekli olduğu için karşı çıkanlar da olmuştur (Tanrı mesela özgür müdür değil midir tartışması yapılmaz, dikkatinizi çekerim, tüm sebeplerin sebebi olduğu için, O zaten sebeplerin dışında yani nedenselliğin üstünde kabul edilir, yani mutlak özgür, mutlak fail odur felsefeye göre). Ama tüm bunlar bahs-i diğer. Zaten çok uzun oldu, fakat soru çok çetrefilli olduğu için uzun yazdım. Yazdıklarımın gerçek bir cevap olması ancak ve ancak daha yetkin sorulara kapı aralaması ile mümkündür, zira felsefe cevaplama değil, soru sorma işidir. Yani asıl olan sorulardır, sizin sorduğunuz sorunun daha üst bir formuna işaret edebildiysem ne mutlu bana...