Sosyal komünler, birbiriyle etkileşimde belli standartlara sahip olmak zorundadır. İşleyişin sürekli olduğu bütün sistemlerde işleyişin duraksamaksınız devamı, kuralların sürdürülebilirliği ve herkes için uygulanabilir, sistemi işlemesini sağlaması gerekir.
Bu genel bakış sonrası, bireyler arası yazılı olmayan, ama yazılı olanlardan daha aktif ve efektif kullanılan kurallar olan ahlak kuralları da olmazsa olmazdır. Ancak burada şöyle bir durum var ki, insanın faydaya bağlı bir arada bulunma gerekçeleri, komün yaşamın devamını sağlamada tek başına yeterli olamamakta. Çünkü menfaatin elde edilmesi, korunması ve sahip olunması gibi konularda bireyler arası anlaşmazlıkların çıkması kaçınılmazdır. Sosyal hiyerarşinin hiç olmadığını düşünsek bile bu sorunlar yaşanır. Bu nedenle, herkesin kabul edebileceği ve referanslarına bağlı olarak, yapılan fiilin sadece menfaat sistemini değil, öldükten sonrasını bile etkileyeceği bilinen kurallar uzun vadede daha üretken ve sürdürülebilir olmakta. İnsanın varoluşu anlama ve anlamlandırma ihtiyacının tatmini, ve bunun üzerinden sosyal yaşamını şekillendirmesi bütün olarak yaşamı kolaylaştırır ve uyumu artırır.
Bu yasaların kaynağı din de olabilir (ki uzun vadede en fazla kabul gören kaynak din oldu), farklı öğretiler de olabilir.
Teori ve pratik insan faktörü nedeniyle asla birebir uyum sağlayamayacağı için, din ya da öğreti ye rağmen savaşlar ve kaynak paylaşımında sorunlar, vs varken, bu tarz kaynaklara ait kuralların hiç olmadığı bir durumda yaşanacak kaos herhalde daha fazla olurdu.
Din, temel kanun zeminini verir. Der ki, sen bunları tam olarak uygulamaya başlarsan, kendi kanunu oluşturabilirsin. Yani evrensel etik değerlere ulaş, bunları tam olarak uygulamaya başla, o gelişim seviyesine gel ki, kendi kurallarını oluştur ve gelişmeye devam et. İnsanlık olarak henüz dip seviyeyi bile aşamadığımız için birbirimizi öldürmeye, biyolojimizle savaşarak yaşamaya devam edip kendimizi inanılmaz iyi insanlar zannedebiliyoruz. Aslında rasyonel bulunmayan ve belli görüşler tarafından dışlanan din, gelişimin zeminini verme derdinde.